Sefarad müziğine yeni bir nefes

Kalan Müzik’ten geçen hafta çıkan, Renan Koen imzalı Sefarad müzikleri albümü ‘Kayıp İzler Gizli Anılar’ın kapağında, her biri kendi enstrümanının bir numaralı isimlerinden olan virtüözlerin isimleri hemen göze çarpıyor: Sasha Rozhdestvensky (keman), Sedef Erçetin (çello), Elif Kantarcı (viola), Ertan Tekin (duduk), Derya Türkan (kemençe), Özer Özel (yaylı/ mızraplı tanbur), Mehmet Akatay (vurmalı çalgılar), Kemal Akdoğan (tenor), Şimon Asayas (hazan), Leon Esim (şofar).

Koen, bu albüm için bir araya getirdiği 20 geleneksel Sefarad şarkısıyla, ataları 1492’de İspanya’dan gelip Kastorya ve Selanik’e yerleşmiş ailesinin hikâyesini takip ediyor. Hikâye, ataların Osmanlı toprağına ulaşmasıyla son bulmuyor; Selanik’ten Eskişehir’e, oradan Konya, Adana ve Mersin’e, Şam’a, Beyrut’a, Halep’e, ardından New York’a ve nihayet Kudüs’e kadar uzanıyor.

Koen, küçük yaştayken babaannesinden dinlediği bu hikâyeyi albümün ana ekseni haline getirmiş ve albüm kitapçığı aracılığıyla dinleyiciye aktarmış. “Bir çocuğa anlatıldığı kadar” bildiği bu hikâyeyi hâlâ hayatta olan halası doğrulamış. “Çok ilgimi çekiyor ailemin hikâyesi” diye anlatıyor; “Birbirlerini nasıl kaybettiler, sonra tekrar nasıl buldular... Şifreli mektuplarla, ‘Fransa’ya gidiyoruz’ diye yazıp, nasıl İsrail’de buluştular... Müzikal olarak da çok zenginleştirici bir hikâyeydi, bana farklı bölgelerin Sefarad şarkılarını araştırma olanağı sundu.”

Klasik Osmanlı Müziği makamlarında sinagog ilahileri

Klasik Batı Müziği piyano eğitimi alan Koen çalışmalarını, yaklaşık on yıl boyunca, Melodias Epicas adlı oda müziği topluluğuyla sürdürmüş. Aldığı eğitimin dışına çıkması, bu toplulukla başlattıkları çeşitli projeler ve dünya halk şarkıları dizisiyle olmuş. Bir plak şirketinden teklif gelince, topluluk, bir Sefarad müziği albümü çalışmasına başlamış. “Klasik Batı Müziği’ne elbette âşığım ama yerel müziğin bende yeri bambaşka. Kişilerin kendi yaşamlarından gelen, bir toplumda nesilden nesle geçen hikâyeler, sadece müzikte değil, bir halıda da yüreğimi titretiyor. Haliyle, bir müzisyen olarak bu tarafa kaymam kaçınılmazdı. Melodias Epicas’la yapmayı düşündüğümüz albüm olmadı. Zaten bildiğim şarkıları sırayla çalıp söylemek içime çok sinmedi, ama bu konuyu düşünme sürecim başlamış oldu.”

Ardından, dört yıl süren araştırma süreci gelmiş. Şalom gazetesinin ve Los Paşaros Sefaradis’in arşivinden faydalanarak yaptığı araştırma sonunda, ailesinin hikâyesinin yayıldığı coğrafyadan yirmi şarkılık bir repertuar ortaya çıkmış. Koen düzenlemeleri yapar yapmaz, diğer müzisyenler dahil olmuş projeye. “Her eserde olmasa da, bazı yerleri, doğaçlamalar ve taksimler için boş bırakmıştım. Bence albümün tadı da orada. Özellikle Klasik Osmanlı Müziği enstrümanlarında ve dudukta hissediliyor bu tercih” diyor.

“Yaylılardan ve piyanodan oluşan oda müziği topluluklarını çok seviyorum. Ama Klasik Osmanlı Müziği enstrümanlarına da âşığım. Özellikle tamburu çok seviyorum. Sefarad Yahudileri 1492’de İspanya’dan çıkıp Osmanlı’ya gelirken, kendi müzikleri ve kültürlerini de getirmişler. Edirne’de zamanla bir karışım olmuş. Halk, hahamlardan Osmanlı Müziği makamlarıyla okunan dualar talep etmeye başlamış. Hahamlar ‘olur mu, olmaz mı’ diye düşündükten sonra, Edirne Mevlevileriyle birlikte bir form oluşturmuşlar. Buna ‘Maftirim’ deniyor. Bu hareketle beraber dualar yavaş yavaş Osmanlı Müziği formunu almaya başlamış, Klasik Osmanlı Müziği enstrümanlarına ve makamlarına adapte edilmiş. Mesela, ‘Teslim’ adlı şarkıda, bir Maftirim temasını alıp içini ördüm. ‘Yarad Dodi Legona’da ise, bir ilahi, olduğu gibi girdi albüme; dudukta ve kemanda ayrı ayrı duyuluyor.”

