Batı Ermenicesi konuşmanın alternatif yolu: ‘Haba Yete’

Anadilimi, yani Batı Ermenicesini evde, ailemin benimle bu dilde konuşmasıyla öğrendim. Baskın dil olan Türkçeyi ise, anaokulu eğitimimi almak üzere Ermeni okuluna gitmeye başladığım zaman öğrenmemin çelişkisini hâlen yaşıyorum. Günümüzde, Türkiye Ermeni toplumunda Batı Ermenicesine yönelik giderek artan bir olumsuzluk hâkim. Ancak bunun geçmişi yeni değil; çocukluğuma, yani yaklaşık 30 yıla dayanıyor. Artık Ermenice bir ‘fazlalık’ olarak görülürken, aileler, çocuklarının Ermenice yerine gündelik hayatta ‘işlerine yarayacak’ Fransızca, İspanyolca gibi diller öğrenmeleri gerektiğini savunuyor. Benden dört yaş büyük abimin döneminde matematik, fen bilgisi gibi dersler Ermenice işlenirken, benim dönemimde bu derslerin dili Türkçeye kaymaya başlamıştı.

İstanbul başta olmak üzere Avrupa ve Amerika’da konuşulan bu dil, herhangi bir devlete sahip olmadığı için bireysel ve küçük kitlesel çabalarla korunmaya çalışılıyor, nesilden nesle aktarılıyor. Bunun, günümüzde ne kadar başarılı olduğu ise büyük bir soru işareti. Ancak bahsettiğim bireysel çabalar son dönemde, özellikle de gençler tarafından hayli artmış durumda. Tüm dünyanın çevrimiçine döndüğü bu dönemde, bu inisiyatiflerden birini de çocukluk arkadaşım Kayane Gavrilof alıyor. Portekiz-İstanbul arası yaşayan Kayane’nin rehberliğindeki ‘Haba Yete’ programında, 8-12 yaş arasındaki çocuklarla birçok farklı kategoride atölyeler düzenleniyor. Yaratıcı drama, hikâye yazımı/anlatımı, sanatsal eleştirel düşünme gibi konularda yapılan atölyelere Türkiye’nin yanı sıra Fransa, ABD gibi ülkelerden çocuklar da katılıyor.

Ermeniceyi yeniden gündelik hayatta konuşulabilen bir dile döndürmeyi amaçlayan çok sayıda sosyal medya hesabı mevcut. Keza, Gülbenkyan Vakfı’nın 2017’den bu yana düzenlediği ‘Zarmanazan’ yaz kampı da Batı Ermenicesinin, çocuklara okul dışında, bir eğitime tâbi tutulmadan yeniden alıştırılması için hayli önemli. Kurulduğundan bu yana Zarmanazan’da rehber olarak bulunan Kayane’yle, ‘Haba Yete’ ve Batı Ermenicesi üzerine konuştuk.

‘Haba Yete’ nasıl bir ihtiyaç sonucu ortaya çıktı? Burada neler yapıyorsun?

8-12 yaş aralığındaki çocuklarla daha çok yaratıcı düşünceyi geliştirme amaçlı atölyeler yapıyorum. Bunlar oyun, karikatür, film, hikâye anlatımı/yazımı atölyeleri olabilir. Eleştirel perspektifte ele aldığımız atölyeler de oluyor. Örneğin çocuklarla felsefi soruşturma yapıyoruz, bir kavram seçip üzerine akıl yürütmeleri yapıyor, kavramı birlikte açıp anlamaya çalışıyoruz ama o soruşturmadan yine yaratıcı bir ürün de çıkarabiliyoruz aynı zamanda. Atölyeler 8-10 yaş aralığındaki çocukların katıldığı, 11-12 yaş aralığındaki çocukların katıldığı ve hepsinin katıldığı şekilde düzenleniyor.

Atölyeleri ben yürütüyorum ama elbette destek aldığım, danıştığım, fikrine başvurduğum arkadaşlarım var. Daha önce bazı projelerde beraber çalıştığım, hem Fransa’dan hem Türkiye’den arkadaşlarım var, bu projeyi de onarla fikir alışverişinde bulunarak sürdürüyoruz.

Ermenilerin Ermeniceyi, Ermeni kültürünü koruma şekli, buna gösterdikleri önem sadece Türkiye’de gördüklerimle sınırlıydı. Yurtdışıyla da işler yapınca amaç ve kaygıların aynı, içinden geçilen süreçlerin biraz farklı olduğunu gördüm. Dili sürekli empoze etme eğilimimiz var, maalesef. “Ben bu dili öğrendim, çünkü okulda öğretildi”, “Okulda bilmem kim öğretmenim var, o öğretti”, dille ilişkimiz hep ‘öğretti’, ‘öğrenmek’ üzerine kurulu. ‘Haba Yete’deki amacımız ne bizim çocuklara bir şey öğretmek, ne de çocukların bir şey öğrenmesi. Yurtdışından da katılımcılar yer alıyor, bu yüzden, hepimizin anlaşabileceği yegâne dil Ermenice olduğu için, atölye esnasındaki konuşmalarımız doğal ve yalın bir Ermeniceyle oluyor. Katılımcı çocuk bir bakıyor Fransa’dan bir başkası atölyeye katılmış, sonra bir başkası ABD’den bağlanmış, e zaten ders de işlenmiyor, dolayısıyla hobilerimizi sadece Ermeniceyle yapıyoruz gibi bir şey oluyor. Projedeki asıl amacımız da zaten bu.

