VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Büyük toplantıların gölgesinde

 

Son bir ay içinde, biri Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki ‘İslam Ülkeleri Konferansı’, diğeri de İran’ın başkenti Tahran’daki ‘Tarafsız Ülkeler Konferansı’ olmak üzere, önemli iki uluslararası toplantı yapıldı. Lübnan’da, Suriye’de, Bahreyn’de ve Irak’ta karşılıklı diş gıcırdatan iki ülkenin, Suudi Arabistan ve İran’ın her iki konferansta da ortaya koydukları, birbirini anlama gayreti dikkat çekiciydi. Bu resmi paslaşmaların ardında ne gibi dolaplar döndüğünü halk çok iyi bilir; merak edilen, bu paslaşma esnasında kimin kuyusun kazıldığıydı.

Her iki toplantıda da en çok konuşulan meseleler Mısırlı temsilcilerden geldi. İslam Ülkeleri Konferansı’nda Suudi Arabistan’ı, İran’ı, Mısır’ı ve Türkiye’yi kapsayan, bölgesel bir güvenlik kurulu oluşturmayı öneren El Mursi, Tarafsız Ülkeler Konferansı’nda ise El Esad iktidarına tümüyle karşı olduklarını ve ihtilali desteklediklerini açıkladı.

Bölgedeki tüm gelişmelerin çıplak gözle görülebildiği Lübnan’da ise her gün yeni gerçeklikler ortaya çıkıyor. Konjonktürel değişimlere paralel olarak sokaklar da siyasi güçler arasında el değiştiriyor. Örneğin Beyrut’un ünlü caddelerinden Hamra’nın, geçen hafta, güvenlik güçlerinin bir kolu olan ‘İstihbarat Bürosu’ (Fırha el Malumat) tarafından, küçük bir olay yüzünden işgal edilmesine tanık olduk. Söylendiğine göre, söz konusu büro Suudi Arabistan yanlısı ‘14 Mart’ örgütüne ait. Oysa Hamra tarihsel olarak ‘8 Mart’ taraftarlarının bölgesi olarak kabul edilir. Diğer yandan, büyük ölçekli bir ticaret sürdürülüyor; devasa binaların alınıp satılıyor olması, iktisadi ve siyasi güçler arasındaki yeni bölüşümlere işaret ediyor.

Tüm bunlara karşın, bu toplantıların yapıldığı, hesapların görüldüğü, karşılıklı olarak gülücüklerin gönderildiği, sokakların işgal edildiği esnada, her gün binlerce göçmen artık barınamadığı ülkesi Suriye’yi terk ederek Lübnan’a akıyor. Göç dalgası öylesine yoğun ki, artık kaç kişinin geldiğini yaklaşık olarak bile kestirmek mümkün değil. Şimdi Lübnan devleti Suriyeli öğrencileri okullara nasıl yerleştireceğini, onlara ne gibi bir müfredat uygulayacağını tasarlamakla meşgul. Binlerce üniversite öğrencisi burs başvurusunda bulunuyor; muhtelif teşkilatlar da, ekmek, bulgur, mercimek, şeker ve yağ gibi temel gıda maddelerinin dağıtımını organize etmekle uğraşıyor.

Lübnan’daki gergin durum, göçmenlerin sorunlarının şeffaf ve adil bir şekilde ele alınmasına engel oluyor; aksine, göçmenler, spekülatif olarak artan kiralardan tutun, çocukların yasal olmayan şekilde çalıştırılmasına kadar, pek çok alanda sömürüye maruz kalıyorlar. Gerçi bu sömürü Lübnan’da özellikle Suriyelilere karşı zaten vardı, ama şimdi hepten çığırından çıktı; yani savaş kimileri için oldukça kârlı. Bugün Lübnan’ın zengin kesimini, daha önce benzer şartlardan yararlanmayı bilenler oluşturuyor. Aynen, Suriyeli özgürlükçü, demokrat muhaliflerin daha büyük ölçekli, zorlu ihtilalinin, dinsel, ırksal, mezhepsel itkilerle daha büyük tüccarlar tarafından manipüle edildiği gibi. Amerika’da yaşayan siyasetbilimi profesörü Asad Abu Halil, ‘The Angry Arab’ (Öfkeli Arap) adlı bloğunda makaleler yazıyor. Geçenlerde yazdığı bir yazıda, devrimin aşırı uçlar tarafından nasıl talan edildiğini ayrıntılarıyla anlatıyordu. Neticede, gerçek siyasi örgütlenmesini tamamlamış bir muhalefetle savaşmak yerine bu aşırı uçlarla savaşmak iktidarın da işine geliyor. Son tahlilde yine insanlar mağdur olurken, büyük oyuncular kendi ticaretlerini sürdürüyorlar.

Lübnan’da her kesim gibi Ermeniler arasına da her gün yeni göçmenler geliyor. Gelenler konut ve iş, öğrenciler de okul ve üniversite istiyorlar. Acaba ümit vaat eden bir karar, bir çözüm, bir müdahale olur da, hemen yarın evlerine dönebilirler mi diye, hepsinin bir gözü şu andığımız toplantılarda.