Sürdürülebilir yaşam için yoksullukla mücadele

Faaliyetlerine 2010 yılında başlayan, henüz genç bir sivil toplum kuruluşu olsa da, özellikle Suriyeli mültecilere odaklı programlarında önemli yol kat eden Yuva Derneği’nin direktörü Erdem Vardar’la sohbet ettik.

Yuva Derneği hem açtığı toplum merkezleri, hem de gönüllüleri vasıtasıyla, senede 60 bini aşkın insanın hayatına dokunuyor. Derneğin hizmetlerinden faydalananların büyük kısmını Suriyeli mülteciler oluşturuyor. Erdem Vardar, 2010 yılında Özge Sönmez’le birlikte tüm canlılar için adil ve sürdürülebilir bir yaşam amacıyla yola çıkan bu derneği kurarken, bu kadar hızlı yol kat etmeleri gerekeceğini muhtemelen bilmiyordu. Öğrenerek, yenilenerek ve sistemler inşa ederek devam edilen bu yolda, dernek, kısa sürede daha çok programla, daha geniş bir coğrafyadaki insanlara ulaşır hale geldi. Erdem Vardar’dan derneğin bu meşakkatli yolculuğunu ve geleceğe dair planlarını dinliyoruz. 

Hangi illerde, ne tür faaliyetler yürütüyorsunuz?

Yuva Derneği, Gaziantep, Hatay, Mersin, Konya ve İstanbul’da çalışıyor. İki farklı programımız var. İlki, dezavantajlı kesimlerle ve Suriyeli mültecilerle doğrudan çalıştığımız, yoksulluğu önlemekle ilgili çalışmalarımız; saydığım illerdeki faaliyetlerimiz daha çok bu yönde. İkincisi, aktif yurttaşlık, ekoloji ve insan hakları üzerine eğitimlerin olduğu ‘Dünya Vatandaşlığı’ programı. Bu da aslında bütün ülkeye yayılıyor. Şehirlerde doğrudan ofis açmasak da, üniversitelerden gençleri eğitmen olarak yetiştiriyoruz, onlar da kendi akranları arasında bu eğitimleri yaygınlaştırıyorlar. Bu süreç yaklaşık üç senedir devam ediyor.

‘Dünya Vatandaşlığı’ programı altında, kömürlü termik santraller ve iklim değişikliğiyle ilgili ‘Termiksiz Gelecek’ başlıklı bir çalışma da yürütüyoruz. Bu alandaki mücadelede yerel hareketlere destek vermeye çalışıyoruz.

Açtığımız toplum merkezleri ve gönüllü çalışanlarımızla gittikçe büyüyen bir yapımız var. Suriye’deki kriz devam ettiği sürece bizim gibi kurumların büyümesi gerek, çünkü devletin bu konuda yapamadıkları var. Bu boşlukları sivil toplum kuruluşları doldurmaya çalışıyor.

Toplum merkezlerini açtığınız illeri nasıl belirlediniz?

Suriyeli mültecilerin en çok yoğunlaştığı yerlere göre... Gaziantep’in Nizip ve Hatay’ın Kırıkhan ilçeleri en çok göç alan yerlerdi. Daha çok sınır bölgelerinde çalışmayı tercih etsek de, mültecilerin yoğun olduğu İstanbul da merkezlerimizden biri. Konya’da Suriyelilerin sayısı 60 bini geçti; Mersin de en çok göç alan şehirlerden.

Suriyeli mültecilerle ilgili neler yapıyorsunuz?

Bu alandaki çalışmalarımız üç başlık altında toplanabilir: Eğitim, geçim kaynakları ve koruma. En önemli ayak, eğitim. ‘Yuva’yı bir öğrenme merkezi olarak tanımlıyoruz. Suriyeli mültecilerle ilgili çalışmalarımızın en önemli hedeflerinden biri, Türkçe öğrenmelerini sağlamak. Günlük hayata katılabilmeleri, hastanelerden, devlet kurumlarından hizmet alabilmeleri, iş hayatına atılabilmeleri, çocukların örgün eğitime katılabilmeleri için bu ülkenin dilini bilmeleri gerekiyor. Merkezleri açtığımızda en çok dil eğitimine önem verdik – öncelikle Türkçe ama aynı zamanda İngilizce. Sonra o insanlara farklı beceriler kazandırmaya çalıştık. Türkçe öğrenip, gelir elde edebilecekleri becerileri kazanırlarsa meslek sahibi olabilir ya da kendi işlerini kurabilirler.

