VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Yöneticiler nerede?

 

Birkaç yıl önce, Halep’te yayımlanan ‘Kantsasar’ gazetesinde Harut Ekmanyan’ın ‘Hekimlerimiz ne yapıyor?’ başlıklı makalesini okuduğumda, tehlikenin bu denli yakın olduğunu tahmin edememiştim. Yazı, Suriye Ermeni toplumunun ciddi bir örgütlülük sorunu olduğundan bahsediyordu. Sorun, toplum içinde yönetici konumunda olanların, ilgili alanlarda uzmanlık ve deneyim sahibi olmamalarıyla ilgiliydi. Geçen hafta aynı gazetede okuduğum, Maria Kaprielyan imzalı yazı ise, böyle zor bir zamanda kenti terk eden yöneticileri kınıyordu. Sağatel Basil de Agos’ta çıkan yazısında Halep’ten kaçan yöneticiler konusuna değinmişti.

Günün gerçekliği, toplumun maddi gücü yüksek olan kesiminin büyük bir kısmının ülkeyi terk ettiğidir. Burada örnekler vermek çok da uygun olmayacaktır, ancak dernek yönetimlerinin yönetim kurulu toplantılarının en iyi ihtimalle yarı yarıya azalmış kadrolarla yapıldığını söyleyebiliriz. Bu arada, girişimde bulunacak bir gücün de bulunmadığını belirtmeliyiz. Bu yöneticilerden birinin ailesi ile tropikal maceralarına her gün Facebook üzerinden tanık oluyorum. Bu durumun, Humus’ta çatışmalar yaşanırken Esma el Esad’ın 3500 dolara ayakkabı almasından ne farkı var?

Bir yandan Amerikan ve Suudi müdahalesine ve karanlık planlarına karşıyız, diğer yandan da Suriye’de demokrasinin yerleşmesini istemekteyiz. Dahası, demokratik bir cemaat yapısı arzuluyoruz. Eğer demokratik olmayacaksa, hiç olmasın o cemaat. “Önce şu işleri bir halledelim, sonra bu konuya yoğunlaşırız” görüşü bir aldatmacadır. Halep’te ondan fazla yardım kuruluşu faaliyette. Ayrıca, yeni oluşturulan semt komiteleri mevcut. Bu donanımla, Ermeniler duruma hâkim olmalıydılar. Ancak gel gör ki her şey şekilseldi ve patlayan ilk bombayla altüst oldu.

Halep Ermenilerinin, olaylar şehirlerine varıncaya değin bir buçuk yıl süreleri vardı örgütlenmek için. Peki, biz ne yaptık? Suriye’den gelmiş bir ekâbirin Beyrut’ta etrafına gülücükler dağıtarak, elinde şarap kadehiyle çevresindekilere olayların ne kadar uzakta olduğunu, Ermenilerin tehdit altında olmadığını anlattığını anımsıyorum. İşte bu “bir şey yok, bir şey yok” söylemiyle toplum bugüne geldi. Şüphesiz, tüm Suriye’de durum vahim. Ancak Ermeniler için büsbütün vahim olduğunu söylersek abartmış mı oluruz? Esas mesele, Ermeni toplumunun Suriye toplumundan günden güne uzaklaşmasında. Toplum, hem muhaliflerden hem de iktidar yanlılarından uzaklaşarak geleceğin Suriye’sinde kendine yer bulamayacaktır. Üstelik, diğer Hıristiyan toplumlar aynı duruma düşmediler. Halep’ten bir genç, büyük bir kederle, toplumun çevresine nasıl yabancılaştığını anlatıyor. Güncel gelişmelerin içinde olan gençler zaten cemaat yaşamının da uzağında kalmışlardır.

Bu sorun bir günde oluşmadı. Bizi bugüne yılların yabancılaşması getirdi. Bu sonucun bir sorumlusu bölerek yönetme siyaseti güden rejimse, diğeri de bizim yöneticilerimizdir. Cemaat yöneticileri aynı zamanda zengin insanlar olduklarından, kaçırılma korkusuyla ülkeden kaçıyorlar. O yüzden de tek bir Ermeni semt komitesi oluşturulamadı Halep’te.

Eğer rejim cemaate kendi yaşam tarzını dayatıyorsa, bu kötü. Eğer Özgür Suriye Ordusu Ermeni mahallelerini işgal ediyor, evleri yıkıyorsa, bu daha da kötü. Ancak Ermeniler yarının Suriye’sinde var olmak istiyorlarsa örgütlenmek, semt komiteleri kurmak, ve bu komitelerin temsilcilerinden bir genel kurul oluşturmak zorundalar. İzci-gençlik teşkilatlarından kadın kollarına, spor kulüplerine, hatta korolara ve dans gruplarına kadar, tüm birimler örgütlenmek zorunda. Her bireyin gereksinimleri güncellenerek tespit edilmeli, gerektiğinde dış yardımlara başvurulmalı. Kimin gittiğini, kimin kaldığını gösteren nüfus sayımları yapılmalı, yardımlar ona göre düzenlenmeli, aynı yönde faaliyet yürüten yerel organlarla iletişim kurulmalı.

Sağatel Basil’in dediği gibi, bir rüya, bir ütopyadır tüm bunları düzenlemek. Ama bir topluluk bu kadarını organize edemiyorsa, kendi üyelerinin güvenliğini asgari ölçüde de olsa sağlayamıyorsa, o topluluğun bir toplum olduğunu iddia etmek de anlamsızlaşır. Artık “hiç fark etmez” in hüküm sürdüğü bu ortamda, Amerika’ya göç etmenin en kolay yolu hakkında konuşmak daha anlamlı olacaktır.