Ö. Laçiner: Berktay nasıl bu kadar fütursuzca söyleyebiliyor

Türkiye solunun önde gelen isimlerinden Ömer Laçiner, 1 Mayıs 1977'de katliamının solun iç çekişmelerinden kaynaklandığını öne süren Prof. Halil Berktay'ı eleştirdi. Laçiner, failin devlet olduğundan şüphe etmezken devletin provokasyon için soldan cesaret bulduğunu aktardı. Bununla birlikte Laçiner, Berktay 'nasıl bu kadar fütursuzca söyleyebiliyor' diye konuştu.

Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Türkiye solunun önde gelen isimlerinden Ömer Laçiner, 1 Mayıs 1977'de katliamının solun iç çekişmelerinden kaynaklandığını öne süren Prof. Halil Berktay'ı eleştirdi. Laçiner, “ateş eden ağır silahlı insanları gördüğünü, falin kesinlikle devlet olduğunu” belirtirken Berktay için “Nasıl bu kadar fütursuzca söyleyebiliyor” ifadesini kullandı.

T24 haber sitesinde yer alan röportajda Laçiner, Berktay'ın iddialarını ve kendisinin de katıldığı 1 Mayıs 1977 mitinginde tanık olduklarını anlattı.

- Halil Berktay, salı günü sizin de katıldığınız Habertürk'teki programda 1 Mayıs 1977 katliamından solun sorumlu olduğunu söyledikten sonra şaşırdığınızı söylediniz. Hâlâ şaşkın mısınız?

Şaşkınlığım geçti, öfkem başladı.

- Neden?

Ortadaki açık verilere rağmen Berktay’ın bunu söyleyebilmesine öfkeleniyorum.

- O gün siz de Taksim Meydanı’ndaydınız. Solun içinde nasıl bir gerginlik vardı? 

1 Mayıs’tan bir hafta kadar önce Dev-Yol ve Kurtuluş arasında hadise çıkmıştı. Bir kişi ölmüştü. Bu iki grup arasında bir gerginlik vardı. Diğer taraftan 1 Mayıs’ı organize eden DİSK, “Goşist” dedikleri Maocu ve Dev-Yolcuların alana girmesini istemiyordu. ÇKP’nin (Çin Komünist Partisi) takipçisi TİİKP de (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) bunun üzerine alana girmeyeceklerini açıklamıştı. Ama Arnavutluk yanlıları, Halkın Kurtuluşu ve Partizanlar ne olursa olsun katılacaklarını söylediler. Diğer taraftan, sağ basın da günler öncesinden kamuoyunu “Sol içinde çatışma çıkacak” diye hazırlıyordu.

'Vaktiyle subay olduğum için silah sesini bilirim'

- Alana kim, nasıl girdi?

DİSK, bu grupların alana girmesini planlı bir şekilde geciktirdi. Tarlabaşı tarafında, önde Dev-Yol, arkasında Partizanlar; Harbiye tarafında da önde Kurtuluş, arkasında Halkın Kurtuluşu vardı. DİSK’in çabalarına rağmen Kurtuluş ve Dev-Yol farklı güzergâhlardan Taksim Meydanı’na girmeyi başardılar ve yan yana düştüler. Bu bir gerilimdi. Onların girmesini engelleyemeyen DİSK de en azından Partizanlar ve Halkın Kurtuluşu girmesin diye mevcut bariyerleri kuvvetlendirdi. Programı da onlar gelmeden bitirmek için hızlandırdı. DİSK Genel BaşkanıKemal Türker konuşmasını yaparken, grupların karşı karşıya geldiği Tarlabaşı tarafından ufak tabanca sesi geldi ve panik yaşandı.

Sol içindeki bu gerginliklerden dolayı bir iç çatışma çıkması bekleniliyordu. O yüzden çoğu kişi o küçük tabanca sesini buna yordu, ama hemen ardından ağır silah sesleri gelmeye başladı. Vaktiyle subay olduğum için hangi sesin nasıl bir silaha ait olduğunu ayırt edebiliyorum.