Bu işe başladığımızda bu krizin ne kadar süreceğini bilmiyorduk. Düşüncemiz şuydu: İnsanlar, bizim onlara burada kazandıracağımız becerileri Suriye’ye döndüklerinde ya da başka bir yere gittiklerinde de kullanabilsinler. Artık onların, Türkiye’deki iş piyasasına katılımlarını da düşünüyoruz. Suriyelilere geçim kaynakları yaratmak, onları meslek sahibi yapmak için yaptığımız çalışmaların sonucunda Almanya Kalkınma Bakanlığı’nın sağladığı fonla, Suriyeliler ve dezavantajlı Türkiyelileri kapsayan büyük bir program çıktı ortaya; onlar Yuva’nın çalışanı olarak, belediyelerin park ve bahçelerinde çalışıyorlar. Dernek, 2016’nın sonunda, Türkiye genelinde 500’e yakın insanı istihdam ediyor olacak.

Doğrudan geçim kaynağı yaratmanın yanı sıra, sosyal koruma amaçlı, ‘psikososyal destek’ olarak tanımlanabilecek çalışmalar da var. Normal bir hayat sürebilecek bir psikolojide olmayan insanlara hayata tutunmaları, geleceğe umutla bakabilmeleri ve kendi planlarını yapabilmeleri için destek oluyoruz. Dernekte doğrudan psikolojik destek vermesek de, gerektiğinde insanları profesyonellere yönlendiriyoruz. Onları sosyal aktivitelerde bir araya getirerek, normalleşen bir hayata uyum sağlamaları için çalışıyoruz. Toplum merkezleri, bu insanların kendileri gibi olan kişilerle bir araya gelebilecekleri, kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri güvenli alanlar oluşturuyor. Özellikle Suriyeliler için dışarıda sosyalleşmek pek de kolay değil.

Daha çok gençler ve yetişkinlerle çalışsak da, çocuklarla ilgili de bir şeyler yapmamız gerekti, çünkü merkezler açıldıkları anda çocuklarla doldu. Suriyeli çocukların çoğu okula gitmiyor. Göç ettikten sonraki ilk senelerde sokağa da çıkamıyorlar, çünkü yabancı bir ortamdalar ve Türkçe konuşamıyorlar, ayrımcılığa uğrayabiliyorlar. Merkezler onlar için de güvenli mekânlar oldu. Anneleri eğitimlere, çalışmalara katabilmek için toplum merkezlerinde kreşler açtık. Örgün eğitime katılabilmeleri için, okula devam edebilmeleri için çocuklara Türkçe eğitimi vermeye çalışıyoruz. Türkiye çok kültürlü yaşam ve çok kültürlü eğitim sistemi konusunda deneyimli olmadığından, Suriyeli çocukların sisteme gerçek anlamda katılabildikleri söylenemez. Bu konuda yapılması gereken çok şey var. Önümüzdeki dönemde yoğun olarak bununla uğraşacağız.

‘Dünya Vatandaşlığı’ programından da bahseder misiniz?

Bu dünyayı, hepimizin kullandığı bu ortak evi paylaşan bizler, bu gezegenin, buradaki yaşamı nasıl var edebildiği ve bunun devam edebilmesi için nasıl bir tavır içinde olmamız gerektiğiyle ilgili bilgi ve becerilere pek sahip değiliz. Türkiye’deki örgün eğitim bize bunları kazandırmıyor, insan haklarıyla ilgili bir şey öğrenmiyoruz. Demokrasiyle, barışla ilgili bilgimiz çok yüzeysel. Bu bilgi ve becerileri nasıl en basit hale getirip birbirimize aktarabiliriz? Uzmanları değil, toplumun içinden herhangi bir insanı arkadaşlarına, komşularına bir şeyler aktarabilir hale nasıl getirebiliriz? Nasıl, onlar için uygun öğrenme ortamları oluşturabiliriz? Biz bu soruların üzerinde duruyoruz. Yöntemlerimiz git gide daha çok işe yarıyor. ‘Ekolojik Okuryazarlık Projesi’ vasıtasıyla, mütevazı bütçelerle, üç yılda binlerce gence ulaştık. Bunu yetişkinlerle, İstanbul’da denemek istiyoruz. Bu yıl Koşuyolu’ndaki binamızı ücretsiz bir öğrenme merkezi gibi kullanıp, bu eğitimleri sunmayı planlıyoruz. Burada sadece ekoloji ya da sürdürülebilir yaşam üzerine değil, insan hakları ve göç üzerine de eğitimler vermek istiyoruz, çünkü Türkiyelilerin bu konuda öğrenmesi gereken çok şey var.

