ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

1915, 1938 ve algıda seçicilik

BDP’nin geçen iki haftadaki iki yıldönümü vesilesiyle TBMM’ye sunduğu bir araştırma önergesi ve bir kanun teklifi, Türkiye’de geçmişi hatırlamanın nasıl ‘seçici’ bir algıyla yapıldığına dair son derece ilginç bir zemin sunuyor.


Söz konusu iki yıldönümü, 1915 soykırımının anıldığı 24 Nisan ve Dersim’de binlerce insanın katledilmesine, Dersim tertelesine dair kararın alındığı gün olan 4 Mayıs’tı.
Geçmişi hatırlarken, son zamanlarda sıkça kullanılan tabirle onunla ‘yüzleşirken’, pragmatik ve yararcı bir tavır hâkim Türkiye’de. Bundan siyasi yelpazenin hiçbir kesimi azade değil. Başbakan’ın dile getirdiği ve çok önemli olan Dersim özrü dahi en çok ana muhalefet CHP’ye vurmak için planlanmış bir adım gibi görünüyordu.

 

Bu yüzden, kesinlikle sadece BDP’yi eleştirmek niyetinde değilim; nihayetinde onlar, başka pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da, ülkede en demokrat siyaseti örmeye çalışıyorlar. Hele mesele Ermeniler ve 1915 olduğunda diğer partilerin bugüne kadarki sicilinin ne kadar kirli olduğu malum. BDP onların yanında melek gibi kalacaktır, ancak o meleğin tavrının bile pekâlâ adaletsiz yönleri olabiliyor.
 

1915 için araştırma önergesi


BDP Grup Başkanvekili ve Bingöl milletvekili İdris Baluken, 24 Nisan haftasında, “Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanan Ermenilerin tehciri ve sonrasında yaşanan katliamla ilgili” bir araştırma önergesi verdi Meclis’e. Bu, 1915’te Ermenilerin başına gelenin reddinin resmi politika olduğu bir ülkede elbette ki önemli bir adımdı. Ancak, Baluken’in verdiği önergenin diline baktığımızda, 1915’te yaşananları muğlaklaştıran, onu adeta ‘tartışmalı’, üzerinde ‘mutabakat olmayan’, ‘politik söylemlere malzeme olan’ bir olay olarak gösteren satırlar dikkat çekiyor.


Şu alıntı mesela: “Ermeni halkı nezdinde başlayan tartışmalar zamanla Ermeni diasporasının ve bazı çevrelerin de etkisiyle tüm dünyada tartışılmaya devam etmiş ve bazı devletler bu konuda parlamentolarından yasaları geçirerek bu yaşananları soykırım olarak tanımlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu bakiyesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise bu yaşananları araştıracak gerekli adımları atmaktan uzun süre sakınmıştır. Bu sakınma sonucu söz konusu yaşanmışlıkla ilgili tartışmalar da sürekli gündemde kalarak bir mutabakat sağlanamamış ve tüm taraflar gerçeklikleri açığa çıkarmak yerine acıları kendi politikalarına ve politik söylemlerine malzeme olarak kullanmışlardır. Tarihsel bir yüzleşme ve hakikatleri araştırma konusunda gerekli adımlar atılmadığı müddetçe bu acılar bu tarz kullanım alanı olarak kalmaya devam edecektir.”
 

Baluken, bu önergede, 1915 yılında yaşananların açığa çıkarılması için kapsamlı bir Meclis araştırmasına ihtiyaç olduğunu ifade ederken, Türkiye’nin resmi devlet politikası olan inkârla, Ermenilerin adalet beklentisini adeta eşitleyen (özellikle “tüm taraflar gerçeklikleri açığa çıkarmak yerine acıları kendi politikalarına ve politik söylemlerine malzeme olarak kullanmışlardır” cümlesine dikkat!) bir tutum benimsiyor. Buraya bir mim koyup devam edelim.
 

1938 için kanun teklifi
 

Bundan 10 gün sonra ise, aynı İdris Baluken, BDP Grup Başkan Vekili olarak, Dersim Katliamı’yla ilgili, bu sefer bir araştırma önergesi değil, katliamın yarattığı mağduriyetlerin giderilmesi, Dersim halkından özür dilenmesi için bir kanun teklifi verdi ve 4 Mayıs’ın yas günü ilan edilmesini talep etti.
Baluken, Meclis Başkanlığına sunduğu kanun teklifinin gerekçesinde farklılıkların bir arada yaşaması üzerine oluşturulan 1921 Anayasasının etnik ve inançsal kimliklere saygı gösteren bir ruh barındırdığını, ancak 1924 Anayasasıyla beraber inkar, ret ve asimilasyon politikalarının uygulamaya konduğunu belirterek, “Bu politikalara karşı gelişebilecek tepkilere ve hak arayışlarına karşı da zor ve imha yöntemlerinin devreye sokulması, 90 yıllık tarihte, bu topraklarda büyük acıların yaşandığı hadiselere yol açmıştır. Bu acılardan biri de 1938 yılında yaşanan Dersim Katliamı’dır” dedi.
Dersim Katliamı’nın ana nedeninin merkezileşmenin sağlanması, etnik ve inançsal farklılığı olan bir bölgenin Türklük içerisinde eritilmesi ya da yok edilmesi olduğunu söyleyen Baluken, katliamın planlı ve sistematik biçimde gerçekleştiğini ifade etti. Dersim’de yaşanan acıların toplumsal bellekte varlığını sürdürdüğünü dile getiren Baluken, “Öncelikle Dersim halkından ve farklı kimliklere sahip halklarımızdan devletin resmi olarak özür dilemesi gerek” dedi. Dersim Katliamı’nın kararının alındığı 4 Mayısın yas ilan edilmesi gerek” diyen Baluken, “Dersim Katliamı’nda idam edilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanmalı, katliamına ilişkin tüm arşivler koşulsuz, istisnasız açılmalı” dedi.


Katliamın sorumlularını hatırlatan tüm yer adlarının değiştirilmesi gerektiğini ifade eden Baluken, “Katliam sırasında sürgüne gönderilen ailelerin ve çocuklarının kimlikleri, akıbetleri tüm kamuoyu ile paylaşılmalı. Dersim’in dil, inanç, kültürünün yaşatılması için gerekli adımlar atılmalı. İnanç ve kültürü tanınmalı, Dersim katliamı araştırılarak sorumlularının tarih ve adalet önünde yargılanması sağlanmalı” dedi.


Bu farkın nedeni ne?

Burada hemen, Dersim Katliamı’nın bir katliam olarak tanınması, mağdurların uğradığı haksızlıkların giderilmesi, onlardan özür dilenmesi ve 4 Mayıs’ın bir yas günü olarak anılması önerilerinin hepsine yürekten katıldığımı söyleyip sormak istiyorum.

Sizce Meclis’e sunulan bu iki metin arasında çok temel farklar yok mu?

Neden Dersim’le ilgili bir kanun teklifi ve neden 1915’le ilgili bir araştırma önergesi?

Neden Dersim’le ilgili net ifadeler ve neden 1915’le ilgili muğlak, tartışmalı, gerçeğin ne olduğu bilinmiyormuş gibi bir tavır?
Neden Dersim’le ilgili somut tespitleri izleyen somut talepler ve neden 1915’le ilgili sadece gerçeğin araştırılması isteği?
Birbiriyle son derece alakalı bu iki tarihsel olayla ilgili bu iki farklı tavırda açık bir farklılık yok mu? Neden Dersim için haklı olarak istenenler 1915 için de istenmez, istenemez?