BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Siyaset ve mizah

Siyaseti yorumlamaya mizah çok yakışır. Özellikle muhalif yorumlamalara ve de eleştirilere... Aslında mizah her şeyi yorumlamaya çok yakışır ama bana göre en çok siyasetin olmazsa olmazıdır. Aydınlatıcıdır, hiç zorlanmadan öğreticidir. Kafası sıkı çalışan insanlarca yapılır ve az buçuk kafası çalışan herkese, gülümseterek, hatta kahkaha attırarak yol gösterir. Özellikle gençlere... Çünkü gençler, olayları mizahla algılamaya çok yatkındır. Biz bunu çok iyi biliriz, bir zamanlar dünyada en çok satan mizah dergisi olan Gırgır’ın en parlak döneminin gençleriyiz. Bizden biraz daha eskiler Akbaba’dan da bilirler.

Ne mizahçılar yetişti bu ülkede... Hâlâ da yetişmekte ama...? Galiba eskiden daha demokrat bir ülkeydik biz. Ağzımızdan yanlışlıkla zülfüyâre dokunacak bir laf çıkar diye bu kadar kasmazdık. Düşüncelerimizi bile hassas terazilerde tartmak zorunda kalmazdık. Böyle dolmazdı hapishaneler düşünce suçlularıyla. Siyaset konusunda espri yapmak, kendi seçtiğimiz bizi yönetenleri karikatürize etmek, böyle bıçaksırtı değildi. Mesela Gırgır’ın fiyatı bir ara Turgut hesabıydı. Turgut Özal’ın kafası bir liralık yerine çizilirdi. Kâğıda falan zam gelip de fiyatı arttığında Turgut’lar artardı. Özal da bunu hakaret saymazdı. Şimdi bir şeyin fiyatını Tayyip’le ya da Abdullah’la göster de, bak ne olur...

Ve daha bunun gibi neler... Sonra ağır ağır, yasaklar dönemi başladı. Ne ağırı, pat diye. Ve de bir türlü bitmek bilmedi. Gençleri yüzeyselleştirerek ‘memleket meseleleri’nden uzak tutacak bir dolu teknolojik oyuncak icat edildi. Onlar da sığlaştıkça sığlaştılar. Medyada onca boy gösterdikleri halde, rastgele, yoldan geçen bir gence bir siyasetçinin adını sorun, bilmez. Oysa gençler siyaset konusunda bilinçlenmeli. Gelecekte bizi onlar yönetecekler. Bana sorarsanız, bunun en kolay yolu mizahtır. Ayrıca, mizahçılar da siyasete sıvanmalı.

Güney Kore’de olanları duydunuz mu? Valla, benim pek hoşuma gitti. Dört orta yaşlı mizahçı, internet üzerinden, siyasi içerikli, haftalık bir mizah programı yapıyor. Adı ‘Na-Ggom-su’, ne demekse... Anladığım kadarıyla yönetime muhalif bir program bu. Ve de bu dört mizahçı, bir ay sonraki seçimlere adaylıklarını koyuyorlar. Kısa sürede, gençlerden inanılmaz bir ilgi görüyorlar. Binlerce genç, bu dört insanın sıkı takipçisi oluyor. Olay, dünyada Beatles’tan sonraki en büyük ‘kitlesel hayranlık’ olarak nitelendiriliyor. Gençler bu sayede günden güne bilinçleniyor. Hatta, daha önce Cumhurbaşkanı’na hakaret gerekçesiyle hapse atılan, program yorumcularından birini, yattığı, Seul’dan bilmem kaç kilometre uzaktaki hapishanede, topyekûn ziyarete gidiyorlar, pankartlarla falan. Orada hemen biber gazı fışkırtan polisler yok herhalde.

Bu durumda oradaki ‘hökümat’ iyice tutuşuyor. “Bu adamlar ne yapıyor böyle?” diyorlar. Öyle ya, şimdiye kadar siyasete hiç kafa yormayan, belki de ülkesinde olan bitenin farkında bile olmayan binlerce genci bilinçlendiriyorlar; ya onlarla birlikte bütün halk da bilinçlenirse? Ya bu adamlar bir de seçimi kazanırsa? Şu mizahın gücüne bakar mısınız... Tabii ki, yalan yanlış iddialar ortaya atmakla itham ediliyorlar, ama eğer öyleyse bu telaş niye, öyle değil mi? Bu arada, ‘ifade özgürlüğü’ kavramının halkı tedirgin ettiği Kore’de demokrasi yirmi küsur yıllıkmış; bizde kaç yıllık? Var mı ifade özgürlüğümüz? Her neyse... Ne diyeyim, özendim valla.

Demek ki toplumun bilgileni, bilinçlenmesi önemli bir şey ve de bu, ülke çapında olursa engellenemez bir şey. Mesela Yunanistan’daki ‘patates inisiyatifi’ nasıl? Ne kadar akıllıca, değil mi? Sarsılan ekonomiden iyice canı yanan halk, resmen inisiyatif kullanarak, bir anda aracıyı aradan çıkarıverdi. Üreticiden iki’ye alınıp on’a satılan mal, doğrudan beş’e satılırsa ne olur? Alan kârlı, satan kârlı olur. Bu formül, soğandı, pirinçti, tahıldı, bütün temel ihtiyaçlara uygulanabilirse, her bir maldan havaya giden para ceplerde kalır, belki de insanlar biraz bellerini doğrultur. Hatta belki ekonomi biraz soluk alır.

Konu ne olursa olsun, demokrasilerde, halkın bilinçlenerek el ele vermesi, önünde durulamaz bir güç oluşturur. Ne yazık, ülkemizde bunun olabilmesi öyle zor ki... Bizim önümüzde daha, bir türlü kafamıza dank etmeyen bir ‘halkların kardeşliği’ kavramı var. Önce o halklar tek bir halk olmayı öğrenecekler ki herhangi bir konuda el ele verebilsinler. Öyle çok çıkar çatışması var ki, daha çok fırın ekmek isteriz biz. Ay, ben bu lafı çok söylüyorum galiba...