BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Irkçılık artıyor mu?

 

Uygarlık ilerledikçe, insanlık geliştikçe, farklı ırktan insanların birlikte yaşama ve karışma imkânları çoğaldıkça, dünyada ırkçılık azalacağına artıyor farkında mısınız? Gün geçmiyor ki ülkemizde ırkçılık içeren yeni bir olay yaşanmasın. Başka ülkelerde de öyle… Ama biz kesin başı çekeriz. Ya da belki insanoğlu hep aynıdır, hiç değişmiyor da çağ, iletişim çağı olduğundan, artık daha kolay duyuyoruz. Yoksa nasıl duyardık Almanya’daki Türklere karşı ülke genelinin ırkçı tutumunu? Bu konuya ilişkin bir program vardı geçenlerde NTV’de. İlgiyle izledim. Yarası olan gocunur misali…

Yıllardır Almanya’da yaşamakta olan Türkler, karşılaştıkları ayrımcı ve ırkçı davranışlardan yakınıyorlardı. Hatta kendileri, bunca yıldır ülkenin adetlerine ve genel kurallarına asla adapte olmadıkları halde, orada doğan, hali tavrıyla Türk’ten çok Alman’a benzeyen çocukları bile sırf taşıdıkları isimden dolayı ırkçı davranışlarla karşılaşıyorlardı. Bunu kanıtlamak için bazı gönüllü okullarla ilginç bir deneme yapmışlar.

Hem Alman, hem Türk çocukların girdiği bir sınavın kâğıtlarının hepsinin üzerine Alman isimleri yazmışlar. Öğretmenler, başarılı olan Alman isimli Türk çocuklara hak ettikleri yüksek puanları vermişler. Aynı sınav, aynı şekilde bu kez kendi isimlerini yazarak yapıldığında, aynı öğretmenler bütün Türk çocuklarına düşük puan vermişler. E bu ırkçılık değil de nedir? Daha buna benzer bir dolu örnekle, dertlerini dile getirip “Biz de Alman vatandaşıyız. Neden eşit vatandaş muamelesi görmüyoruz?” diye yakınıp durdular. Uzmanlar buna bir çare arıyorlarmış. Sonra dünyada ırkçılığın son yıllarda artmış olduğuna dikkat çekilerek, kesin bir sonuca bağlanamayan program bu minvalde sürdü ve bitti.

Bense iyice takıldım. Zaten onlar yakındıkça ben de oturduğum yerden “Yaa… Nasılmıış?” deyip duruyordum. Bir ülkeye sonradan vatandaş olanlar böyle yakınabiliyorlar, biz binlerce yıldır bu ülkenin vatandaşıyız, yakınamıyoruz. Eşit muamele lütuf sayılıyor. Daha yeni yeni yaşadığım bir olayı anlatayım size.

Bir arkadaşımın arabasıyla gidiyoruz. Trafik kontrolü yapılıyor. Genç bir memur, arabaya yaklaştı ve “Araç muayeneniz yapılmamış görünüyor” dedi. Neyse bu, aklım hiç ermez, terimleri yanlış bile kullanabilirim ama önemli olan onlar değil. Neyse efendim, arkadaşım da “Yanılıyorsunuz, bakın bütün kâğıtlarım burada” deyip neyse o şey, çıkarıp gösterdi. Memur baktı, inceledi sonra ehliyet istedi. Ehliyet arkadaşımın öbür çantasında kalmış. Fakat numarasını biliyor, dedi ki “Şu numaralı ehliyet benimdir”. Elindeki bilgisayarlı aletle baktı çocuk ve “Evet ehliyetiniz onaylandı. Ama yanınızda taşımadığınız için size ceza keseceğim.”  Belli ki pürüz arıyor. Uzatmadık “Ne gerekiyorsa yap” dedik. Oğlan kimliği uzun uzun inceledikten sonra ne dese beğenirsiniz? “Bakın, ‘…..yan’ Bey, (Ermeni soyadı) burada yaşamak istiyorsanız, bu ülkenin kurallarına uyacaksınız.” Bak seeen... Arkadaşım, benden beter laf altında kalmayanlardandır.

“Sen bana baksana, hapishanelere bir göz atıver bakalım kaç tane Ermeni var” dedi ve cevap beklemeden “Kaç yaşındasın sen?” diye devam etti. “28.” Sonra “Bu akça pakça halin, sarı saçların, mavi gözlerinle hiç Türk’e benzemiyorsun. Eve gidince sor anana babana, bakalım kökünüz nerdeymiş… Benim köküm Anadolu’da. Sen mi lütfettin de beni bu ülkeye kabul ettin?” Ve bu minvalde konuşmalaar…

Nereye bağlasam bilmem ki bu gerildikçe gerilen halimi? Bize bu ülkede rahmet okumak bile çok görülür. Cuma günü Taraf Gazetesi’nde Alper Görmüş’ün ‘Hrant’ın Müslüman Arkadaşları’ adlı bir yazısı vardı bu konuyu işleyen. Hrant’a rahmet okuduğu için bir dostu tarafından eleştirilen bir okuyucusundan aldığı ileti üzerine kurgulanmıştı. Ben bu konuyu çok deştim vaktinde. Burgazada Sevgilim kitabında ölen Rumlara rahmet okuduğum için birkaç okuyucudan eleştiri almıştım; Hıristiyanlara “Toprağı bol olsun” denir diye. Hatta ilk kitabımda hayvanlara rahmet okudum diye kimse laf etmemişti, Hıristiyan’a okumama itiraz ediliyor diye isyan edip, vermiş veriştirmiştim.

Önce dinle başlıyor demek, kendisinden başkasına hak tanımama durumu. Kendi inancından başka bir inancı olana Allah’ın bile ayrımcılık yapacağına inanan nasıl ayrımcı olmasın? Ay ben keseyim artık. Yazdıkça rahatlarım çoğu zaman ama bu kez öyle olmuyor. Bir şey başka bir şeyi tetikliyor. Bari espriye sarayım. Niye “Toprağı bol olsun” deniyor acaba? İsa dirilmişti ya, dirilir mirilir, üstünde bol toprak olsun da çıkamasın diye mi? Denizde boğulup da cesedi bulunmayan Hıristiyan’a ne denmeli? Suyu bol olsun mu?