Almanya’daki krizin perde arkası

Almanya’da hükümet gitti geldi. Görünüşte asıl mesele göçmenler konusunda nasıl bir yol izleneceği. AB’nin de gündemindeki en öncelikli madde haline gelen göçmenler konusunun tetiklediği krizin perde arkasını gazeteci Elmas Topçu Agos için yazdı.

ELMAS TOPÇU/KÖLN

Almanya’da haftalardır devam eden bir hükümet krizi var. Geçen yıl eylül ayında yapılan federal meclis seçimleri sonrasında hükümetin kurulması zaten aylar aldı. Hristiyan Birlik Partileri adına Başbakan Angela Merkel, ilk olarak Yeşiller ve Hür Demokrat Parti FDP ile bir koalisyon kurmayı denedi, ancak FDP koalisyon müzakerelerini çıkmaza sürükleyince bu çaba sonuçsuz kaldı. Akabinde Merkel, Sosyal Demokrat Parti SPD ile yeni bir büyük koalisyon kurmak için harekete geçti. Ancak Sosyal Demokratlar, 2017 Eylül seçimlerinde uğradıkları hezimet sonrası yenilenmek üzere geri çekileceklerini, bir hükümete ortak olmayacaklarını açıkladı. Bu nedenle de halihazırda iktidarda olan büyük koalisyonun kurulması aylar aldı. Ancak uzun müzakereler ve önemli bakanlıkları almasıyla SPD ikna oldu. SPD’yi ikna eden asıl sebepse yeni ve güçlü bir lider olmaksızın gidilecek erken seçimlerden daha büyük bir hezimetle çıkabileceği endişesiydi. Bu nedenle de şu an iktidarda olan ve Merkel’in partisi CDU, Bavyeralı ortağı CSU ve Sosyal Demokrat SPD’den oluşan hükümet aslında zaruri bir birliktelik olarak başladı.

Hükümetin kırılganlığını arttıracak en önemli faktörün, seçimlerde sadece yüzde 6,2 alan Hristiyan Sosyal Birlik CSU olacağı tahmin diliyordu, ancak sadece üç ay sonra hükümeti dağılma aşamasına getirmesi beklenmiyordu. Ancak öyle oldu.

CSU nasıl bir parti?

Hristiyan Sosyal Birlik CSU sadece Bavyera Eyaleti’nde örgütlü, muhafazakar ve son yıllarda sağcı popülist söylemleriyle öne çıkan bir parti. Geçmişte Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı çıkışlarıyla dikkat çekiyordu.

Almanya’da tek bir eyalette örgütlü olmasına rağmen CSU sesi çok çıkan bir parti. Zira Bavyera zengin bir eyalet, coğrafi olarak ülkenin güney sınırında olması sebebiyle stratejik önemi de var. Ve CSU’nun Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik ile onlarca yıldır süren bir ittifakı mevcut.  Merkel’in partisi CDU, Almanya’da Bavyera hariç her eyalette kendi teşkilatına sahip. Ancak Bavyera’da CSU’ya rakip olmamak adına kendi teşkilatını kurmuyor. Bu sayede Hristiyan Birlik çatısı altında CDU ve CSU onlarca yıldır ittifak olarak hareket ediyor.

Her iki parti de “Hristiyan” ibaresiyle muhafazakar değerleri temsil ettiğini söylese de Merkel’in liderliğinde CDU son senelerde büyük değişim yaşadı. İstihdam, sosyal politikalar ve çevre konusunda Merkel partisini reforme etti. Bu reformlarla Sosyal Demokratlar ile Yeşiller’i zayıflattı, nitekim o partiler kendilerini tanımlayan temel konuları Merkel’e kaptırdı. Diğer taraftan bu durum Merkel’i başbakan olarak güçlendirdi. Çevre, iklim koruma, mülteciler, Brexit, Trump gibi krizlerde bir çok parti ve seçmen Merkel’in arkasında toplandı.

Göçmenler ve aşırı sağcıların yükselişi

Merkel’in 2015 yılında çok sayıda mültecinin Avrupa’ya gelmesi, ancak Macaristan ve Avusturya’da sıkışıp kalması üzerine ülkeyi mültecilere açması ona solcu, sosyal demokrat ve hümanist kesimlerin sempatisini bile kazandırdı.

Ancak 13 yıllık Merkel’in güçlenerek, alternatifsiz şekilde yoluna devam etmesi özellikle muhafazakar ve liberal kesimde saflaşan ve iktidar sırasını bekleyen bazı politikacıların canına tak etti.

Merkel’in zirveden indirilmesi fikrini tetikleyen en bir diğer gelişme ise Almanya’da sağcı popülist söylemleriyle son yıllarda güçlenen, birçok eyalet parlamentosuna girmeyi başardıktan sonra geçen yıl yapılan seçimlerde yüzde 12,6 oy oranıyla federal meclise girmeyi başarıp, üçüncü büyük güç olan Almanya İçin Alternatif Partisi AfD’nin yükselişi oldu. Bir çok parti AfD’ye oy kaptırmış, ancak en çok seçmen kayması Hristiyan Birlik Partileri’nden olmuştu.

Bavyera seçimleri krizi tetikledi

Bu yıl ekim ayında Bavyera’da yapılacak eyalet parlamentosu seçimleri, orayı kalesi olarak gören CSU için çok önemli. Mutlak çoğunluğu kaybetmekten korkuyor. En büyük rakibi mülteciler ve İslam karşıtı söylemleriyle yükselen AfD. Anketler AfD’nin önümüzdeki seçimlerde CSU’nun ardından Bavyera’da ikinci güç olabileceğine işaret ediyor. Böyle olursa AfD sadece CSU’nun mutlak çoğunluğunu değil, Sosyal Demokrat Parti SPD’nin halk partisi iddiasını da tehlikeye atacağa benziyor.

