VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Hangi silahla ölmek?

Suriye ve Lübnan’da yaşayanlar Amerikan bombardımanının ertelenmesi ile nihayet derin bir soluk aldılar. İnsanlar savaşın kısa sürede bitebileceği ve barışın gelebileceği umuduna kapıldılar.

Suriye’deki yakınlarımızın halen açlık içinde kıvrandıkları doğru, ama hiç değilse bombalara hedef olmayacaklar. Aslında halen bombalara hedef oldukları da doğru, ama hiç değilse Amerikan ve İngiliz savaş uçaklarının fırlattığı bombalara hedef olmayacaklar. Tabii ‘ne fark eder ki’ diye sorabilirsiniz. Fark var şüphesiz. Amerikan bombasına hedef olmak kolay değil. Yıkıp harap eder. Başar Esad’ın bombaları da yıkıp harap ediyor ama Obama’nın bombaları daha büyük, daha korkunç, daha yıkıcı, daha ölümcül. Bir de yabancı bir ülke tarafından bombalanmanın korkusu, o korkunun yol açtığı nefret, panik, kargaşa. Bu korku bir kez geldi mi öyle kolay kolay da gitmez. Daha vurmadan bu denli korktuysak, ya vurunca ne yapacaktık? Bir şey daha var, yabancı bir ülke tarafından vurulmanın onur kırıcılığı, utancı, sefaleti ve yol açacağı aşağılanmışlık duygusu. İşte bu yüzden de, Başar’ı seven veya sevmeyen Suriyeliler olarak Amerika tarafından bombalanmaya karşıyız. İnsan bombalanmayı nasıl isteyebilir ki? “Lütfen gelin beni bombalayın”

Doğrudur, Başar bombalanmanın iptal edilmesinden yararlandı. Eğer Amerikan uçakları, gemileri veya denizaltıları Suriye’yi, Suriye ordusunu veya kimyasal silah depolarını vursalar, Beşir zayıf düşerdi. Muhtemelen çok sayıda ordu mensubu, bu arada üst düzey komutanlar ordudan uzaklaşırdı. Büyük ihtimalle silahlı muhalefet grupları daha büyük bir şevkle savaşırdı iktidara karşı. Ama Suriye’deki sivil savaşın akıbeti ne olacaktı? Bundan daha kötüsü olabilir mi? diyeceksiniz. Bilmiyorum, daha kötüye daha da kötü katarsanız, çok daha kötü olur her halde. İyi de doğrusunu söylemek gerekirse, bu savaşta bir tek Amerikan bombası eksik kalmıştı. Gerisi zaten çok kötü. Bırakın o da eksik kalsın, hiç değilse ondan esirgeyin bizi. Zaten şu ya da bu şekilde Amerikan, Rus, İran, Türk, Suudi, hepsi de başımıza yağıyor. Bırakın o Tomahawk da yerinde kalsın, ateşlenip tepemize inmesin.

Şimdi hepimiz toplanıp tek ses olmalı ve Kimyasal silahları teslim etmesi, uluslar arası denetime açması için baskı yapmalıyız. Dünyadaki tüm kimyasal silahlara karşı mücadele etmeliyiz. Nükleer silahlara, git gide tüm silahlara karşı mücadele örgütlemeliyiz. Suriye’yi kimyasal silahların yaygınlaştırılmasına karşı antlaşmayı imzalamaya ikna etmeliyiz. İsrail de nükleer silahların yaygınlaşmasına karşı antlaşmayı imzalamalı. Silah ticareti tümüyle yasaklanmalı. Ve bunlar bütün bir pakete dönüşmeli. Suriye’deki kimyasal silahları yok etmek için saldıracaklarını söyleyip bizimle dalga geçmesinler. Gerçeğin öyle olmadığını, bunun sadece bir bahane olduğunu, bizimle alay etmek olduğunu herkes biliyor. Başar’ın kimyasal silahından mı ölmüşüz, İsrail’in nükleer silahından mı, Amerika’nın Tomahawk’ından mı, ya da Suudi kralının değneğinden mi, ne fark eder. Öyle ki hiçbir diğerinden daha iyi görünüp ötekine karşı bizi yanına çekmeye uğraşmasın.

Biz onun veya bunun silahını diğerine tercih etmeyi değil, barışı istiyoruz. Biz barışı güzel bir şey, lüks bir oteldeki konferans arasında yutacağımız tatlı bir şey sandığımızdan istemiyoruz. Sadece barışın yaşamımızı güvenceye alacağından, varlığımızı sadece barışla sürdürebileceğimizden ötürü barış istiyoruz. Yani biz yaşamak istediğimiz için Amerika’nın Tomahawk’ına karşıyız, Başar’ı çok sevdiğimiz için değil. Ve eğer Başar’a karşıysak, bu da Suudi petrol veya gaz boru hattının ülkemizden geçip Türkiye’yi zenginleştirmesini istiyoruz anlamına gelmez. Nihayet biz dünyada bu denli çok, bu denli çeşitli, cicili-bicili ve ölümcül silahlar olduğu için barışı seviyoruz.   

Bu gün Beyrut’ta insanlar nefeslerini tutmuş, kongrenin kararını bekledilerse, aslında bekledikleri kendi kaderlerinin ne olacağıydı. Esnafından öğrencisine kadar herkes sabırsızlıkla savaşın genişlememesi, Suriye’nin ve onla birlikte Lübnan’ın uluslar arası kamplaşmanın oyun alanı olmamasını bekliyordu.