AİHM kararı bir yılı bulabilir

‘Soykırım Davası’ 28 Ocak günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire’de görüldü. Türkiye, Ermenistan ve Diasporadan, çok sayıda siyasetçi ve sivil toplum önderi mahkeme salonunda hazır bulundu. Ermenistan’ı temsil eden ismin Amal Clooney olması sebebiyle uluslararası basından da büyük ilgi toplayan davada gerekçeli kararın açıklanması bir yılı bulabilir.

(STRASBOURG) Büyük Daire’deki duruşma sakin Strasbourg şehrine hareketlilik getirirken, ırkçılıkla mücadele, nefret söylemi, ifade özgürlüğü gibi pek çok konuda görüş ayrılıklarına ve tartışmalara neden oldu. ‘Kendi soykırımı’ Holokost’un inkârını katiyen yasaklayan Avrupa’nın, Ermeni Soykırımı’nda ne yapacağıysa büyük merak konusu. Beşe karşı iki oyla alınan önceki karar, Perinçek’in İsviçre’de ifade özgürlüğü hakkını kullandığı yönündeydi. İsviçre mahkemeleriyse İşçi Partisi Genel Başkanı Perinçek’in nefret söylemi yoluyla düşmanlık yaydığına hükmetmişti.

Strasbourg’daki hareketlilik, Perinçek’i desteklemek adına Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen Türklerle başladı. Otobüslerle şehre gelen toplulukta pek çok kişinin üzerinde ‘Talat Paşa Komitesi’ yazan atkılar takıyor olması dikkat çekiciydi.

Strasbourg’da ilk görüştüğüm kişi, Perinçek aleyhine Lozan yerel mahkemesinde davayı açarak bugüne kadar uzanan süreci başlatan, İsviçre Ermenistan Derneği Onursal Başkanı Sarkis Şahinyan oldu. Şahinyan, İsviçre’de, Perinçek’in amacının Ermeni Soykırımı’yla ilgili – AİHM 2. Daire’nin ifadesiyle – ‘hararetli tartışmalara’ katkı sağlamak ve ifade özgürlüğü hakkını savunmak olmadığını herkesin bildiğini ve bunun, Büyük Daire tarafından da anlaşılacağını umduğunu söyledi.

28 Ocak günü sabah 7’den itibaren mahkeme binası önünde insanlar toplanmaya başladı. Ardı sıra otobüsler geldi, ancak kalabalık Türk tarafının beklediği rakamlara ulaşmadı. Mahkeme salonunda konuştuğum Türkiye’den bazı yetkililer 3-4 bin kişinin gelmesini umduklarını, hayal kırıklığına uğradıklarını söyledi. AİHM önünde, Alevi olduklarını söyleyen küçük bir grup da yerini almıştı ve Perinçek’e değil bu ‘milli dava’ya destek vermek istediklerini söylediler. Bu kişilerin herhangi bir Alevi örgütü adına toplanmadığını, bireysel olarak orada bulunduklarını ekleyelim.

Mahkeme salonundaki ilgi çeken ilk manzara, ‘milli dava’nın ‘milli mutabakat’ yaratabileceğini ispat edercesine Deniz Baykal ve Egemen Bağış’ın yan yana oturup gülücükler dağıtması oldu. İkili, TBMM Dış İşleri Komisyonu Başkanı Ahmet Berat Çonkar’la birlikte salondaki yerlerini alırken, daha geçen hafta avukat Eren Keskin’in neden 301. Madde’den mahkûm olduğuna dair yönelttiğim soru cevapsız kaldı.

Türkiye’den Işıl Karakaş’ın da arasında bulunduğu mahkeme heyeti söz sırasını, Perinçek, İsviçre, Türkiye, Ermenistan biçiminde belirledi. Taraflar, Perinçek ve İsviçre’ye, iki müdahil ülke Türkiye ve Ermenistan’a göre daha çok süre tanındı.

Perinçek ve Türkiye, AİHM 2. Daire’nin daha önce aldığı karar üzerinden savunma yaptılar. Perinçek’in bölümünde ifade özgürlüğü teması öne çıkarıldı ve kendisinin Ermenilere karşı bir düşmanlığının olmadığı, söylediklerinin nefret söylemi olarak algılanmaması gerektiği ve yürüttüğü ‘akademik’ çalışmalar sonucu vardığı birtakım sonuçlarla tartışmalara katkı sağladığı söylendi. Türkiye’nin bölümüyse Ermeni Soykırımı diye bir şeyin olmadığını aktarmak için kullanıldı. Bu bölümden sonra Türkiye’nin yüz yıldır sürdürdüğü inkâr politikasının ülkeye bu konuda ne denli bir tecrübe kazandırmış olduğunu görmüş oldum. Stefan Talmon, Büyük Daire önünde bir saniye dahi teklemeden, inkâr söylemiyle, kendisine ayrılan süreyi tam olarak doldurdu.

Ermenistan’ı temsilen sahne alan Geoffrey Robertson ve Amal Clooney geçmiş ve bugün şeklinde bir görev paylaşımı yaptı. Robertson daha çok meselenin bugün yaşanan boyutunu ele alarak Perinçek’in nefret söylemi yaymak isteyen bir inkârcı olduğunu söylerken, Amal Clooney, 1915’te yaşananların bir soykırım olduğundan şüphe duyulmaması gerektiğini savunan bir sunum yaptı. İki başarılı insan hakları avukatından kayda değer sunumlar dinlemiş olsak da, mahkeme salonunda Ermenistan’ın bir ‘ünlü şahsiyet’ tarafından temsil edilmesinin mahkeme katında sakınca doğurabileceğini düşünenler de vardı.

