Rüyayı odağına alan bir sergi: ‘Rüya Beni’ne Uyanış’

Rüya, kimi kaynaklara göre bir algı, kimi kaynaklara göreyse bir duygu olarak tanımlanıyor. Hepimiz uyuduğumuz zaman rüya görürüz; ancak kimimiz bunları hatırlar, kimimiz içinse gözümüzü kapadığımız ândan açtığımız âna kadar hiçbir şey olmamıştır. Ben de çoğu zaman ikinci kategoride bulurum kendimi. Uyandığımda gördüğüm rüyaları hatırlama oranım çok düşük. Kimiyse sanki gerçek hayatta yaşanmış gibi anlatıyor, hissediyor rüyalarını. Gördüklerini ‘rüya defteri’ adı verdikleri o çok kişisel sayfalara uyanır uyanmaz not edenlerin sayısı bir hayli fazla.

'Aynı Rüyaya Uyandım', Hare SürelKadim uygarlıklardan günümüze kadar gizemi henüz tam anlamıyla çözülmeyen ‘rüya’yı odağına alan çok sayıda kitap, film, müzik; akademik veya tarihsel araştırma, çalışma mevcut. Bugünlerde buna bir örnek de Barın Han’da sergileniyor. Hazal Orhon’un yürütücülüğünde bir araya gelen Cansu Sakız, Onur Çanka, Hare Sürel, Merve Usta ve Selim Siyami Sümer’in işlerinden oluşan ‘Rüya Beni’ne Uyanış’ adlı sergi, 12 Ekim’de açıldı. Farklı disiplinlerde çalışan altı sanatçı hem kendi rüyalarından yola çıkarak hem de rüyanın kendisinden ilhamla işler üretmiş. Kimi zaman korkunç, kimi zaman içinizi ısıtan işler, her zaman çok kişisel ve samimi. Işık taraşımı Utku Kara imzası taşıyan sergiyi gezerken kâh sanatçıların kabuslarına dahil oluyoruz, kâh rüya denen o gizemi çözmeye çalışırken buluyoruz kendimizi.

Sanatçıların, “Biz uyurken rüya gören benliğimiz neler yaşıyor?” sorusundan yola çıkarak ürettikleri sergi, altı yıllık bir araştırmaya dayanıyor.

Rüyalara dahil eden işler

'Devindim Durdum', Hazal OrhonDört kata ayrılan sergide izleyiciyi Onur Çanka’nın ‘Uçmalı Rüyalar Operatörü’ adlı heykeli karşılıyor. Sergide gördüğü rüyalardan ilhamla iş üretmeyen tek sanatçı olan Çanka, rüyalarında sürekli uçtuğunu gördüğünü, bu nedenle de Antik Yunan inanışına göre rüya tanrısı olan Hipnoz’un siluetine kanatlar eklediğini söylüyor. Ardından, devamında Merve Usta’nın ‘İkilik Bittiğinde’ ismini verdiği çizim serisini görüyoruz. Her tablo, birbirine çok benzeyen iki resimden oluşuyor. Bu tablolara beş santimlik bir mesafeden baktığınızda iki resim birleştiğini görebiliyorsunuz. Çıplak gözle bakmanın yanı sıra özel bir gözlüğün de istendiği taktirde izleyicinin kullanımına sunulan bu seri, ismini de iki resmin yakından bakınca birleşmesinden almış. Sergide sürekli size eşlik eden ve çoğu zaman frekanslardan oluşan sesler, Selim Siyami Sümer’e ait.

'Uçmalı Rüyalar Operatörü', Onur ÇankaHeykel, resim, fotoğraf/video, seramik, ses ve ışık olmak üzere farklı disiplinlerden işlerin yer aldığı ‘Rüya Beni’ne Uyanış’, buna rağmen komple bir sergi olarak karşımıza çıkıyor.

