YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Bilhassa AKP dönemine damga vuran bir olgu var. Çevreyi tahrip edecek her türlü faaliyet yürütülüyor. Sivil toplum kuruluşlarının, uzmanların uyarılarına kulak asılmıyor, bölge halkı bu projelere itiraz ederse, hele de yürüyüş yaparsa eylemciler çok sert müdahalelerle gözaltına alınıyor, iktidar sonra da çıkıp “En çevreci biziz” diyor.

Bu değişimleri nasıl anlamalıyız? Evet, ‘değişim’ elbette sihirli bir kelime ancak gidenin neden gittiğini, yeni gelenin neye göre belirlendiğini bilmek istiyor insan. Mesela yoksullukla mücadele konusunda CHP içinde önemli çalışmalar yapan Hacer Foggo'nun hiçbir adaylığa layık görülmemesi soru işareti.

Tüm bunların ışığında, Başak Demirtaş’ın çıkışı, Selahattin Demirtaş’ın bu sıkışıklığa müdahalesi gibi yorumlanabilir. Başak Demirtaş aday olursa, İstanbul’da CHP’nin seçimi kazanmasının iyice güçleşeceği de ortada. Şu da var ki, DEM Parti’nin bu sürpriz çıkış karşısında İstanbul için güçlü bir aday gösterip göstermeyeceği, gösterse bile bunun Başak Demirtaş olup olmayacağı bilinmiyor. Şimdi DEM Parti de bu yeni durum karşısında yeni bir pozisyon belirleme ihtiyacında.

Hrant Ahparig, âdetim olduğu üzere bu yılın mektubunu yazmak için klavye başına oturdum. Yine pek iyi haberlerim yok.

Genel seçimlerden farklı olarak, bu seçimde herkesin dikkatle bakacağı yerler İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi kentler. Buraları CHP, geleneksel seçmeninin ve medyasının büyük şehirlerde güçlü oluşu sayesinde koruyabilir. Yani CHP’nin üzerinde bir ‘genel seçim kazanma baskısı’ yok. Biraz abartarak söyleyelim, CHP sadece İstanbul, Ankara ve İzmir'i kazansa bile kendini galip sayabilir.

Tarihçi Ümit Kurt’un “Kanun ve Nizam Dairesinde: Soykırım Teknokratı Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun İzinde Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Devlet Mekanizması” başlıklı yeni çalışması geçtiğimiz haftalarda Aras Yayıncılık’tan çıktı. Kurt, 24 Nisan 1915 tutuklamalarını ve devamındaki soykırımı “masa başında” uygulayan önemli bürokratlardan –daha sonra Danıştay Başkanlığı’na kadar yükselecek- Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun hayatına, Ermenilerin sürülmesini nasıl meşrulaştırdığına ve sorguladığı Şavarş Misakyan ile “tarihsel” diyebileceğimiz karşılaşmasına odaklanıyor

Tüm bunların Mart ayında yapılacak yerel seçimleri hedeflediğini anlamak için siyaset erbâbı olmaya gerek yok. Erdoğan İstanbul ve Ankara’yı tekrar almak istiyor. Akşener ise muhtemelen AKP ve MHP’ye oy getiren milliyetçi argümanların ‘iş yaptığını’ gördü, CHP’yi hedefe oturtmanın bir ‘getirisi’ olduğunu hesapladı. Ancak İmamoğlu ve Yavaş için Altılı Masa’yı terk etmeyi göze alan Akşener’in, şimdi neden bu yolu seçtiğini izah edemediğini de görüyoruz.

Bu durumda ne yapmalı? “Bu zaten okulları birleştirme planının parçası” deyip bu durumu geçiştirmeli mi, yoksa en küçük bir risk varsa bile bu riski bertaraf etmek için güçlendirme konusunda hemen harekete mi geçmeli? Herhâlde ikincisi. Ancak bu durumda yine başa dönüyoruz. Parayı kim verecek, güçlendirmeye geçmeyi bekleyen okullar ne yapacak?

İktisat çevrelerinde görüşleri dikkatle takip edilen, MIT’de ekonomi profesörü Daron Acemoğlu yeni kitabı vesilesiyle Türkiye’deydi. Acemoğlu’nun, meslektaşı Simon Johnson ile birlikte kaleme aldığı “İktidar ve Teknoloji: Bin Yıllık Mücadele” başlıklı çalışma, Doğan Kitap’tan çıktı. Kitap bilhassa yapay zekanın ve teknolojinin günümüz dünyasındaki etkilerini, devletlerin ve şirketlerin yapay zekayı nasıl kullandığını, teknolojinin insanlık için nasıl bir gelecek çizebileceğini mercek altına alıyor. Bir grup gazeteci olarak Acemoğlu ile yeni çalışması üzerine konuştuk, ancak Türkiye ekonomisi hakkındaki değerlendirmelerini sorma fırsatı da bulduk.