Sol elin esaretine son!

Genç sanatçı Erdem Taşdelen, Beyoğlu’nda faaliyet gösteren Galeri NON’da, geçmişten bugüne sol elin ve solakların maruz kaldığı baskıyı, ayrımcılığı gözler önüne seren bir sergi açtı. Taşdelen’in çalışmaları aracılığıyla sol elin sesine kulak veriyor, yaşadığı zorluklara dair farkındalığımızı artırıyoruz.

TUĞBA ESEN
ztugbaesen@gmail.com

Düşünür Walter Benjamin, “Belirleyici tüm darbeler sol elden gelir” demiş. Solakların ötekileştirilmesi, bastırılmaya çalışılması belki de bu yüzdendir. İlkokulda, öğretmeni tarafından sürekli sağ elini kullanmaya zorlanan sıra arkadaşınızı hatırlayın; ya da yemeğini sol elle yediği için, kendine masada zar zor yer bulan yakınınızı... Tarihin tozlu sayfalarına göz attığımızda ise, karşımıza, sırf solak olduğu için cadılıkla suçlanan veya eşcinsel olduğuna kanaat getirilen insanlar ve bir sürü tuhaf örnek çıkıyor.

Erdem Taşdelen, Beyoğlu’nda faaliyet gösteren Galeri NON’da, geçmişten bugüne sol elin ve solakların maruz kaldığı baskıyı, ayrımcılığı gözler önüne seren ‘Sol elden bir rica’ başlıklı bir sergi açtı. Bu ilginç konuyu yaklaşık bir yıl boyunca araştıran Taşdelen, desenler, posterler, kitaplar, heykeller, videolar ve buluntu objelerle sergi mekânına taşıdığı solaklık olgusunu bazen doğrudan işliyor, bazen de bir metafor olarak kullanıyor. Kendi deyişiyle, solaklara ‘pozitif ayrımcılık’ uygulayan Taşdelen’in çalışmaları aracılığıyla sol elin sesine kulak veriyor, yaşadığı zorluklara dair farkındalığımızı artırıyoruz.

“Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine
Sol elim,
Acemi elim,
Zavallı elim!”

Orhan Veli*

Sanatçının doğuştan solak olan babası, ailesi tarafından yıllarca sağ eliyle yazmaya zorlanmış. Taşdelen’e, “Bu sergi baskıya ve ayrımcılığa karşı bir tür başkaldırı mı?” diye sorduğumuzda, “Tam üstüne bastınız” diyor ve sol el aracılığıyla dikkat çekmek istediği noktaları şu sözlerle açıklıyor: “Solaklığın kendisi tarihte türlü türlü baskılara maruz kaldığı için, doğrudan bu baskının kendisinden yola çıkıyorum. Fakat bu aynı zamanda, her türlü baskı ve ayrımcılık üzerine kafa yormak için bir metafor. Zira her çeşit ayrımcılık, aynı derecede saçma ve gereksiz.” Taşdelen, izleyiciyi, sunduğu örneklerden hareketle, her türlü ayrımcılık üzerine düşünmeye davet ediyor: “Bugün solaklar, dünyanın birçok yerinde eskisi kadar baskı altında olmadığı için, geçmişte yaşanan baskıların ne kadar akıl almaz olduğunun, artık çok net görülebildiğini düşünüyorum. Belki bu sayede insanlar, diğer konulara, örneğin etnik kimlik sebebiyle yapılan ayrımcılıklara da bu pencereden bakıp başka türlü düşünebilirler.”

Solaklar eşcinsel ve cadı

Sergide, Erdem Taşdelen’in, solaklığa dair araştırmalarında karşılaştığı tuhaf uygulamaları ve önyargıları aktarıp yorumladığı bir video da yer alıyor. ‘Sol elin esareti’ isimli videodan öğrendiğimize göre, tarihte solaklık eşcinsellikle bile ilişkilendirilmiş. Sanatçıya, insanların neden böyle fizyolojik bir duruma felsefî, ahlakî ve hatta dinî anlamlar yükleme ihtiyacı hissettikleri konusundaki düşüncelerini sorduğumuzda, “Ayrımcılığın ortaya çıkış sebepleri her zaman tarihsel bir mantık çerçevesine oturmayabiliyor” diyor ve devam ediyor: “Ben bu durumu Simone de Beauvoir’nın getirdiği yaklaşım üzerinden anlamlandırmaya çalışıyorum. Beauvoir diyor ki, ‘Ötekilik insan düşüncesinin temel kategorilerindendir. Yani dünyada kendini Ben diye konumlandırırken, aynı anda karşısında bir Öteki yaratmayan hiçbir grup olamaz.’ Beauvoir’nın söylediği gibi, toplumsal gruplar kendilerini ön plana çıkarabilmek veya kendi çıkarlarını başkalarının ihtiyaçlarından daha üstün görebilmek adına, hep bir Öteki yaratmak durumundadır. Elbette, Öteki’nin yaratılışının etik bir tarafı yok; solaklık, etnisite, cinsel yönelim ve cinsiyet gibi, insanın kendi elinde olmayan özellikleri, ayrımcılığın en acımasız örnekleri olarak ortaya çıkıyor. Duruma güya daha insancıl bakan ayrımcı yaklaşımlar ise, bunların bir hastalık olduğu gibi saçma sapan fikirler üretebiliyor. Kadın ve Aileden Sorumlu eski Devlet Bakanımız Aliye Kavaf’ın eşcinselliğin bir hastalık olduğunu söylemesi gibi, solaklık da 20. yüzyılda hep bir hastalık olarak değerlendirilmiş.”

“Beni Yahudi olduğum için öldürmek istediğini söyleyenler, Yahudi olmasaydım da, beni öldürmek için başka bahaneler bulurlardı. Eğer dünyada Yahudiler veya Katolikler olmasaydı, herkes Beyaz veya Alman veya Amerikan olsaydı, yeryüzünde tek ülke, tek renk olsaydı, ‘öteki insanları’ (solakları, çilek yerine vanilya tercih edenleri, tüm baritonları, belirli bir türde ayakkabı giyenleri) öldürmek için yeni, yaratıcılık ürünü, sınırsız sayıda neden ortaya çıkardı.”

Woody Allen*

Sanatçı, sergiyi hazırlarken birçok tuhaf bulguya rastlamış. “Ben solaklığa çok iyi gözle bakılmadığını bilirdim ama bu kadar şeytanlaştırıldığından haberdar değildim” diyen Taşdelen, Ortaçağ Avrupası’nda bir kadının solak olmasının cadı olduğunun işareti olarak yorumlandığını ve bu yüzden o kadının yakılabildiğini anlatıyor. Sanatçıyı şaşırtan bir diğer durum da, hayvanlar arasında sağ taraf baskınlığının, insanlarda olduğu kadar yaygın olmamasıymış. Hayvanların da el, pençe ve patilerinde bir taraf baskın olmasına rağmen, bir türdeki sağlakların ve solakların oranı genellikle yarı yarıyaymış. Solakların çoğunlukta olduğu tek tür ise, yüzde doksanı solaklardan oluşan papağanlarmış.

Erdem Taşdelen’in tarihsel ve güncel örneklerle renklendirdiği, bugüne kadar solaklara yapılanlara karşı bir tür günah çıkarma işlevi de gören ‘Sol elden bir rica’ isimli sergisi, 22 Kasım’a kadar Galeri NON’da devam edecek.

* alıntılar, Erdem Taşdelen’in derlediği ‘All the decisive blows’  (Tüm belirleyici darbeler) başlıklı sanatçı kitabındandır.

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi