Yaralı üniversitelerimiz için kılavuz

MURAT CANKARA

'Akademik Yaşam için Anahtar Kelimeler’, Türkçe baskı için bir sunuş yazan D. Graham Burnett’in deyişiyle ‘küçük ve haşarı’ bir kitap. Kitabı doğuran, Princeton Üniversitesi’ndeki ‘Disiplinlerarasılık ve Disiplin Karşıtlığı’ başlıklı lisansüstü semineriymiş. 2017’de ‘İnsan Bilimlerinde Disiplinlerarası Doktora Programı’ndaki bu seminere katılan öğrenci ve öğretim üyelerinin kolektif çabalarının ürünü olan bu sözlükçede, dönem boyunca tartışılanlar arasından seçilen 50 terim (‘bilim’, ‘disiplin’, ‘uzmanlık’ vb.) yer alıyor. Çalışma, ilhamını iki kitap ve bir projeden almış. Kitaplar, ‘Anahtar Kelimeler’ (Raymond Williams, İletişim Yay.) ve ‘Şeytanın Sözlüğü’ (Ambrose Bierce, Metis Yay.). Proje ise Sandi Hilal ve Alessandro Petti tarafından kurulan ‘Kamplardaki Kampüs’ örgütünün ‘Kolektif Sözlük’ projesi. Batı Şeria’daki bir mülteci kampında yürütülen, ‘işbirliğine dayalı ve siyaseten angaje pedagojik’ bir projeymiş bu. 

‘Coşkulu memnuniyetsizlik’

Sonuç, eğlenceli bir kitap; mizahı, ironisi bol. Kavramlarla oynuyor, sözcükleri zorluyor, alışılageldik bağlantıları kırıyor ve yenilerini kuruyor. Eğlence derken, ‘coşkulu bir memnuniyetsizlik’ ürünü olan bu çok-yazarlı oyunbaz sözlükçenin ‘ne kadar güldük, fakat çok iyi güldük, ama ne güldük’ün ötesini hedeflediğini belirtmek gerekiyor. Bir yandan kimisi sadece birkaç cümleden ibaret maddelerin ardında ciddi bilgi birikimi yatıyor, diğer yandan da projenin bütünü, bilinçli –ve yine ciddi- bir ‘soytarılık’ girişimi üzerine kurulu. Zira ‘akademik üretim teamüllerine başkaldıran’ bu anonim yazar (Princeton’dan Bir Düşünce Topluluğu), en güzide bir Amerikan üniversitesinin -aklına Trump girmiş- üyelerinden mürekkep. Sözlükçenin maddeleri de ‘homo academicus’u yakından ilgilendirmesi gereken sorular üzerine yapılan tartışmalar sonucunda şekillenmiş: Post-Trump, neo-liberal ve bana sorarsanız ana-kronik bir üniversitede; “yapmaya değer olan şey nedir?”, “daha iyisini nasıl yaparız?”, “üniversitenin halihazırdaki biçimlenişi insan bilimleri geleneğinin yüksek ideallerine hizmet ediyor mu?”, “bu geleneğin mirasçıları ve sofuları olarak bizler gerekli emeği sarf ediyor muyuz?” Hülasa bu sözlükçeyle amaçlanan, dile ‘soytarıca’ bir müdahale, yani ‘krizler zamanında dil siyaseti’dir. Buradaki ilhamlarından biri de Dorinda Outram olmuş: “İktidara hakikati söylemek ve iktidara dair hakikati söylemeyi içeren oyun biçimlerinin hep riskleri olmuştur. Bazen hızlı hareket edip gülmeye devam etmemiz gerekir. Başka zamanlardaysa yavaşlayıp kafa yormamız. İşin zor yanı ise ne zaman hangisinin yapılacağını bilmektir” (s. 14). Tam da bu yolda okura yardımcı olması umulan sözlükçenin modellerinden Bierce da 20. yüzyılın başında ‘akademi’yi sözlüğünde tanımlarken aslında böyle bir müdahalede bulunuyordu: “Aslen filozofların doğada anlam aradığı bir koru; şimdilerde doğanın bön evlatlarının felsefede anlam aradığı bir okul” (Metis Yay., s. 19). 

Takip edenlerce malumdur; âlimi bol memleketemizin has âlimlerinin bir kısmı, hayranlık uyandıran bir refleks ve hayret uyandıran bir eş zamanlılıkla, eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sosyolojimize ne kadar da ters olduğunu, bunun aile yapımızı çökertecek sinsi bir emperyalist plan idüğünü, zaten cinslerin de eşit olmadıklarını -burası önemli- ilmen ispatladılar. Benzer bir şekilde, işbu sözlükçe de sosyolojimize, bilhassa da kimyamıza terstir. Binaenaleyh, ivedilikle kendi öz milli akademik lügatçemizi yazmakta fayda vardır. Zira nevzuhur âlim adaylarımız, ‘akademik teşvik’in ne olduğunu ve onu nasıl kapacaklarını, ‘paydaş’larla nasıl iş tutacaklarını, pür-‘misyon’ ve ‘vizyon’ strateji raporlarını nasıl çabucak dolduracaklarını, ‘intihal’ belasına bulaşmadan yazılarını alıntılarla nasıl süsleyeceklerini; daha yağlanmış ve terfi etmiş âlimlerimizse ‘ihraç kriterleri’nin ne olduğunu, bir âlim adayının ‘helal yayın’larını nasıl ayırt edeceklerini ne yazık ki bilememektedirler. Dahası, üniversite yönetimlerimiz -ki onlarsız üniversite tasavvur edilemez- kesip yönetmeliklerine yapıştıracakları örnekleri bulamamakta; Batı bu konuda bizden epey geride olduğundan, tercüme yoluyla da ileride kendilerini Sayıştay zulmünden koruyacak, gerektiğinde efradını da ağyarını da hem câmi hem mâni tanımlara ulaşamamaktadır. Madem hepimiz aynı gemideyiz, üzerimize düşeni bihakkın yerine getirebilmek için ve gemide de elimizi altına sokacak bir taş bulamadığımızdan, acizane şu tanımı okurların ilgisine sunmakla iftihar ederiz: ‘Üniversite: bkz. Taşra Örgütlenmesi’. 

Akademik Yaşam için Anahtar Kelimeler

Princeton’dan Bir Düşünce Topluluğu

İthaki Yayınları

120 sayfa.