LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Şarap dünyasının imparatoru

Şarap dünyasını temelinden değiştiren kişilerin isimlerini alt alta yazsak, pek uzun bir liste olmaz. Böyle bir listenin, Émile Peynaud, ‘Doktor’ André Tchelistcheff gibi, şarap üretiminde devrim yapmış şarap imalatçılarından oluşacağı düşünülebilir ama aslına bakarsanız, şarap dünyasını değiştiren en önemli isimlerden biri, Amerikalı bir avukat olan Robert Parker’dır. Parker, kendi yayın organında çıkan bir yazıda ‘modern şarap eleştirisinin babası’ olarak taltif ediliyor.
Robert Parker, asıl mesleği avukatlık olan ve ABD’nin Maryland eyaletinde sade bir hayat süren bir adam. 20’lı yaşlarına kadar sadece kola içmiş. Nişanlısıyla yaptığı bir Fransa seyahatinde şarapla tanışmış; kanına giren şarap aşkı, hayatını değiştirmiş. Bugün yılda 10 bine yakın şarap tadan ve bilim insanları tarafından, çok üstün bir tat alma yeteneğine sahip olduğu belirtilen Parker, memleketine döndüğünde çalıştığı avukatlık şirketinin yanında amatör olarak şarap dergisi çıkarmaya başlamış. 1978 yılında ise tüm enerjisini bu işe adamış. Günümüzde hâlâ tartışılan, şarap üreticisi ile şarap yazarı arasında maddi ilişki sorunsalına hiç dahil olmak istemediğinden, iki ayda bir çıkan, herhangi bir reklam almayan ve posta yoluyla abonelere dağıtılan şarap bülteni ‘Wine Advocat’ı yayımlamaya başlamış.
Parker’in sırrı, şarap hakkındaki bilgiyi ve şarabın kalitesini herkesin rahatlıkla anlayacağı şekilde sunması. ‘Parker Sistemi’ ile, tadımını yaptığı şarapları okurlarına tanıtıyor ve her birine 100 üzerinden puan veriyor. Puanlamanın esası şöyle: Şarap, sadece şişelenmiş olmasından dolayı en az 50 puan alıyor; 5 puan renk ve görünüşe, 15 puan aromaya (ya da yıllanmayla oluşan kompleks kokular olan bukeye), 20 puan damakta bıraktığı lezzet hissine ve kalıcılığına, son 10 puan da genel kaliteye ve şarabın yıllanabilme özelliğine veriliyor.
Parker’ın getirdiği bu yeni değerlendirme skalası, kısa zamanda dünyada herkesin şarap konusuna yaklaşımını kökten etkiliyor. Ama her şeyin bir yan etkisi var; bu puanlamalar, zamanla ‘Parkerizasyon’ denen bir etki yapmaya başlıyor. Şarap üreticileri bölgelerinin ya da ürünlerinin özelliklerini göz ardı edip, Parker’ın seveceği şaraplar üretme yarışına girebiliyor. Bu, bir nevi tektipleşme yarattığından pek çok şarapseveri kızdırıyor. Parker, biraz yüksek alkollü, içime hazır ve fıçı aroması baskın şaraplara daha yüksek puan veriyor ve bu şaraplar satış fiyatlarını kısa sürede 10’a, bazen 20’ye katlıyor.
Şarabın doğasına mümkün olduğu kadar az müdahale edilmesini savunan ‘doğal şarap’ üreticileri, geçenlerde yaptıkları bir fuarda ‘Parker Bana 50 verdi’ yazılı tişörtler giyerek bu sisteme sitem etmişlerdi. 
Ancak, Parker’ın şarap sektörüne yaptığı katkı yadsınamaz. Şarabı sadece elit bir zümrenin anlayacağı, gizemli bir içki olmaktan çıkarıp kolay anlaşabilir bir şeye dönüştürme yolunu açmış, onu olumlu manada globalleştirmiştir. Bu nedenle kendisine takılan lakabı hak ettiği söylenebilir: ‘İmparator’.
Şarapseverlerin üyeliğiyle hayatına devam eden ve artık internette de yayın yapan Parker’ın şirketi, 2017 senesinde hisselerinin yüzde 40’ını meşhur restoran rehberi Michelin Guide’a satmıştı ve bu sefer de gastronomik eleştiri işlerinin tektipleşmesiyle alakalı eleştirilere maruz kalmıştı.
‘Doktor’ André Tchelistcheff, bir yazısında “İnsanlar şarap tatmaya o kadar zaman harcıyorlar ki, içmeye zamanları kalmıyor” demişti. Geçen hafta emekliye ayrılacağını açıkladı. Şarap dünyası ona çok şey borçlu. O ne bir aziz, ne bir şeytan. Umarım hayatının bundan sonrasında şarabı eleştirmekten çok, şaraptan keyif almayı başarır. 
Şarap tüccarları ve şarapseverlerin işini kolaylaştırsa da, pek çok şarapsever bu puanlamalara biraz şüpheyle yaklaşıyor. Ben ikisinin ortasında bir yerlerdeyim ama Roger Scuton’un şu sözlerine katılmadan edemiyorum:
“Chateau Lafite’in (Bordeaux bölgesinde bir şarap üreticisi, Bordeaux’nun ve tabii ki dünyanın bazı en iyi şaraplarını üretir) tadını tarif etmek beyhude bir çaba. Burunda, dilde ve damakta bıraktığı etki sözlerle anlatılamaz, ayrıca Robert Parker gibi şarap uzmanlarının yeni âdetini, yani her şişeyi sanki zorlu bir yarışta birincilik için yarışıyormuş gibi puan vermeyi ancak hor görebiliriz. Kırmızı bir bordo şarabına puan vermek, senfonilere puan vermeye benzer. Sanki Bethoven’in 7., Çaykovski’nin 6. senfonileri, 90 ile 95 arasında bir puana sahiplermiş gibi.” (‘İçiyorum Öyleyse Varım: Filozofun Şarap Rehberi’, çev. Akın Terzi, Aylak Kitap, 2012)