Çoğu zaman kabusların dışavurumuna tanıklık ettiğimiz sergide bana göre en etkileyici işlerden biri, aynı zamanda serginin küratörlüğünü de üstlenen Hazal Orhon’un ‘Devindim Durdum’ adlı yerleştirmesiydi. Tekrar eden bir rüyasında, hangi kata basarsa bassın, sıfırdan başlayarak o kata kadar sayıların yandığı ve hiçbir katta durmayan bir asansörde olduğunu gören Orhon’un bu yerleştirmesinde kendinizi o asansörde buluyor ve kabusa ortak oluyorsunuz. Rüyasında gördüğü asansörün underground bir asansör olduğunu söyleyen Orhon, rastgele yazdığı metinlerle yerleştirmesine de o havayı katmayı başarmış.

Bir diğer etkileyici eser ise Hare Sürel’e ait. ‘Aynı Rüyaya Uyandım’ başlıklı bu seride, Sürel’in üzerinde anahtar deliği şeklinde bir boşluğun olduğu abajur şapkalarına çizdiği resimleri görüyoruz. Anahtar deliğinden bakıldığında çok daha geniş açıdan ve detay çizimler yer alıyor.

Uyanık hayatta derin deniz korkusu olan Cansu Sakız ise üç enstalasyonuyla sergiye dahil olmuş. Kendi yüzünün bir kalıbını seramiğe işleyen Sakız, bu kalıbı ‘Lüsid’ ve ‘Dip’ isimlerini verdiği iki işinde kullanmış. Sanatçı, sergideki en görkemli enstalasyonlardan biri olan ‘Suyun Hafızası’yla bizi kabusunun içine çekiyor. Sakız, fiziksel hayatta denizden korksa da, rüyalarında korkusunu gördüğünü ama korkmadığını söylüyor ve şöyle diyor: “Rüyalarımda korkularımı görüyorum ama rüyamda görünce korkmuyorum.”

Sergide, Hazal Orhon’un rüyalarından yola çıkan altı video var. Orhon, videoların yanı sıra ‘Kendimden Kalanlar’ isimli bir fotoğraf seçkisiyle de sergiye katkı sunuyor.

Kolektif son: ‘Hane’

Serginin kapanışında ise izleyiciyi ‘Hane’ ismini taşıyan ve altı sanatçının da emek verdiği, kolektif bir iş olan enstalasyon karşılıyor. Hazal Orhon, serginin kapanış eserini şu sözlerle tanımlıyor: “Hane’, bir yerleştirme fikri olarak doğdu. Altı sanatçı, yaklaşık 1-1,5 yıl boyunca bu fikir üzerine çalıştık, onu geliştirdik. İfade etmek istediğimiz şeyi somutlaştırdık, yazıya döktük. Bu enstalasyonla ilgili ayrı bir başlık olarak çalıştık, toplantılarda ‘Hane’yi hep ayrı bir konu olarak ele aldık. Birlikte yaptığımız çalışmalar sonucunda, enstalasyon hem rüya beninin dünyevi alandaki mekânı olan yatağın bir temsili olarak ortada duracaktı, hem de bu sergideki işleri üretmiş altı sanatçı olarak bizim bir temsilimiz olacaktı. Bu fikirlerden yola çıkarak, yatağın başlığını da, hepimizin rehber hayvanlarından yapmaya karar verdik. Bu karara da hep birlikte yaptığımız bir Şamanik yolculuk deneyimi vesilesiyle vardık. Burada Onur devreye girdi ve hepimizin rehber hayvanları üzerine çalışmaya başladı, onları yonttu. Aynı zamanda bilinçdışının bir temsili olarak orada duran bir ses tasarımı var, bu da Selim’in imzasını taşıyor. Selim, orada duran rüya benlerimizin seslerinin kaydını alarak onlardan tek bir ses tasarımı çıkarttı. Böylece biz de, ‘Hane’ enstalasyonunda kendi temsilimizi bu şekilde ortaya koymuş olduk.”

