YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Hükümete soralım: İnternet andıcından ne farkı var?

Önce hemen şu notu düşeyim: ‘İnternet Andıcı’ olarak bilinen davada yargılanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve diğer isimler sanık durumundadırlar, şu aşamada suçlu değillerdir; elimizde henüz sadece bir iddia var. Ancak gerek Başbuğ’un, gerek diğer sanıkların ifadelerinden, Genelkurmay içinde, seçilmiş hükümetlerin ve resmi ideolojinin hoşuna gitmeyen kişi ve grupların (Kürtler, Ermeniler, liberaller) itibarsızlaştırılması için –devlet kararıyla– internet siteleri kurulduğunu ve bu sitelerin çoğu zaman ‘mamul’ haberler yaptığını biliyoruz. Bu uygulama nedeniyle, devlet/Genelkurmay hesap vermelidir.

Fakat şöyle bir durum da var: AKP ve ona yakın medya, İnternet Andıcı nedeniyle bu sanıkları ve bu zihniyeti hedef tahtasına koyarken, kendine ‘Müslüman’ diyen cephede, daha doğrusu o cephelerden birinde, acaba neler olmakta? Önümüzde böyle bir sorun var, çünkü dindar gibi görünen ama uzun yıllardır koyu faşist çizgisiyle geniş bir çevreyi irkilten Akit gazetesi, tüm Türkiye’yi utandırması gereken, yeni bir kampanyaya imza attı. Akit gazetesinin internet sitesi olarak bilinen habervaktim.com’da bir yazı yayınlandı. Güya Ali Bayramoğlu Ermeni imiş ama kimliğini gizliyormuş. “Türkiye’nin Ermenistan politikası ve terörle mücadele yöntemini yerden yere vururken, Ermenilere soykırım tezini savunan ve sürekli açılım öğütleyen yazılarıyla bilinen Yazar Ali Bayramoğlu'nun gerçek kimliğini gizlemeye çalışan bir kripto olduğu ileri sürülüyor”muş.

Üstelik bu, Yeni Şafak gazetesinde rahatsızlık yaratıyormuş. “Habervaktim’in edindiği bilgilere göre, Yeni Şafak çalışanları, Bayramoğlu’nun Ermeni kökenli olmasına değil, Ermenicilik yapmasına tepki gösteriyor”muş.

Yerseniz. Çok açık ki, Ali Bayramoğlu’nun hükümetin kimi uygulamalarını eleştirmesi, Kürt ve Ermeni meselelerinde hükümetle aynı çizgide durmaması, üstelik bunu Yeni Şafak gibi Müslüman kimliği ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir gazetede yazması, Akit ‘çizgisi’ni rahatsız etmiş. Rahatsız olunca da, tek bildikleri yola başvurmuşlar: nefret söylemi, nefret suçu, ırkçılık, hedef gösterme. Neyse ki, Yeni Şafak gazetesi “Hayır, yazarımız Ermeni değildir” basitliğine düşmeden, dengeli bir biçimde, yazarını savundu. Ama mesele hâlâ kapanmış değil.

Öncelikle bu tip ırkçı söylemlerin artık hukuken bir karşılığı olması gerekiyor. Çünkü ırkçı hedef göstermeler, hele basın aracılığıyla yapılıyorsa, dünyanın her yerinde suçtur. (Yeri gelmişken bir detaya dikkat çekeyim: Akıllarınca olası bir davadan kaçmak için, ‘sorun Ermeni olması değil, Ermenicilik yapması’ gibi bir ifade koymuşlar, ama boşuna dertlenmişler, konuyu hiçbir savcının umursadığı yok.) Ancak memleketimizde bu suç sayılmadığı gibi, bu gazetenin Ankara temsilcileri, genel yayın yönetmenleri, zaman zaman Başbakan’ın uçağında ağırlanabiliyor. Bilemiyorum, AKP bu konuyu (hem nefret suçu, hem de ağırlanma meselesi) gündemine almak için hâlâ ne bekliyor? Ve gündemine almıyorsa, mantıken şöyle bir soru doğuyor: Yksa AKP bu yayınlardan memnun mu? Ya Başbakan?

İkinci olarak,şöyle bir meselemiz var: Dindar cephede böyle bir damar olduğunu biliyoruz. Bayramoğlu’nun hedef haline gelmesinin nedenlerinden biri de DPI (Democratic Progress Insitute) toplantısına katılması. Bu toplantıya katılanlar, daha önce Taraf gazetesindeki Emniyet kökenli bir yazar ve Akit gazetesi tarafından yine hedef tahtasına konmuştu. Hatta Türkiye’de yapılacak bir toplantının bu yüzden son anda yeri değiştirilmişti, çünkü bu sivil toplum kuruluşunun toplantıları ‘PKK toplantısı’ olarak lanse edilmişti. Yani bu cephede Kürt ve Ermeni sorunuyla ilgili sivil bağımsız çabaların alerji yarattığını görüyoruz. (Şunu da hatırlatalım: Son olarak habervaktim.com, hükümete eleştiri tonunu yükselten ve Bayramoğlu’na sahip çıkan Taraf gazetesini de toplu olarak hedef tahtasına yerleştirdi. Keza, Bayramoğlu’na destek verenlerden Nagehan Alçı da çirkin bir dille hedef alındı.)

Bu mantığı bir yerden hatırlamıyor muyuz? Konuya İnternet Andıcı konusuyla girmem boşa değil. Resmi ideolojinin ve devletin klasik yöntemi tam da bu değil mi? Tüm bir Cumhuriyet tarihine damgasını vuran baskıcı-inkârcı politikaya muhalefet eden her kişi ve kurum, Genelkurmay’ın, MİT’in, Emniyet’in ve büyük medyanın hedefi olmadı mı? Bu kişi ve kurumlar, tam da bu şekilde itibarsızlaştırılmaya çalışılmadı mı? Genelkurmay’ın işi gücü bırakıp, PKK, ‘Ermeni soykırım iddiaları’ ve şeriat tehlikesi ile mücadele adı altında resmi bakışın dışında kalan herkesle uğraşmak için internet sitesi kurduğunu artık bilmiyor muyuz? Peki, İnternet Andıcı sanıkları sizce neyle yargılanıyor? Tabii ki sadece ‘hükümeti yıkmaya çalışmak’la. Diğer alanlarda yapılan işler dert değil...

Dolayısıyla, şu sonuca varmak çok zor değil: Demek ki bu faşist dindar kesim ile devlet içindeki bir kesim aynı biçimde, aynı mantıkla düşünmekteler. Buraya kadar geldikten sonra, devlet içinde hâlâ varlığını koruyan İttihatçı kanat ile bu dindar-faşist zihniyetin aynı zeminde, üstelik yıllardır buluştuğunu görmek için üstün bir analiz yeteneği gerekmiyor. Sorumuz şu: Hükümet ne yapacak?

Son olarak, ister istemez şunu düşünmekteyiz: Bu memlekette birileri Ermeni olmakla suçlanıyor ve bu rahat rahat yapılabiliyorsa, etkili- yetkili kurumlardan buna reaksiyon gelmiyorsa biz ne yapalım, ne düşünelim? Şu topraklarda hâlâ şans eseri yaşadığımızı mı?