Hangi ülkelerden çocuklar katılıyor?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu çok yeni bir proje, geçen Mart’ta başladı. Şansım yaver gitti ve İstanbul’dan bazı öğretmenler benimle iletişime geçip, kendi sınıflarındaki öğrencilerin velilerini, çocuklarını bu projeye katılmalarını sağlamak için teşvik etti. O kadar kalabalık bir güruhla geldiler ki, doğal olarak en kalabalık kitle Türkiye’dendi diyebilirim. Ama Fransa’dan da, ABD’den katılımcılar var.

Atölyelerde dikkat ettiğim bir diğer konu da çocukların, geçirdikleri o saat diliminden keyif almaları. Az önce saydığım birbirinden farklı konularda atölyeler düzenliyoruz ama her çocuk hepsine katılmak zorunda gibi bir durum elbette ki söz konusu değil. İsteyen istediğine geliyor, istemediğine gelmiyor. Bunu çocuğunun anne-babasına da söylüyorum ki eğer çocuğunuzun gerçekten ilgisi varsa bu konulara gelsin, dahil olsun. Sırf anne-babası istiyor diye çocuğun bilgisayar başına oturmasını istemiyorum, bunu onlara da söyledim.

Atölyeler hangi periyotlarda yapılıyor?

Hangi tarihler uyarsa ve akademik takvimde hangi tarihler yoğun değilse o dönem yapmaya özen gösteriyorum. Coğrafi zorluk da çekiyoruz elbette. Farklı yarımkürelerde olduğumuz için Avustralya ve Güney Amerika’ya çok kolay bir şekilde erişemiyorum, oradan katılmak isteyen çocuklar olmasına rağmen.

Önümüzdeki dönem biraz daha planlı bir program yaptık. Ağustos-Eylül epey yoğun. Bir aylık bir boşluğun ardından Kasım-Aralık dönemi olacak, ardından tekrar bir ay ara verip sömestrde yeniden başlayacağız. Sömestrden sonra da bir ay boşluktan sonra yeniden iki aylık bir program olacak ve bu dönem o şekilde sona erecek. Sömestr dönemi dışında tüm atölyeler hafta sonu oluyor, sömestrde hafta içi de yapmayı planlıyoruz.

Her ikimiz de Ermeniceyi İstanbul’da, önce evde sonra okulda öğrendik ve ikimiz de dayatmacı bir eğitimden geçtiğimiz konusunda hemfikiriz. Başka ülkelerden çocukların da katıldığını söylemiştin. Oradaki ebeveynlerin Ermeniceye bakışıyla buradakilerin bakışı arasında nasıl bir farklılık gözlemliyorsun?

Bence, bizim buradaki en büyük şansımız, milliyetçi bir kaynağımızın olmaması. Diasporada birçok okulda Ermenice ve Ermeni olma durumu çok kutsanarak veriliyor, oysa biz Türkiye’de bunu istesek de veremeyiz. Bence bu bize yaramış. Bizim dili öğrenme motivasyonumuz daha kültürel, varlığımızı koruma yönünde. Bizim buradaki motivasyonumuz bana daha insancıl, nostaljik ve samimi geliyor. Diasporadakiler ise orada, hiç alakası olmayan bir kültürde bambaşka motivasyonlarla öğreniyorlar Ermeniceyi. Orada milliyetçilik daha ağır basıyor. Fransa’da, Ermeni okulunda ikinci sınıfa giden bir öğrencinin Ermeniceyle tek etkileşimi Ermeni tarihinde bir yazarın soykırımda nasıl öldüğü ya da soykırımda başına ne geldiği ve soykırım, soykırım, soykırım... Böyle gidiyor. İkinci sınıfa giden bir çocuğun kafasındaki Ermenice bu, ki bu da çocuğun dilden çok kolay pes etmesine sebep olabilir. Ermenicede neden hep dram, travma, acı şeyler konuşuyoruz?

‘Haba Yete’yi neden başlattığımıza bir örnek: Sen filmi de, oyunu da, yaratıcı dramayı da, her ne istersen onu da Ermeniceyle de yapabilirsin çünkü Ermenice bir o kadar da ‘cool’ bir dil. Ermenicenin tıpkı Fransızca, İngilizce gibi yaşayan bir dil olduğunu anlaması için bu dili eğlenceli vakit geçirdiğinde de kullanmalı.

Okulda bu, genelde tarihsel bir dil çünkü annelerimiz-babalarımız bu dili konuşuyor, çünkü bu dili mutlaka korumalıyız. Oysa bizim atölyelerimizde bu, daha farklı işliyor.

Atölyelere katılmak isteyenler ne yapmalı?

Hem web sitemiz üzerinden hem de Instagram hesabımızdan bizimle iletişime geçebilirler. Web sitemizde Ermenicenin yanı sıra Türkçe, İngilizce ve Fransızca da yazıyor, detaylı bilgiye oradan da ulaşılabilir. Yapılan bağışlar ve dönemlik sponsorlar sayesinde atölyelere katılım ücretsiz. Ayrıca katılımcı dilediği atölyeye katılmakta özgür, onu da kendi seçebilir.

Kategoriler

Toplum Kültür Sanat



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.