VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Müslüman Ortadoğu’nun Hıristiyanları

 

Beklenen açıklama nihayet geldi: Müslüman Kardeşler’in on yıllar boyu sürdürdüğü mücadele, Mısır Devlet Başkanı’nın açıklanmasıyla hedefine ulaştı. Mısır’dan Suriye’ye, Ürdün’den Filistin’e ve Lübnan’dan Irak ve Arap Körfezi’ne kadar Müslüman Kardeşler örgütü yarım yüzyıldan beri iktidara gelmeye çalışıyordu. Nihayet Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra seçilen ilk Cumhurbaşkanı, Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi oldu. 80’li yılların başlarında bu örgütün Suriye kolu eski devlet başkanı Hafız Esad’la kanlı bir mücadeleye girişmiş, bu mücadele iki yıl süren çatışmalardan sonra Hama şehrinin bombalanmasıyla son bulmuştu. Örgütün faaliyetleri tümüyle yasaklandı, üyeleri Mısır’da yıllar boyunca hapsedildiler ve hareket alanı da sınırlandı.

Bugün ise Müslüman Kardeşler iktidarda ve Mısır’daki en yüksek makamı işgal ediyorlar. Tek ve mutlak güç olmadıkları doğru, ancak kamuoyu daha şimdiden Müslüman Kardeşler ve Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi arasında benzerlikler görmeye başladı. Zaten Müslüman Kardeşler bizzat kendisi Türkiye’yi örnek alacağını, ülkenin dini konulara dair tartışmalarını bu örnekle değerlendireceğini ve buna göre de demokrasi ilkelerini saptayacağını açıkladı. Müslüman Kardeşler’in Lübnan İçişleri Bakanlığı’na siyasi parti kurma izni için resmi başvuruda bulunması da tesadüf değil.

Müslüman Kardeşler’in güçlenmesi Ortadoğu’nun dini yaklaşımlara yönelik resmini gösteriyor. İran’da, Türkiye’de, Suudi Arabistan’da, Filistin’de, şimdi Mısır’da ve muhtemelen yakında da Suriye’de demokrasi hareketleri dine dayalı güçleri iktidara taşıyor. Bu olguyu Batı’nın yaklaşımlarıyla yorumlamak yanıltıcı olacaktır. Onlara göre İslami güçler demokrasiden yararlanıp iktidara geldiler ve bu yüzden dünyanın bu bölgesinde demokrasiden uzak durmakta fayda var. Aynı zihniyet, Filistin’de iktidara gelen Hamas’ı da boykot ediyor. Bölgedeki Hıristiyanların, dinsel referanslarla hareket etmeyenlerin, solcuların sorunu tam da bu. Tarafsız olunamayacağına göre, hangi tarafta olacaklar. Geçmişte emperyalizme karşı mücadelede milliyetçiler ve solcular işbirliği içindeydi. Daha sonra milliyetçiler güçlendiler ve bu iki grup karşı karşıya geldi. Bu süreçte Hıristiyanlar Türkleştirme politikalarına karşı milliyetçilerle ittifak kurdular. Daha sonralarıysa, Fransız ve İngilizlerin egemenlik dönemlerinde esas düşman olarak kabul edilen dincilere karşı bu emperyalist unsurlarla işbirliği yaptılar.

Bu durumda Hıristiyanlar hem milliyetçilerin hem de dincilerin desteğini yitirmiş oldular. Şimdi gerçek bir solun da yokluğunda, bütünüyle baskıcı iktidarların veya dış güçlerin himayesine muhtaç durumdalar. Yeni bir durum değil bu. Bölgedeki Hıristiyanlar 19. yüzyılın yarılarından itibaren güvenlikleri için Batılı ülkelere bel bağladılar, Batılılarsa etki alanlarını genişletmek için bölgedeki Hıristiyanları kullandılar.

Hıristiyanlar Ortadoğu’da er geç dini referanslı hareketlerin muktedir olacaklarını görmek zorundalar. Bugünün despot rejimlerine yaslanarak ya da dışarıdan yardım bekleyerek bir yere varamayacaklarını anlamalılar. Doğru politik tavırları benimseyerek ve karşılıklı güvene dayalı anlaşmalar yaparak adil bir duruştan kaynaklanan güce sahip olunabilir. Adil duruş her zaman için insan haklarından yana ve şiddete karşı durmayı, eşitlikçi ve katı önyargılara karşı olmayı gerektirir.

Mısır Ermenilerinin azaldığı doğrudur. Ancak kısmen mutlular Mısır’dan ayrıldıkları için; zira Kanada veya Amerika’ya gitme hevesi her zaman ağır basmıştır. Peki, Irak Hıristiyanları neredeler? Belki genel görünüş ızdırap verici ama Irak Hıristiyanları Amerika’ya yerleştikleri için daha mı mutlular, yoksa daha mı mutsuz? Yoksa Suriye Ermenilerinin bir kısmı da bu altın fırsatı mı bekliyor?