NAZAR BÜYÜM

Nazar Büyüm

DÖNÜP BAKTIĞIMDA 

"Siyaset=Cürüm" ('Baba' filminden)

Her şeyin berhava edilip yeni bir dünyanın kurulması gerektiğini, artık biri söylesin bunlara! Anlamazlar. Dinlemezler. O zaman o yeni dünyayı kurmak bizim ellerimizde. Bizim işimiz.

“Banka soymak suçtur. Banka kurmak daha büyük suçtur.” B .Brecht

“Güç kötü ve zalimdir.” Louise Michel

“Özgür ve eşit olan, devletin ve paranın olmadığı
bir toplum yaratılmalıdır.” Sebastian Faure

“Devrim ütopya değildir. 
Devrim gerçekleştirilebilecek bir hayaldir.” Un Hombre de Accion 

Peki, siyaset bir cürüm makamı olmaktan nasıl kurtulur, kurtarılabilir?

 

“Hesap sorma düzenini, hesap verme düzeneklerini kurarsanız siyaset suç işleyemez. Siyasetin kendisi mi suçlu? Suç siyasetin doğasında mı var? Bunlar sorgulanması gereken meşru sorulardır.” Un Hombre de Accion filminden

Ne yapacağız? Nasıl ilerleyeceğiz? Nasıl yaşayacağız?

Siyasetin, böyle bir siyaset pratiğinin mümkün olmadığı  bir dünyayı nasıl yaratacağız?
Böyle bir dünya, öyle bir dünya mümkün mü?

Hesap sorabileceğimiz, korkusuzca hak arayabileceğimiz bir düzen mümkün mü?
Nasıl kurulacak?

Hak aramak. Hesap sormak. Demokrasinin aslı, temeli bu değil mi?

Peki, niye olmuyor?

Siyasetçi bunlar. Ve bu devirde her şey siyaset. 

Peki siyaset ne? Ne için yapılır?

Biri söyledi geçenlerde, onaylama olarak değil, tespit olarak: Siyaset gelirin nasıl paylaşılacağı üstüne yapılır.

Yani, kamu gelirini nasıl kullanacaksın?

Halka, halka hizmete mi? Kendine, yandaşlarına mı?

Bunun için seçilmek gerekir.

Yani seçim. Yani yeniden seçilme.

Reis yerine yapıştı kaldı, kalkmaz, diyorlar.
Hepsi yerlerine yapışıp kalmışlar, kalkmıyorlar.
Bir söylesin bunlara, reis olmakla parti başkanı olmanın aynı şey olduğunu. 

Marx devrimi söyledi, Lenin nasıl yapılacağını.
Bizde Mustafa Kemal, "İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamaz," dedi.
Bunlardan esaslı devrim bekleyen yok. Ayağa kalkamıyorlar ki, devrime yeltensinler.
Bunu bekleyen yok! İdare-i maslahatla günlerini gün etmesinler,
günün icabı, siyasetin o gün gerektirdiğini düşündükleri neyse onu yapmasınlar yeter!

"Şu doğru ama, doğruyu yapmak siyaseten yanlış olur." 

"Şunu söylemek gerekir ama, bugünün şartlarında onu söylemek
siyaseten yanlış olur."

Ve bu anlayış, bu feci yanlış, insana ve hayata bu korkunç ihanet sürüp gidiyor. 

Ve bu tutuma 'reel politik' adını takmışlar.

Düpedüz reel kepazelik!

Bunun yanlış olduğunu onlar da biliyor elbet! Varsa mideleri, ki yok, her bir şeyi sindirebiliyorlar çünkü. 

Varsa vicdanları, ki yok, geceleri rahat uyuyabiliyorlar belli ki. Çünkü, gene belli ki, bilmenin ve yapmamanın 'siyaseten doğru' olduğunu bellemişler. 

Biri söylesin bunlara, 'siyaseten doğru' her şeyin yanlış olduğunu. 

Biri söylesin bunlara, yurttaşı devlete kurban etmenin ebedi yanlışlığını. 

Deprem, geçen yıl 6 Şubat’ta 11 ilimizde bir bütün dünyanın görmediği o korkunç yıkım, o kıyamet…

Her şeyin berhava edilip yeni bir dünyanın kurulması gerektiğini, artık biri söylesin bunlara!

Anlamazlar. Dinlemezler. O zaman o yeni dünyayı kurmak bizim ellerimizde. Bizim işimiz.

