Neil Young İstanbul’dan yağmurla geçti: Keşke yalnız bunun için sevseydik seni!

Yaprak Melike Uyar Neil Young’ın geçen geceki konserini Agos için yazdı: “Young ne kül olup toza karışıyor, ne de yavaş yavaş sönüyor. Bir uyuyor, bir harlanıyor ve nesillerdir hikâyesini her dinleyene ilham olmaya devam ediyor.”

Fotoğraf: İbrahim Halil Çekici/ AA

YAPRAK MELİKE UYAR

yaprakmelikuyar@gmail.com

Bir müzisyenin 20’sinde nasıl bir yetkinlikle şarkı söylüyorsa, neredeyse 70'inde de aynı ses rengini yakalaması imkânsız denecek kadar az rastlanır bir durum. Ve Neil Young; keşke yalnız bunun için sevseydik seni.

Bu yağmurlu yaz ortası akşamında gökte parıldayan şimşekler dahi ilgimizi Neil Young ve Crazy Horse performansından alamadı. ‘Love and Only Love’ parçasında gitarcı Sampedro ile yüz yüze atışarak başladığı konser, hayranlarının heyecan dorukta bekledikleri birçok Neil Young klasiğini duyamamalarına ve alıştığımız şarkı formunun ötesinde uzayan gitar sololarının yoğunlukta olmasına rağmen, yetkinliği ile muazzamdı. Her parça yaklaşık 10 dakika sürdü. Neil Young’ın ‘Goin' Home’,  ‘Days That Used To Be’,  ‘Love to Burn’, ‘Seperate Ways’ gibi parçalarını yorumlarken ustalar;  adeta caz geleneğindeki gibi önce parçanın ana temasını çalıp sololarının hüküm sürdüğü kısma geçerek, ardından parçanın sonuna doğru yeniden ana temaya döndükleri bir akış takip ediyorlardı. Kimileri belki sıkıldı ama tüm konserin en can alıcı kısmı, Neil Young’ın akan ve beraberinde sürükleyen tane tane gitar sololarıydı.

‘After the Gold Rush’ta mızıkayı duyunca heyecanlanan güruh, ‘Seperate Ways’de tam uykuya ve sohbete dalıyordu ki; ‘Only Love Can Break Your Heart’ ve ‘Heart of Gold’ gibi klasiklerle bir anda umulan Neil Young konseri atmosferi yakalandı. 69'luk çınar Neil Young İstanbul'dan, ‘Heart of Gold’ parçasında “keep me searching for a heart of gold, and I'm getting old” derken anlattığı gibi; o altından kalbi bulmaya olan umudumuza dokundu gitti. Bir de bu arayışta yaşlanılsa dahi hiç de fena olmadığını görmüş olduk.

15 Temmuz 2014 akşamı, Maçka Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşen konserde tüm zamanların en büyük şarkı yazarlarından Neil Young ve kendisine eşlik eden Crazy Horse grubu yıllarca süren bekleyişin yersiz olmadığının kanıtıydı. Organizatörler Bob Dylan ve Leonard Cohen’e doyan İstanbul’a her nedense Neil Young’ı sakınarak veriyorlardı.  İstanbul’daki konser tarihlerini belirlemeye çalışırken yaz aylarında Neil Young konseri olduğunu duyunca, ön grubu olmayı kendileri tercih eden Midlake de açılış için biçilmiş kaftandı. Bir kaç parçada bir Teksas taşrasından ‘Midlake’ olduklarını hatırlatma ihtiyacı duyan grup ‘Roscoe’ ve ‘Head Home’ gibi gönül tellerini titreten parçalarının yanı sıra mütevazilikleri ile de puan topladı.

Konserde en çok üzüldüğüm ‘Cinnemon Girl’ün efsanevi gitar riff’lerini ve  Kurt Cobain'in intihar notunda alıntılaması ile meşhur olan 'it’s better to burn down, then fade away' (yavasça sönüp gitmektense, yanıp kül olmak daha iyidir) sözleri ile içimize işleyen ‘My My Hey Hey’ parçasını duyamamak oldu. 

Mevlevilerde bir deyim vardır, ‘ateşi söndürmek’ demezler de, ‘ateşi uyutmak’ derler. Ateş ilahi aşkın simgesi olduğundan, ateşin sönmesi ruhani arayışın ve böylelikle insanı var eden özün sönmesi anlamına gelir. İşte Neil Young da ne kül olup toza karışıyor, ne de yavaş yavaş sönüyor. Bir uyuyor, bir harlanıyor ve nesillerdir hikâyesini her dinleyene ilham olmaya devam ediyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Müzik

Etiketler

Neil Young