Çeşitli başlıklar altında sürdürdüğünüz çalışmalarınızı buluşturan ortak nokta nedir?

Sürdürülebilirlik. Dünyayı tüm canlılar ve gelecek nesiller için yaşanabilir kılabilmek, kendi yaşamımızı da buna göre düzenleyebilmek... Bunun için, belirli bir gelir düzeyinin altındaki insanlara da, onurlu yaşayabilecekleri bir düzeye erişme fırsatı verebilmek.

Derneğe ismi, ‘Yuva’, aslında dünyayı temsil ediyor. Bütün canlıların, hepimizin sahip olduğu tek bir yuva var. Yuva Derneği, burada tüm canlılarla ve birbirimizle barış içinde yaşamanın yollarını bulmayı hedefliyor. Bu vizyona ulaşmak için insanların adil, eşit bir düzende yaşıyor olması gerek. Yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin çok yaygın olduğu bir dünyada bu tür dertleri anlatmak zor. İnsanlar kendi ekmeklerinin pesinde koşarken, onlara aslında bu dünyada tüm canlılarla birlikte, gelecek nesilleri de düşünerek yaşamamız gerektiğini anlatmak ya da insan haklarından bahsetmek kolay değil.

Yakında hayata geçirmeyi planladığınız projelerden bahseder misiniz?

Ümraniye’de Suriyeli ve Türkiyeli gençleri bir araya getirecek bir gençlik merkezi açıyoruz. Önümüzdeki dönemde, özellikle mülteci çocukların okula devamıyla ilgili daha çok şey yapacağız. En büyük hedeflerimizden biri, bir eko-öğrenme merkezi kurmak. Şehir dışında, sürdürülebilir yaşam fikrinin deneyimlenerek öğrenebileceği bir yer... Proje, bir arazi üzerindeki ekolojik binalardan oluşacak. Ekolojinin yanı sıra, çok farklı kültürlerden insanların, bir arada yaşamaya dair becerileri kazanabilecekleri bir yer olmasını hedefliyoruz buranın. İnsanları konfor alanlarından çıkarıp, gelecekle ilgili tahayyülümüze yakın bir mekâna götürdüğümüzde, belki derdimizi daha iyi anlatabiliriz.

* Destek ve iletişim için: www.yuva.org.tr, www.facebook.com/yuvadernegi, yuva@yuva.org.tr, 0216 325 00 44

Suriyeli Ermenilere ve Ermenistanlı göçmenlere odaklanan çalışmalarınız var mı?

dvv international’la (Alman Yetişkin Eğitimi Birliği) birlikteErmenistan-Türkiye arasında yaptığımız projeler vardı. Bu kapsamda, ‘Muş, Güzel Muş: Ermenistan’dan ve Türkiye’den Hatıraları Resmetmek’ kitabı yayımlandı. Geçen yıl Anna Muradyan, Hrant Dink Vakfı’nın desteğiyle, altı ay Yuva Derneği’nde çalıştı ve Ermenistanlı göçmenlerin Türkiye’deki yaşamına ve yaşam koşullarına ilişkin bir araştırma yaptı. Anna’yla yaptığımız çalışmanın ortaya çıkaracağı ihtiyaçlar ışığında çeşitli proje ve fon başvuruları yaptık ama sonuç alamadık. Farklı mülteci gruplarıyla çalışamıyoruz, çünkü fon bulamıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarının Suriyeli mülteciler dışındaki çalışmalara para bulması çok güçleşti. Bunun da çeşitli politik nedenleri var. 

Kategoriler

Güncel Türkiye



Yazar Hakkında