'Hane', kolektifSergide sesler ve efektlerle yer alan sanatçı Selim Siyami Sümer, kişisel sosyal medya hesabındaki ‘Hane’ ile ilgili paylaşımında şu sözleri kullanıyor: “Rüya Beni’ne Uyanış’ sergimizin benim için en özel işlerinden biri de seslendirdiğim bu ‘Hane’ isimli enstalasyon. Altı sanatçı olarak ortak işimiz olan bu enstalasyon, gece yolculuğumuza eşlik eden rehber hayvanlarımızla somutlaşarak uyku alanını temsil ediyor. Yatak başını Onur Çanka Afrika’dan gelen Ayous ağacından yonttu ve su dolu olan hazne kısmı için Sinop’taki 300 yıllık bir evin eski ahşaplarını kullandı.

Ben de bu bölümün sesini yani Theta 7’yi hayal ederken her birimizin uykudaki zihin halini, özellikle canlı rüyalar gördüğümüz REM uykusu evresindeki hali seslendirme fikriyle yola çıktım. Bu doğrultuda bundan aylar önce Potlak Onarım çiftliğinin ev sahipliğinde bir araya geldiğimizde tüm sanatçı arkadaşlarımın uyku esnasındaki beyin dalgalarını kaydetmek için bir planlama yaptım.

Daha sonra bir mobil EEG cihazı ve dönüştürücü yazılımlar kullanarak bu verileri bilgisayarıma midi formatında kaydettim.

Çoğunlukla onları sabah erken saatlerde uykularından uyandırıp tekrar uykuya dalmalarını bekleyerek REM evresinde yakalamaya gayret ettim. EEG cihazından gelen veriler içinden temsili olarak rüya evresinde baskın olarak görülen Theta bandını (4-8 hz) kaydettim.

Tüm kayıtlar bittiğinde elimdeki bütün verileri bir projede topladım ve her sanatçının theta beyin dalgası midi verisini onları temsil edeceğini düşündüğüm ayrı bir ses karakterine ve çeşitli müzikal değişkenlere adresledim. Elimdeki verileri mümkün olduğu kadar az filtrelemeye gayret ettim ki ortaya tıpkı bilinçdışı evreninin kendisi gibi ham, kavramsallaşmamış, çok da ete kemiğe bürünmemiş bir akış çıksın. Ve sonuç itibarıyla her şey birleştiğinde ortaya 9:36 dk.lık bu kesit kompozisyon çıktı.”

Dr. Murat Kemaloğlu ve Jung felsefesi

Hazal OrhonSerginin temelini, Jung felsefesi üzerine çalışmalarda bulunan ve Jung Enstitüsü’nde eğitim alan Dr. Murat Kemaloğlu’nun okumalarının oluşturduğunu söyleyen Onur Çanka, sanatçı kolektifi olarak iki yıl önce bir araya geldiklerini ve o günden bu yana birlikte çalıştıklarını belirtiyor.

Serginin küratörü de olan Hazal Orhon, serginin araştırmalarına altı yıl önce başlamış. Murat Kemaloğlu’nun teorisiyle karşılaştıktan sonra, sergiyi onun kavramı üzerine oturtan Orhon, serginin iki yıl boyunca o teori üzerinden şekillendiğini ve ilerlediğini söylüyor; o teoriyi benimsemek, özümsemek ve oradan bir üretim çıkarmak üzerine çalıştıklarını ifade ediyor.

Mekânın da serginin bir parçası olduğunu söyleyen Orhon, şöyle diyor: “Bu sergide eserler mekâna özgü üretilecekti. Mekân da işlerin bir parçası gibi olacaktı. Henüz sanatçı ekibini oluşturmadan önce bile, bu, benim sergiye dair en önem verdiğim konulardan biriydi.”

Çoğu zaman gerilerek ama her katını etkilenerek gezdiğim ve sonrasında rüya üzerine beni düşüncelere gark eden ‘Rüya Beni’ne Uyanış’, 16 Kasım’a kadar Barın Han’da görülebilir.



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.