İsviçre’yi temsil eden ekibinse duruşmaya boyut ekleyecek gerçek bir katkı sunmak istediği açıktı. Ülke ceza kanununun ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele etmek üzere oluşturulduğu, bunun Birleşmiş Milletler ırkçılıkla mücadele konvansiyonuna uygun yapıldığı ve AİHM 2. Daire’nin kararının yersiz, Lozan yerel mahkemesinin kararınınsa oldukça yerinde olduğu söylendi.

Büyük Daire kararları incelendiğinde, gerekçeli kararın 8 ila 12 ay civarında açıklandığı görülüyor. Bu sürede mahkeme heyeti incelemelerini sürdürecek ve bir karara varacak. Sonucu bekleyip göreceğiz. 

‘AİHM, Hrant Dink cinayetini Soykırım’ın inkarına bağlamıştı’

İnsan Hakları Derneği, Hafıza Merkezi ve Toronto merkezli Zoryan Enstitüsü’nden oluşan Üçlü konsorsiyum, Büyük Daire’de yeniden görülen davaya müdahil oldu. Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan’la konuyu konuştuk.

Sunduğunuz görüşün ana unsurları nelerdir?

Görüşümüzün iki unsuru var. Alt daire, Perinçek’in açıklamasının sadece İsviçre’deki Ermenilere etkisini hesaba katarak karar almış. İkinci olarak, ifade özgürlüğünü ele alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesinde mağdurların etkilenmesi unsuru göz ardı edilmiş. İfade özgürlüğünde böyle kısıtlayıcı bir unsur var. Bu noktada mağdur olanlar Soykırım’dan kurtulanların nesli... Bu açıklamaların Türkiye’deki yansımalarını aktardık. İkinci olarak, Doğu Perinçek’in Talat Paşa Komitesi’yle beraber faaliyetlerini görüşümüze ekledik. Dolayısıyla Perinçek’in yaptıklarının doğrudan Türkiye’deki Ermenilere karşı ayrımcılığa yönelik olduğunu söylüyoruz. Mahkeme Holokost dışında ilk defa bir soykırımı gündemine alıyor, dolayısıyla bu konuda kafalar biraz karışık. Ermeni Soykırımı için de belirli bir içtihat oluşacaktır. AİHM’in daha önceki bir kararında Hrant Dink’in öldürülmesiyle Soykırım’ın inkarını çok net bir şekilde bağladığı da unutulmamalı.

Soykırım’ın yüzüncü yılında bu davayla gündeme gelmesi, bu acıyı yaşamış olanlar açısından ikinci bir tehdit ve acı demek. Öyle görünüyor ki Türkiye’de hükümet de Perinçek’in tutumunu sergiliyor ve davanın arkasında yer alıyor.  

‘Perinçek bir tuzak kurdu’

Strasbourg Üniversitesi öğretim üyesi, tarihçi ve siyaset bilimci Samim Akgönül’le Strasbourg’da bir araya gelerek 
Perinçek-İsviçre davasını konuştuk.

Fransa’da inkâr yasası gündeme geldiğinde sizin buna karşı çıktığınızı biliyorum. İsviçre’deki yasa ve AİHM’deki davayla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle ifade özgürlüğü ilkesini tam olarak savunduğum için inkâr yasalarına karşı olduğumu belirteyim. Öte yandan, bu tür yasak koyan yasaların her zaman o yasağın delinmesi için insanları yollar aramaya ittiğini düşünmüşümdür. İsviçre de bunu yaptı ve o zamanki çekincelerimde haklı çıktığımı görüyorum. Böyle bir yasa olduğu için Doğu Perinçek ve şürekası bu tür bir provokasyonda bulundu. İsviçre’deki yasa bu konuda o ekibi teşvik etti. Doğu Perinçek’in isteği de zaten böyle bir yasa ve devamında bugün yaşanan ortamı sağlamaktı. Ermeni Soykırımı’nı uluslararası bir platforma taşımak, bunu yaparken de ifade özgürlüğü çerçevesi içinde olmak... Kesinlikle ifade özgürlüğünü savunmak gibi ilkesel duruşları yok, çünkü aksi görüşlerin dile getirilmesini savunmuyorlar. Bu süreç maalesef bir tuzaktı. Eğer ki Büyük Daire de yapısal olarak kendi içinde tutarlı olursa 2. Daire’nin kararına yakın bir karar çıkabileceğini düşünüyorum. Perinçek ekibi tuzağı iyi kurmuştur, mahkeme kendisinin İsviçre’deki açıklamalarında şiddete çağrı göremeyecektir, çünkü Perinçek buna dikkat etmiştir. İyi hesaplanmış bir provokasyon...

Mahkemenin, Holokost ile Ermeni Soykırımı arasında bir hiyerarşi kurmasına ne diyorsunuz? Büyük Daire de aynısını yapar mı?

İki soykırım arasındaki hiyerarşi Avrupa’da hep vardı. Çünkü bugün Avrupa dediğimiz şeyin felsefi temelleri Holokost’a, onunla yüzleşmeye dayanıyor. Holokost’un Avrupa’da inşa edici bir rolü var. Avrupa’nın göbeğinde, Strasbourg’da bu hiyerarşinin kırılmasını beklemek çok zor. Bunu anlayabilmek gerek. Ermeni Soykırımı bu açılardan Avrupa’ya, buranın yereline biraz uzak.



Yazar Hakkında