BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Ne güzel korunuyoruz işte

‘Devlet Baba’ kavramını bilirsiniz. Eskiler devleti hep baba gibi görürdü, öyle öğretilmişti. “Devlet Baba bizi korur”, “Devlet Baba yardım eder”, “Devlet Baba sağ olsun” filan falan. Ana olsa daha doğru olurdu ama ataerkiliz ya... Hepimiz aşinayız bu sözlere. İyi. Öyleyse halk ne oluyor? Çocuk. Korunaklı yaşaması gereken, sorumluluğu üstlenilen bir çocuk. Peki, çocuk ne olur? Büyür, değil mi? Bir süre ana-babasının kendisi için uygun gördüğü yaşam tarzının dışına çıkamaz. Sonra, iyi yetiştirilmişse, doğru kararlar verebilen, kendi doğrusunu çizebilen, iyi bir birey olur. İyiyi kötüyü ayırabilen, düzgün bir birey.

Eh, artık cahil de değildir, çocuk da değildir, yıllarca “Aman etkilenmesin, terbiyesi bozulmasın, kötü yola düşmesin” diye, kendisine gösterilmemeye çalışılan ve bir şekilde sansürlenen her türlü ‘tu kaka’yı görür. E görecek tabii. Etrafta, bir dolu şer barındıran, koca bir dünya var. Şanslıysa, eğitimli bireyler tarafından eğitilmişse, bunlar hiç yokmuş gibi büyütülmemişse, hepsiyle de baş edebilir. Yok eğer, ‘o sakıncalı, bu sakıncalı’ diye, var olan şeylerin üstü örtülmüş, hiç gösterilmemiş, yok sayılmışsa, vay haline.

Valla, çocuk yetiştirmek zor iştir. Ayrıca devlet, baba falan da değildir. Bu, zaten çoktan çağdışı olmuş bir kavramdır. Ne diye hâlâ, koca bir halk çocuk yerine konuyor bilmem. Hem de hiç büyümeyen, cahil bir çocuk... Doğrusunu isterseniz, bu benzetmeyi “aptal yerine konuyor” dememek için seçtim ama aklımdan geçirmiyor değilim. Ne gösteriliyorsa ona inanacaksın, üzeri örtüleni görmeyecek, bilmeyecek, merak etmeyeceksin. Öğrenmene izin verildiği kadarını öğreneceksin. Hani aileler yanlarında çocuk varken kötü, ayıp bir şeyle karşılaştıklarında hemen çocuğun gözlerini kapatırlar ya, tam öyle. Ya da ilaçları onların görüp erişemeyecekleri bir yere koyarlar ya...

Ülkemiz insanları topyekûn korunuyorlar. Ne güzel. Her türlü kötü alışkanlık, kötü söz, kan ve de cinsellik, onlardan uzak tutuluyor. Gösterilmiyor, sansürleniyor, yok sayılıyor. Böylece her türlü şer yok oluyor. Amaç iyi; korumak. Zaten renkli merdivenleri griye boyamak da bizim iyiliğimiz için; boşuna gözümüz yorulmasın diye.

Sonuç olarak, sana gösterilmeyeni bilmeyecek, böylece rahat edeceksin. Evinde, işinde, dininde ol yeter. Aklının ermediği şeylere dil de uzatmayacaksın. Bir şey sansürlenmişse, vardır elbet bir hikmeti. Sansürler komik boyutlara ulaşsa da sen gülmeyecek, hele hele bunları mizah konusu hiç yapmayacaksın.

Televizyon izlemek neredeyse göze kulağa hepten zarar hale geldi. Bir dolu bulanıklık, bir dolu bip. Sanki istesek dünya kanallarını izleyemeyiz... Yok ama, bizim ülkemizde öyle şeyler olmaz. Mükellef bir sofra var diyelim ekranda, içki şişesi bulanık, eldeki bardaklar bulanık, sigaralar ya bulanık ya çiçekli, kanala göre artık. Ada, şarap servisi yaparken “Biraz daha ‘biiip’ alır mıydınız?” diyor. “Yok artık” demez misin? ‘Dedemin İnsanları’ gibi bir filmde bile rakı şişesini bulandırmışlardı yahu.

‘Doktorlar’ diye bir dizi var ya, hani her yaz bir kanal baştan sona bir daha verir. Sevgili Cüneyt Türel var diye arada bir izlerim onu. Oldukça da iyi bir dizidir, bir dolu ilginç olay yaşanır. Ona hazırlanırken ne biçim ciddi bir çalışma yapmışlardı, ameliyatların, yaralanmaların gerçekçi olması için. Bu, bilmem kaçıncı gösteriminde bütün o sahneler bulanık. Minicik bir kesik bile görünmüyor. Boşuna uğraşmışlar. Ayrıca tüm eski Yeşilçam filmleri bol bol ‘bip’li ve bulanık. Yani demek ki biz ülkecek eskiden terbiyesizmişiz, şimdi yola geldik.

Ay daha neler geliyor dilimin ucuna da yutuyorum, neme lazııım, bi de iş almak var başına. İyisi mi ben yine komikliğe sarayım. Ya yabancı filmlerin, altyazılarına yapılan sansüre ne demeli? Bu ülkede kimse Türkçeden başka dil bilmez ya, nasılsa söyleneni anlamıyor, ne yazılsa onu bilir. İşte bu herkesi ya cahil ya beyinsiz kabul etmektir ama neyse, oraya girmeyeceğim dedim bir kere. Bari pek yaratıcı birkaç komik örnek vereyim de güldürerek bitireyim.

Bütün Amerikan filmlerinin olmazsa olmazı ‘fuck’ların ‘kahretsin’ ya da ‘lanet olsun’ olmasına alıştık ama kanallardan biri, ne zaman bir konuşmada cinsel organdan söz edilse, sanki kimse ‘penis’in ne demek olduğunu bilmezmiş gibi altyazı için son derece yaratıcı ve komik kelimeler buluyor. Mesela ‘matrakuka’ (Boşnakça: aynı anlamda, argo), ‘anguraki’ (Rumca: salatalık) ve de ‘silah’ –bu da tuhaf ha–, hatta inanmayacaksınız ama ‘çonçon’ (Ermenice: çeviriye gerek yok). Nasıl? Eh, bu ülkede hiç Boşnak, Rum ve Ermeni yok tabii. Ya da var ama onlar nasılsa terbiyesiz. Mi?