YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Gazetemizin kurucusu Hrant Dink’in 1996 yılında, 23 Nisan’da Agos’ta yayınlanan “23,5 Nisan” yazısı olağan bir yazı olmanın çok ötesinde, Türkiye’deki Ermeni toplumunun 24 Nisan duygularını, travmalarını, 23 Nisan’ın coşkusuyla birleştiren olağanüstü bir metin olarak belleklere kazındı. Bu yazıdan hareketle Agos’un ve Hrant Dink’in eski ofisi beş yıl önce el birliğiyle bellek ve hafıza mekânı haline getirildi. Mekân o tarihten bu yana hepimizi bir yüzleşme ve birlikte anlama çabasına çağırıyor, ziyaretçilerini ağırlıyor. Önümüzdeki hafta, 24 Nisan’da, bir kez daha 1915’te kaybettiklerimizi anacağız. 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı, açılışının beşinci yılına da denk gelen 20-27 Nisan haftası boyunca bir dizi etkinlik düzenliyor.

2010’ların ortalarındaki hava tamamen dağılmış durumda ama yargıdan bazen olumlu, daha çok da olumsuz mesajlar gelmeye devam ediyor. Ancak elbette önemli olan şu: Yargı ve hükümet tutumlarını değiştirebilir, bir dönem hava yumuşayabilir, bir dönem sertleşebilir. Peki, toplum meseleye nasıl bakıyor? ‘Yüzleşme’ için bir gelişme, geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak bir ipucu var mı?

Büyük bir hata yapmadıkları sürece gerek İmamoğlu’nun gerekse Yavaş’ın önleri açık. Peki riskler ve soru işaretleri neler? Şunlar: Türkiye’de demokratik ve özgürlükçü hareket ne zaman hamle yapsa, oylarını artırsa, karşısında önce muhafakazakâr-sağ siyaseti, sonra da sağ siyasetle içiçe geçmiş devlet güçlerini bulur. Ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, MHP Lideri Bahçeli’ye yanıt verirken yaptığı analiz, nedense pek yer bulmadı medyada.

Yeni bir siyasi iklimle karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Önümüzdeki dönemin muhalefet lideri gözüyle bakılan Ekrem İmamoğlu hem seçimi net biçimde kazandı, hem de İBB Meclisi’nde çoğunluk artık CHP’de. Dolayısıyla bir yargı operasyonuna uğramazsa bir dahaki seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olması artık neredeyse kesin. Peki bu yeni siyasi iklimde AKP, daha doğrusu Erdoğan ne yapacak?

Peder Sukyas Eprigyan’ın 1902-1907 yıllarında yayınladığı ‘Resimli Yurt Sözlüğü’, (Badgerazart Pnaşxarhig Paŕaran- Պատկերազարդ Բնաշխարհիկ Բառարան) yirminci yüzyılın başında Osmanlı ülkesi içinde ve dışındaki Ermeni yerleşimleri konusunda temel bir başvuru kaynağı. İlgililer ve uzmanlar tarafından paha biçilmez bir bilgi hazinesi olarak değerlendirilen çalışmanın günümüze dek Türkçeye veya başka bir dile çevrilmemesi büyük eksiklik olarak görülüyordu. Yazarın ancak belli bir harfe getirerek bıraktığı sözlüğü Sevan Nişanyan Türkçeye çevirdi ve bizzat Eprigyan’ın kullandığı kaynaklardan yararlanarak tamamlamaya çalıştı. Kitap Liberus Yayınları'ndan çıktı. Nişanyan ile sözlüğün önemini ve nasıl bir çalışma yürüttüğünü konuştuk.

Burada herhalde üzerinde önemle durmamız gereken konu CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’nun artık Erdoğan’ın en önemli rakibi haline gelmesidir. Dolayısıyla muhalefet cephesi, artık seçeneksiz değil. İktidar açısından ise durum hayli kritik. Erdoğan seçimden önce “Bu artık son seçimim” demişti. Parti içinden ve koalisyon ortağı MHP’den bu durumu kabullenmeyen sesler çıksa da, 31 Mart gecesi sonuçlar belli olduktan sonra balkon konuşmasında Erdoğan’ın verdiği mesaj ilginçti.

16 Mart 1964 İstanbul Rumları için trajik bir tarih. Kıbrıs olayları gerekçe gösterilerek İstanbul’da Yunan pasaportu taşıyan Rumların kısa sürede ülkeyi terk etmeleri istendi. Böylece Yunan pasaportu taşıyan Rumlar Türkiye vatandaşı olan eş ve çocuklarıyla birlikte Türkiye’yi terk ettiler. Bu sürgünün üzerinden tam 60 yıl geçti. Kararın arka planını ve sonuçlarını azınlık hukuku üzerindeki çalışmalarıyla tanıdığımız Prof. Dr. Baskın Oran ile konuştuk.

Paşinyan’ın bu dikkat çekici açıklamayı yapması aslında beklenmedik bir durum değil. Bir süredir Azerbaycan’ın yeni bir saldırı hazırlığında olduğu belirtiliyor. Bunu Türkiye basınından da izleyebiliriz.

Erdoğan’ın bu çıkışı hayli tartışıldı. Acaba seçmenlerden son kez oy isteyerek duygulara mı sesleniyordu? Bu çıkış bu anlamda istediği etkiyi yaratacak bir çıkış mıydı? Bu pek anlaşılmadı. Ancak daha da tuhaf olan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un sanki bu açıklamayı tekzip edercesine “Erken seçim olursa Cumhurbaşkanı tekrar aday olabilir” demesiydi.

Bu kadar çok kamu görevlisinin yargılandığı başka bir siyasi cinayet yok. Herhâlde her seferinde yeniden başlayan başka bir siyasi cinayet davası da yok. Bu kadar duruşmadan sonra hâlâ ilerleyemiyorsak bunun basit açıklamaların ötesinde bir nedeni olmalı, değil mi?