İşte Almanya‘da son haftalarda yaşanan kriz büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor. Nitekim CSU, sağcı söylemlerini ve mülteciler konusundaki taleplerini sertleştirerek AfD’ye kayacak seçmeni kapma yarışında. Bunun için Merkel ile hükümeti tehlikeye sokacak bir krizden de çekinmiyor.

CSU, Merkel’in başbakanlığındaki hükümette Federal İçişleri Bakanlığı’nı elinde bulunduruyor. Federal İçişleri Bakanı CSU’nun lideri Horst Seehofer. Seehofer geçen yılki seçimler sonrası partisi içindeki muhalefetin baskısı üzerine Bavyera Başbakanlığı’nı genç rakibi Markus Söder’e devretmek zorunda kalmıştı. Bu Seehofer için ilk büyük kayıptı.

CSU’nun göçmen önerisi

Ancak federal düzeyde en önemli bakanlık olan içişleri bakanlığını üstlenip hem memleketi Bavyera’da hem de Almanya çapında puan toplamayı hedefliyordu. Bu planı kapsamında mülteciler üst başlık olacaktı.

Seehofer, mülteciler ve göç konusunda bir “master plan” hazırladı, ancak bu planın bir maddesi hem müttefiki Merkel’in ve partisi CDU’nun hem de SPD’nin kabul edebileceği bir madde değildi. Plana göre Seehofer, Avusturya sınırından Bavyera’ya gelen ve bir AB ülkesinde kayıt altına alınmış mültecileri doğrudan geri çevirmeyi hedefliyordu.

Başbakan Merkel bu uygulamanın Avrupa’da domino etkisi yaratarak, getirisi olmayacağı gibi yine dönüp dolaşıp Almanya’nın başına patlayacağı görüşündeydi. Bu nedenle Avrupa çapında bir arayış için bir AB zirvesi düzenlendi. Orada zorlu müzakerelerden sonra hem Birlik sınırları içinde hem de dışında kontrol ve kabul merkezleri kurulması, böylece göçün denetim altına alınması kararında uzlaşıldı. Ayrıca Merkel, Yunanistan ve İspanya ile geri kabul anlaşması sağladığını duyurdu ve Afrika ülkeleriyle de ikili anlaşmalar için harekete geçeceğini açıkladı.

CSU ikna olmuyor

Detayları net olmamakla birlikte bu hali ile bile Avrupa’da mülteciler konusunda son yıllarda sağlanmış bu önemli plan CSU’lu İçişleri Bakanı Seehofer’İ ikna etmedi. Ve AB zirvesindeki anlaşmaya rağmen kendi planında bastırarak, benimsenmemesi halinde Merkel’i istifa etmekle tehdit etti.

42 yıl sonra CSU, müttefiki CDU ile yolları ayırma aşamasına geldi. Üç gün boyunca CDU ile CSU ayrılırsa ortaya çıkacak olası senaryolar yazıldı. CSU’nun ayrılması halinde CDU ile Sosyal Demokratlar yola yalnız devam etse mutlak çoğunluk için iki koltuk eksik olacaktı.

CSU liderinin maço söylemi

69 yasındaki CSU’lu Seehofer, Bavyera’da başbakanlık koltuğunu genç rakibi Söder’e kaptırdıktan sonra federal düzeyde bir yenilgiyi sineye çekecek değildi. Açıklamalarındaki eril dil, onurlu bir şekilde politikaya veda etmek yerine, yıllardır yenik düştüğü “bir kadını” Merkel’i de beraberinde götürmeyi amaçlayan maço bir politikacı profili çiziyordu. Merkel için “Bu kadınla çalışılmaz”, “Ne yani, benim sayemde başbakan olmuş bir kadın mı beni içişleri bakanlığından alacak” sözleri, konunun mülteciler meselesinden fazla olduğunu ortaya koydu.

Çözüm nasıl bulundu?

Bütün bu sözlere, Merkel’e yönelik açıklamalarına rağmen Hristiyan Birlik Partileri CSU ve CDU uzun müzakereler sonrası uzlaşma sağladı. Buna göre Bavyera-Avusturya sınırında alınacak önlemler kapsamında, başka bir AB ülkesinde kayıt altına alınmış ve işlemi başlamış mültecilerin Almanya’ya girişi engellenebilecek. Havalimanlarındakine benzer transit bölge sayılacak alanlarda tespit edilen sığınmacılar burada kurulacak kapalı merkezlerden kayıtlı olduğu ilk ülkeye gönderilebilecek. Öncesinde bu ülkelerle ikili anlaşmalar müzakere edilecek. Mültecilerin geri gönderilmesinin ikili anlaşmalarla sağlanmadığı durumlarda ise sığınmacı doğrudan Avusturya’ya gönderilecek.

Bu son maddeyi kabule Avusturya yanaşmıyor. Mültecilerin transit bölge diye nitelenecek yerlerde kurulacak kapalı merkezlerde tutulmasına ise Alman hükümetinin ortağı Sosyal Demokratlar itiraz ediyor.

Özetle CDU ve CSU kendi içindeki krizi aşmış görünse de kriz tüm hızıyla devam ediyor. Erken seçim ihtimali gözönünde bulundurulduğunda bütün partiler krizi aşmaya mahkum, ancak bu kadar porselen kıran fil dükkanda olduğu sürece ikinci bir krizin kapıda beklediği de bilinen bir gerçek.