YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Hiçbir şey olmamış gibi mi yapalım?

 

 

Evet, elbette. Bütün bu eylemler boyunca beş kişi öldürülmüşken, onlarca (tam olarak 103) kişi kafa travması geçirmişken, yüzlerce kişi başından, gözünden yaralanmışken, kolu bacağı kırılmışken, binlerce kişi biber gazına maruz kalmışken, polisin aşırı şiddet uyguladığı ortada iken, olur tabii, niye olmasın, hiçbir şey olmamış gibi yapalım, tam ortada bir yerde durmaya çalışalım.

Neden olmasın? Polis bütün bu olanlardan sonra hâlâ Taksim civarında gösteriye izin vermezken, her gösteriye orantısızca müdahale ederken, sokak aralarına, işyerlerine, kapalı mekânlara tazyikli su, gaz sıkarken, bölgeyi terörize ederken, müdahale etmediğinde vaka yaşanmadığı ortada iken, olur, hiçbir şey olmamış gibi yapalım, polisi anlamaya çalışalım.

Evet, elbette, gözaltına alınan kadınlar sözlü ve fiili tacize uğrarken, çıplak aranırken, cinsel taciz, tecavüz tehdidi ve aşağılama hâlâ ve hâlâ muhalif kesimlere karşı siyasi bir silah gibi kullanılıyorken, devletin bu konudaki tavrı hiç değişmemişken, yüzlerce insan sırf gözdağı olsun diye gözaltına alınırken, bütün bunlar normalmiş gibi yapalım.

Olur tabii, hükümetin hukuksuzluklarına karşı çıkan, parkı inşaat ‘lobi’sinin elinden kurtaran Taksim Dayanışması’nın üyelerinin durduk yere gözaltına alınmasını normal bulalım, itibarsızlaştırılmasını anlayışla karşılayalım, bir gözdağı vasfı taşıdığı ayan beyan ortada olan bu operasyonu mesele etmeyelim, onlar gözaltındayken evlere kapıların kırılarak girilmesini, aranmasını, dergilere el konmasını, bu arama kararlarının daha sonra mahkeme tarafından iptal edilmesini de hiç sorun etmeyelim, bütün bu hikâyedeki faşizan uygulamaları, polis devletini görmezden gelelim, hiçbir şey olmamış gibi yapalım, ortada bir yerde duralım, olaylara kuşbakışı bakalım, büyük resmi görelim.

Haftalardır sık sık toplu operasyonlarla güne başlamayı da normal sayalım, her şafak operasyonunda onlarca insanın gözaltına alınmasını anlamaya çalışalım, daha geçtiğimiz salı sabahı öğrencilere yönelik operasyonda 100 adresin basılmasını, onlarca öğrencinin gözaltına alınmasını yadırgamayalım, devletin hakkıdır diyelim, bütün bu operasyonlar sonrasında kimin hangi suçlamayla tutuklandığını, toplam kaç kişinin gözaltına alındığını, kaç kişinin tutuklandığını bilemeyelim, başlatılan bu devasa cadı avı yokmuş gibi yapalım.

Evet, tabii, nasıl isterseniz, palalı, eli sopalı, silahlı grupların ortalığa dökülmesini normal karşılayalım, bu grupların polis tarafından teşvik edilip edilmediğini sorgulamayalım, gözaltına alınan palalıların sopalıların serbest bırakılmasını normal karşılayalım, evet, çünkü bu ülkede asıl normal olan budur diyelim, o kadar gösteri yaparsan bunlar olur diyelim, ters giden bir şey yokmuş gibi yapalım.

Başbakan Erdoğan’ın ve bazı AKP’lilerin bu kitleyi sokağa dökmek için haftalardır yalan söylediğini, toplumu kışkırttığını da bilmiyormuş gibi yapalım, bunu hiç gündeme getirmeyelim, evet, elbette, bunlar da olabilirmiş gibi yapalım.

Tabii, neden olamasın, AKP yanlısı basının kışkırtıcı rolünü hiç mesele etmeyelim. Bunu da normal karşılayalım, olur elbette böyle şeyler, adamlar zor durumda canım, kendilerini korumaya çalışıyorlar diyelim, sokağa çıkan herkesi hedef göstermelerinde, insanları kışkırtmalarında garipsenecek bir şey yok, asıl eylemciler ne yapıyor, ona bakalım diyelim. Değil mi?

Hiç mesele değil, bu hikâyede de Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin hedef gösterilmesini pas geçelim, ülkenin normali budur diyelim, olacak bunlar diyelim, Ermenileri hedef gösteren bir sporcunun Akdeniz Oyunları’nın açılış töreninde kafile bayrağı taşımasını normal bulalım, hükümette gayet önemli bir şahsın ‘Yahudi Diasporası’nı hedef göstermesini de anlayışla karşılayalım. Ne yapsın canım adamlar, diyelim.

Evet, doğru, şu kadar insan öldürülmüş, çoğunda devlet ve polis rol oynamış ama tutuklu kimse yok, görüntüler ortadan kayboluyor, bu tabloyu da normal karşılayalım, bunda bir acayiplik görmeyelim. Tam tersine, göstericilerin niyetlerini sorgulayalım.

Elbette olur, neden olmasın, AKP’nin göz göre göre bir gazeteyi (Akşam) resmi gazete haline getirmesini, çalışanların pervasızca kapı önüne konmasını normal karşılayalım, hiçbir şey yokmuş gibi yapalım, öyle çünkü, böyle şeyler her ülkede olur, ne acayiplik var diyelim. Haber yapmanın bir kabahat haline getirilmesini boş gözlerle izleyelim, “AKP’nin hakkı canım” diyelim, öyle değil mi zaten, hak etti AKP, nerelerden buralara geldiler, AKP’nin canını sıkan haberler yapanların işsiz kalmasından daha doğal ne olabilir ki diyelim.

Akşam gazetesini geçtim, neredeyse tüm medyanın AKP’nin çizdiği çerçevenin dışına çıkamamasını, o karmaşık ilişkileri normal karşılayalım, bunda hükümetin hiç dahli yokmuş gibi yapalım. Her ‘haber’ girişiminin hükümete karşı darbe girişiminde bulunmakla eşanlamlı hale geldiği bu atmosferi gayet normal, anlaşılır kabul edelim. Olgunlukla karşılayalım.

Gezi Parkı sonrasında her türlü gözaltı, tutuklama operasyonunun daha da meşru, daha da sorgulanamaz hale gelmesini normal karşılayalım. Hukuksuz davranan, yaptığı plan mahkemeden dönen, mahkeme kararı olmasa bile bu planın kent hayatına darbe indireceği apaçık olan hükümet değilmiş de, göstericilermiş, Taksim Dayanışması imiş gibi bir konsensüs oluşmasına hayret etmeyelim, normali budur diyelim.

Uzatmayacağım. Daha önce de yazmıştım. Otoriter rejimler bu tür spontane gelişen ve somut bir ‘siyasi’ hedefi olmayan toplumsal hareketlerden, otoritelerini genişletmek, yeni baskı mekanizmaları kurmak için faydalanırlar. Bu, ihtimal dahilinde bir şeydi. Şu günlerde yaşadığımız da zaten büyük ölçüde budur. Ama sizi mi kıracağız; bütün bu hikâyede yine mağdur olan AKP imiş, hakkı yenen hükümetmiş gibi davranalım. Tabii canım, neden olmasın?