“Dinî müzik öğelerini albümün kendine has dokusuna adapte etmeniz yadırgandı mı peki?” diye soruyorum. “Ben bunu sinagogda dua niyetine çalamam elbette” diyor. Ama rahatsızlık yaratır mı? “Tam tersine...”

Ladino hâlâ yaşıyor

Albümde duduk kullanması ayrıca dikkat çekici: “Sefarad Müziği için yepyeni bir enstrüman, evet, ama bizdeki şofara çok benzer. Allah’la iletişim kurmaya yaradığı düşünülen, sembolik anlamları olan keçiboynuzundan bir enstrümandır şofar. Duduk şofar gibi çalınabiliyor. Ertan Tekin’den rica edip öyle bir kaydını da almıştık, tını olarak hiçbir farkı yok.”

Peki armonium? “Bir buçuk sene önce, İtalyan Cemaati’nin başkanı Rıfat Behar beni aradı. ‘Bizim sinagogda bir armonium var, burada atıl duruyordu, şimdi bunu tamir ettiriyoruz. Yaşı 200’e yakın. Sen çalar mısın?’ diye sordu. Çok sevindim elbette. İtalyan bir papazdan nasıl çalındığını öğrendim. Piyano sisteminden çok farklı, körükle çalınıyor, ayaklar işin içine giriyor. Tevrat’ın indiğine inanılan Şavuot Bayramı’nda (‘Yarad Dodi Legano’ bu bayramın bir ilahisidir) ilk defa bir mini konser yaptık, güzel sonuç verdi. Sesini çok sevince albümde de kullanmak istedim.”

Albümde, ‘Dia De Alhad’ adlı şarkıdan önce, bir erkek sesinin Ladino dilinde anlattığı bir hikâye var. Koen’in büyükbabasının sesiymiş. 1987 yılında Türkiye’ye gelen bir araştırmacı gazeteci tarafından yapılan kayıtta, büyükbabası kendi ailesini anlatıyormuş. “Yeni neslin Ladinoyu pek bilmediği söyleniyor, doğrudur” diyor, “Ama hâlâ sırf Ladino konuşan aileler var. Benim anneannemin Türkçesi pek yoktu mesela. Anlardı elbette ama Ladino konuşmayı tercih ederdi. Babam Mersinli olduğu için maalesef bizim evde çok konuşulmazdı. Etrafta konuşan bir cemaat olmayınca, kendi içinde Ladino konuşmak ayıptı biraz herhalde. Ama biz sonradan sahip çıkmaya çalışıyoruz, benim neslimde henüz kaybolmadı. Hâlâ çok konuşuluyor.”

Sefarad müziği çoğalacaktır

Peki Sefarad müziği ne kadar yaşayan bir müzik? Biraz arkaikleşti mi, bir tür arkeoloji mi yaptığınız? Renan Koen hiç öyle düşünmüyor: “Büyükbabamın neslinin evlerde söylediği şarkılardı bunlar. Benim neslimin de o şarkıları ezbere söylediğini biliyorum. Henüz arkaik değil, yaşayan şarkılar bunlar. Biz Museviler, din bilgisinden ziyade gelenekle yaşayan bir toplumuz. Bayram sofralarında ailenin bir arada olması bizim için çok önemlidir. Bayramlarda da dinsel şarkılar, halk şarkıları sofrada söylenir. Dolayısıyla, müzik nesilden nesle geçmeye devam ediyor. Sefarad müziği hiçbir zaman ölmez. Canlanarak devam edecektir, çünkü çok esprili bir müzik. Çoğalıp yayılacaktır, bana sorarsanız.”

Son olarak Yahudi toplumunu Türkiye’deki pek çok topluma göre daha az tanıdığımızı hatırlatıyorum. “Eskiden sokaktan geçen biri bile rahatça sinagoga giriyordu, ilk saldırıdan önce. Ancak güvenlik dolayısıyla sinagoga girmek artık zor. Öyle olunca, gönül istemese de bir ayrışma söz konusu oluyor. Siz rahat rahat giremeyince Yahudi kültürünü tanımamış oluyorsunuz, içerisi de bir diyalogdan yoksun kalmış oluyor. İçerisi-dışarısı diye bir şey tanımlanıyor mesela. Bu albümün bir diyalog aracı olmasını çok arzu ediyorum.” 

Renan Koen 8 Şubat'ta 14:30 – 17:00 arası ‘Uluslararası/Ladino Judeo-Espanyol Günü’ kapsamında imza dağıtacak. Neve-Şalom Kültür Merkezi’nde kutlanacak bu günde, konferanslar, film gösterisi, sefarad yemekleri show’u ve resim sergisi yapılacak. Ayrıca Aşamayim Stars Orkestrası ve Estreyikas d’Estambol Korosu konser verecek.

Kategoriler

Kültür Sanat Müzik



Yazar Hakkında

1983 Kırklareli doğumlu. Agos kültür-sanat editörü; müzik ve sinema haberleri yapıyor.