Dev-Yol, mermiler karşı taraftan geldiği için başta silahların, önündeki Kurtuluşçular tarafından ateşlendiğini düşündü. Ama Kurtuluşçular da mermilerin geldiği tarafa bakmaya başlayınca iki taraf da mermilerin birbirlerinden gelmediklerini anladılar.

'Öldürmek için ateş açılmamıştı, anlıyordunuz'

- Siz silahları ateşleyenleri gördünüz mü?

Üç taraftan ateş edildi. Şimdi (Taksim'de) çiçekçilerin olduğu yerdeki OLEYİS’ten, Intercontinental Oteli’nden ve Sular İdaresi’nden ateş ediliyordu. Ben OLEYİS’in üzerindeki eli silahlı adamları gördüm. Elindeki ağır silahtı, Dev-Yol'cuların üzerine doğru tutuyorlardı. Çoğu da mermilerden sakınmak için Kazancı Yokuşu’na gitti. Sular İdaresi’nden ateş edenleri de gördüm. Oradan gelen ateşin de ağır silahlardan geldiğini biliyorum.  Mermiler yukarıdan aşağıya, direk insanlara doğru değil, üzerlerinden atılıyordu. İnsanları öldürmek için ateş açılmamıştı, anlıyordunuz.

- Sol grupların üzerinde hafif silahlar mı vardı?

Olanlarda küçük silahlar vardı. Zaten büyük silahı neden taşısınlar? Ellerindeki silahlar, kavgada gürültüde kullanılan silahlardı. En fazla tabancadır.

- Sol içinden ateş açan oldu mu?

Havaya ateş açan olmuştur, ama ölenlerden kimse onların silahlarıyla ölmedi. Sol içinde çatışma olabilirdi, aradaki gerginliklerden böyle bir şey bekleniyordu, ama buna fırsat kalmadı. İnsanlar da başta iç çatışma sandı, ama sol ateş açsa, kıyamet kopardı.

- Sol vurmadıysa, ateş açanlar insanları öldürmek istemediyse, kurşun nedeniyle hayatını kaybeden 5 kişi nasıl öldü?

Gördüğüm kadarıyla, sadece Intercontinental Oteli’nin önünde duran bir polis, vuruluş şeklinden anladığım kadarıyla ağır silahlarla öldü. O polis, otelin camlarını kırarak düştü ve sonra hangi silahla öldürüldüğü araştırılmadı. Diğerlerini bilmiyorum, belki seken kurşunlar öldürdü, belki silahlar sapma yaptı, ama ölenler solcuların silahlarıyla, solcular tarafından öldürülmediler. 

- Tüm bunlar ne kadar sürdü?

Toplam 2-3 dakika filan sürdü. Saat tutmadım tabii ki, ama 10 dakika sürmedi. Ölenlerin hepsi ya Kurtuluşçuların ya da Dev-Yolcuların güzergâhından gelmişti. Ama Partizanlar da yaralanmıştı. Çünkü alanda çok koşturdum ve Harbiye ağzına doğru gittiğimde Partizanların sürüklenerek çekildiğini gördüm.

Ne olduğunu başta hakikaten anlayamadık. Ağır silahları gördük, ama ben, “Herhalde Maocular adam çıkardı” dedim. Bir yandan panik halindeydik, ama alanı da terk etmeyelim istiyorduk. AKM tarafında polis, jandarma vardı. Onlar da şaşkındı. Bir polis şefi ile münakaşaya girince, öfkeyle döndü ve “Zaten o kadar insan ölmüş” dedi. Polisin dediklerini umursamadım, çünkü alanda ölenleri görmemiştik. Kocaman pankartlar, yüz binlerce insanın arkasında bıraktıkları vardı. Oradan saat akşam  yedi buçuk gibi çıkıp Teşvike’ye gittiğimizde 34 kişinin öldüğünü söylediler. Ne kadar dehşet bir tablo olduğunu o zaman anladık. Ne olduğunu da akşam çözebildik.   