Yakın bir dostum, güvendiğim ve inandığım, düşünen bir iş insanı şöyle yazdı bana, iki gün önce:

“Hepimizde moraller yerle bir. Kayıplara mı yanarsın, ülkenin haline mi, daha bundan sonra başımıza geleceklere mi? 
Bağımsız bir devlet olarak geleceğimizi ciddi olarak tehlikede görüyorum. Çünkü kendini yönetemeyen bir toplumuz maalesef.  Yerleşmesini bilmemek, bina yapmasını dahi bilmemek, bilime kulak asmamak, eğitimsizlik, cehalet… Hangisi neden, hangisi sonuç? Hepsinin temelinde aynı neden var galiba ve onun da çaresi yok.”

Bunun çaresi elbette var, bizim elimizde.

Bekir Ağırdır yeni yazdı, Gezi Davası’ndan içeride rehin tutulan arkadaşlarımıza yazdığı o güzel mektupta.

“Sizleri örgüt kurmakla suçladılar. Örgüt kelimesinin bu denli kirletildiği bir ülke yok muhtemelen. Öyle bir yere geldik ki “örgüt” kelimesi bile kendi başına suç anlamına geliyor memleket ahalisinin gözünde. Yıllardır bu topraklarda her bir hak mücadelesi kırıldı egemenler tarafından. Şaki, eşkıya, bozguncu, bölücü, terörist diye diye kıydılar her hak mücadelesini. O hale geldik ki hiçbir anne baba işe giren evladına sendikaya üye ol demiyor, üniversiteye giden çocuğuna derneklerde, öğrenci kulüplerinde aktif olmasını önermiyor. Biliyor ki sendikaya üye olan evladı işsiz kalabilir, dernekte aktif olan öğrenci okuldan atılabilir. Aslında egemenlerin de istediği buydu, makbul vatandaş olmanın yolu uslu olmaktan geçiyor. Ahali de bu fikri kıyıla, kıyıla içselleştirdi gibi.”

Bekir Ağırdır şunu da söyledi: Örgütlü kötülüğün karşısına örgütlü iyilik çıkacak bir gün, inadına güzele sarılmalıyız.

Aklı başında bir araştırma uzmanına yakışır bir durum tespiti/tahlili.

30-40 yıl öncenin siyasi ve toplumsal atmosferini mumla arar olduk.

İktidarı muhalefeti siyaseti sandıktan ibaret görüyor.

Onların bu tutumu, bu anlayış ve yaklaşımı belli ki değişmeyecek.

Biz ne zaman, siyaset, halkın katılımı sandıktan ibaret değildir, diyeceğiz.

İki sandık arasında yaşayan biziz. Elbette o iki seçim arasında bizim de söyleyeceklerimiz var. Meydanları yok ettiniz.

Mevcutlara girmek ya izne bağlı, ya toptan yasak.

Ama sokaklar var, caddeler…

Halimizi, ihtiyacımızı, derdimizi, madem meydanlar kapalı,

sokaklarda, caddelerde, köprülerde, otoyollarda söyleriz, söyleyeceğiz.

Ta ki sağır kulaklar ve donmuş kalpler duysun…

Ve anlasın ki, dertliyiz.

Sadece seçim ve sandıksa bile derdiniz, bizi duyun ve dinleyin.

Orada oy veren biziz. Biz halkız. Ve dertliyiz. Adaletsiz, eşitliksiz, özgürlüksüz
yoksul ve yoksun yaşıyoruz..

Duymaz, dinlemezler.

Deneyimle söylüyorum, Meclis kapısından girdiğiniz andan itibaren,
orada apayrı bir topluluk olduğunu görürsünüz.

Başına buyruk. Gündemi sadece seçim, yeniden seçilme olan.

İş yapma üstüne kurulu bir ajanda ile gününü, zamanını geçiren
bizlere hiç benzemeyen bir grup insan.

Hangi partiden oldukları  fark etmez.

Onlar, o insanlar, sırtlarından milletvekili sıfatını çıkartın,
sizin benim gibi insanlardır.

Onları o mekanda farklı kılan, kendilerinin dışında bir sıfat, bir titr’den ibarettir.

Tıpkı bakanlar, başbakanlar, reisler, müdürler, genel müdürler gibi.

O koltuğu altlarından çektiğiniz anda, inanın, normal insan olacaklardır.

O zaman onlara koltuğun altlarından çekilebileceğini her an hissettirmek gerekir.

Esaslı bir ders akıllarını başlarına getirir.

Yapabilir miyiz? Yapmalıyız.