VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Yeni diaspora

Diaspora çok kırılgan bir yapı olduğundan, sürekli olarak dalgalanma halindedir. Ani gelişen her yenilikten etkilenebilir, her sarsıntıda büyük değişimlere uğrayabilir. Her konuda farklı bir tepki vererek bölünmeler de yaşayabilir, bütünleşebilir de.

Diaspora coğrafi alanlarda, hukuki ve siyasal mecralarda, psikolojik uzamlarda oradan oraya akar; bu anlamda sınır tanımaz. Kelimenin gerçek anlamıyla ‘ulus-ötesi’dir (transnational). Bazen yeşerir, sağlam kökler salar toprağa. Bazen de daha kök salmadan ortamını değiştirir, başka bir toprağın suyunu emer. Dalları uzar, duvarlardan yukarı tırmanır. Bazen de çevresinde bir duvar bulamaz, eğilir, yıkılır.

Diaspora dediğimiz, dikdörtgen tuğla gibi bir şey değildir; daha doğrusu, o, ‘diaspora’ değil, ‘diasporalar’dır. Hem o çoğulluğun öğelerini birbirine bağlayan unsurlar, hem de onları birbirinden koparan unsurlar barındırır. Sunakta bütünleşir ve tek bir varlığa dönüşür. Ama sunaktaki kurban tutkal özelliğini kaybettiğinde, başkasının ekmeğine muhtaç halde, bölünür de bölünür.

Diasporanın bir ‘Ermenistan’ı var; kendine özgü bir Ermenistan bu. Bir de ‘Türkiye’si var; kendine özgür bir Türkiye. ‘Ermenistanlı’sı, yine kendine özgü. ‘Türkiyeli’si de öyle.

Diaspora güçlenir, bir gücü temsil eder, ve ansızın zayıflar, etkisi sönümlenir. Diasporanın ‘vatan’ları var; bunların birkaçı gerçek, birkaçı sanal, hatta şimdi birkaçı da salt internet üzerinde ‘var’.

Günümüzün diasporası, Diaspora Bakanlığı’nın diasporasıdır. Çifte vatandaşlığın diasporası. 100. yıldönümünün diasporası. Suriye iç savaşının diasporası. AKP’nin diasporası. Hrant Dink’in diasporası. Protokollerin diasporası. Safarov’un diasporası. Ve nihayet, Raffi Hovhannesyan’ın diasporası.

Tüm bunlar iç içe geçerek yeni diasporayı oluşturuyor. Yeni diaspora, acıları ve umutları, dertleri ve kaygıları, ve mutlulukları açısından, 10 yıl önceki diasporadan oldukça farklı. Yeni diasporanın değerler hiyerarşisi farklı. 60-70 yıl önce, varlığını üzerine inşa ettiği bütün zeminler, bugün sarsılıyor. 24 Nisan’a bakışı bile esaslı bir değişimin eşiğinde. Soykırım, tanıma ve taleplerin oluşturduğu ideoloji de yeniliğin, yenilikçiliğin kapısında.

Diaspora insanı, yeni coğrafi gerçekliklerin öznesi olarak, diğer yandan da yakın ve uzak geçmişin yeniden gözden geçirilmesi gibi bir olguyla yüz yüze kalmış durumda; artık babasına benzeyemeyeceğini biliyor. Onunla aynı rahat yaşamı sürdüremeyecek. Yeni diaspora, eskisi gibi yaşamanın, varlığını eskiyle sürdürmenin imkânsız olduğunun bilincinde.

Oysa yeni diaspora, eski kurumlarının mahpusu olmuş durumda. Kendisi değişmiş, yenilenmiş, oysa dernekleri, eğitim kurumları, yasaları, belgeleri, iktidar odakları aynı kalmış. Yeni diaspora ve onun enerjisi, parmaklıklar ardında hapsolmuş. O enerjinin potansiyeli ve kapasitesi büyük oranda değerlendirilemiyor.

Neye benzetebiliriz bunu? Büyük kısmı okyanusun altında olan bir buzdağı... Koca bir kayanın taşmasına engel olduğu bir volkan... Ama daha önemli olan, yeni diasporanın, gerçek yüzünü, özellikle de kendi kurumlarından ötürü gösterememiş olmasıdır.

Yeni diasporanın bireyleri için kompleksler, kimlik bunalımları, lanetler ve travmalar söz konusu değil. Tüm bunlar eski diasporaya ait. Yeni diaspora, bilinçle donanmış, kendi gerçekliğiyle barışık, özgün idealleri ve o idealleri gerçekleştirecek iradeye ve enerjiye sahip bir yapı.

Yeni diasporanın sorunu farklı. O, dünyaya, varlığını sürdürmeyle sınırlı, dar bir pencereden bakmıyor. Dünyayı küçük bir gezegen olarak algılıyor. Burada, bölük pörçük değil, çeşitli kimliklere sahip, özgür bir toplumun bilinçli bir bireyi olarak var olmak daha anlamlı.