'Fail kesinlikle devletti'

- Sonuç, 'fail, devlet' miydi?

Tabii ki! Kesinlikle.

-  MİT mi? Kim?

Onu bilemem, ama devlet yaptı. Bunu insanları öldürmek için değil, onlar birbirlerini öldürsünler diye yaptılar. Açtıkları ateşle, “Yanımızdaki ateş ediyor” vahametine kapılan Kurtuluşçu ve Dev-Yolcuların birbirlerini öldürmelerini istiyorlardı. Bu amacı da gerçekleştirmek için üstten ateş etmek gerekiyordu ve öyle de yaptılar.

- Ajanların da rolü olabileceği söyleniyor. Sizce, bu bir ihtimal mi?

Türkiye’de bunu yapacak adam yok mu ki bunu yapmak için ajan gerekiyor?

- 12 Eylül 1980 darbesi soruşturması kapsamında mahkeme 5 Mayıs 1997 tarihli raporunu istediği halde MİT 1 Mayıs olaylarıyla ilgili bu raporu paylaşmadı. Genelkurmay ise mahkemeye bu raporu iletirken “devlet sırrı” olabileceğini belirtti. “MİT şüpheleri gidermek için bu raporu paylaşmalı” der misiniz? 

Buna ihtiyacım yok. Tanıklığım bana yeter. Biz, Birikim’in hemen ertesi sayısında neler olduğunu, nasıl olduğunu zaten yazdık. Hâlihazırdaki kayıtlara da bakılabilir, Intercontinental’daki silahlı adamın ateş ederken fotoğrafı var. 

- Peki, diğer sol grupların alana girmesine izin vermeyen DİSK'in de, 1 Mayıs’ta yaşananlarda sorumluluğu var mı?

Bir sorumluluk var, ama sadece DİSK’in değil herkesin vardı. 1 Mayıs töreninin düzenleyeni olarak DİSK, 1 Mayıs’a önem veren insanların oraya gelmesine müsaade etmek zorundaydı. Görevi tansiyonu düşürmek, siyasi problemi varsa da bunu 1 Mayıs sonrasına ertelemekti. Bu anlamda ağır sorumluluğu vardır. 1 Mayıs hatırına siyasi meseleleri kenara bırakmalıydı. Sırf, çatışmayı körükleyen sağ basını boşa çıkarmak adına bunu yapmalıydı ama yapmadı.

Yapabilselerdi prestij kazanırlardı. Ama DİSK yönetimi bu zihniyetten uzaktı. Bunu eleştirelim. Zaten, devlet bu zaaftan dolayı bu provokasyonu yapma cesareti buldu. En başta DİSK ve TKP’nin tavrı, devletin bunu yapmasına olanak sağladı. Bu anlamda suçludurlar.

'Berktay nasıl bu kadar fütursuzca söyleyebiliyor'

- Sizce, Halil Berktay solu neden katliamdan sorumlu tuttu?  

Nedenini bilmiyorum. Psikolojisini de bilmiyorum. Yaptığı şey vahim. Devlet bile reddetmezken, Sular İdaresi üzerinden keskin nişancıların ateş açmasına “palavra” dedi. Veriler bu kadar açıkken bunları söyleyebilmesine öfkeleniyorum.

- Taraf’a verdiği söyleşideki son cümle şu oldu: “Sol, kendi yaptığı rezillikten bir mağduriyet efsanesi yarattı.” Bu çok ağır değil mi?

Berktay, bu cümleyi kendine döndürsün. İnsanlar ölmüşken, bu yaptığı hakikaten çok ağır... Bunları nasıl bu kadar fütursuzca söyleyebiliyor? 

(T24 - Hazal Özvarış)

 

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem