Tablo çok mu vahim?

Başbakan Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisi ile ilgili olarak eleştiriler gelmeye devam ediyor. Çandar, “Muhteşem bir tehlike bu” derken, Hasan Cemal tablonun ne kadar vahim olduğunu belirtiyor. Bayramoğlu ise “Bu ne zihniyetmiş böyle” diyerek arka planına dikkat çekiyor.

 

Tablo vahim

Milliyet’ten Hasan Cemal, Avrupa Birliği başkentlerinin Ankara’daki büyükelçilerindenbiriyle yaptığı sohbeti köşesine taşıyarak Erdoğan’ın demokrasi konusundaki tavrını eleştirmiş. Büyükelçinin kendisine “Başbakan Erdoğan acaba demokrasiyi gerçekten içine sindirmiş bir siyasetçi mi, yoksa değil mi?” sorusunu yönelttiğini aktaran Cemal, Türkiye’deki tablonun vahim olduğunu belirtiyor. Cemal, “Evet, tablo vahim. Basın özgürlüğü tablosu vahim. Hapisteki gazeteciler vahim. İfade özgürlüğü tablosu ve bu çerçevede ‘Muhteşem Yüzyıl vakası’ vahim. İdam vahim. Akla hemen 1990’ları ve DEP’i getiren dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili girişim vahim.Başkanlık sistemine ilişkin inat vahim” diyor.

Cemal, Erdoğan’a “Yazımı noktalarken bir arkadaşımdan mesaj geldi, soruyor Başbakan Erdoğan’a: “Acaba Kurtlar Vadisi için ne düşünüyormuş? Oradaki Türk erkek imajıyla, ırkçı söylemlerle, Müslüman milliyetçi mavralarla, Ortadoğu’nun abisi mafya devletle bugünü mü anlatıyormuş bu dizi? Yok saptırıyorsa, Başbakan acaba bir zahmet Kurtlar Vadisi için de savcılara suç duyurusunda bulunabilir mi?” sorusunu da soruyor.

Muhteşem tehlike

Radikal’den Cengiz Çandar, Orhan Pamuk’un Reşat Ekrem Koçu’nun “Osmanlı Padişahları” adlı çalışmasından Kanuni Sultan Süleyman bölümünden köşesine alıntı yapmış. Çandar, Meral Okay’ın senaryosunu yazdığı kurmaca dizinin bir belgesel isabeti kazandığına dikkat çekmiş. Okay’a yönelik ölümünden hemen önce gelen tehditleri hatırlatan Çandar, “O, bütün bunları gayet terbiyeli bir dille kaleme aldığı uzun bir mektupla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e iletmişti. Herhalde, Başbakan'ın böyle kükreyeceğini aklından geçirmemişti. Başbakan'ın 'Muhteşem Yüzyıl'a ilişkin sözleri ne tevil edilmeli ne de hafife alıp geçiştirilmen. Önemsenmeli. Önemli çünkü. Çünkü, ülkeye 'tek tipleşme'yi dayatan, tepeden, keyfi, baskıcı ve 'tekçi' zihniyetin tohumlarının Başbakan tarafından yeşertildiğini ortaya koyduğu için önemli. 'Muhteşem tehlike' bu...

Zaman’dan Ahmet Turan Alkan, Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl adlı dizisine ilişkin sözlerine “Biz daha önemli şeylerden bahsedelim” diyerek tepki göstermiş. Alkan, Yıldıray Oğur’un “Ey Özgürlük” ve İstos yayınlarının çıkarttığı kitapları köşesine taşımış. Alkan, İstos’un kitapları ile ilgili olarak şunları yazdı,

“Geçen yıl kurulan İstos Yayıncılık’ın neşrettiği beş kitap birden geldi. İstos, İstanbul’un kadim Rum ailelerinden 7 okur-yazarın kurduğu bir aile şirketi. Yayınevi, Rumların ve İstanbul’un tarihine, kültürüne ve gündelik hayatına dair eserler yayımlamak maksadıyla kurulmuş. Tanıklıklar, siyasi tarih ve modern Yunanca anabaşlıklarında yayın yapmayı planlayan İstos’un ilk eseri, gazetemiz yazarı Herkül Millas’ın “Türkçe-Yunanca Ortak Kelimeler, Deyimler ve Atasözleri” kitabı. Kaç ortak kelime var dersiniz: Sıkı durun, 4700’den fazla. Deyim ve atasözü olarak 1275 ortaklaşa tâbirimiz varmış. Ne çok şey paylaşmışız vaktiyle! Öteki eser, “İstanbul Rumları; Bugün ve Yarın”, konu hakkında ilmi makale ve bildirileri bir araya getiriyor. Favori romancılarımdan Nikos Kazancakis’in Çileci’si ve Thomas Korovinis’in “Fahişe Çika” adlı eseri de var pakette. Son kitabın adını ise Yunanca bilmediğim için okuyamadım zira Yunan harfleriyle yayımlanmış. Bu yayınevinin eserleri, vaktiyle ve hâlâ birlikte paylaştığımız mekân ve zamanların ruhuna dokunmak için ihtiyaç duyduğumuz şahitlikleri bize ulaştırıyor. İnşallah başarılı ve dolgun bir yayın hayatı olur İstos’un. İstanbul gibi çok renkli ve çok kültürlü bir şehirde Rumca yayıncılığın 50 yıllık bir kesintiden sonra yeniden filizlenmiş olmasını önemsemeliyiz”

Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu,  “yer yer geçen yüzyılın 'travması'nı yaşamaya devam ediyoruz” diyerek “Modernliğin 'iki temel unsuru'ndan 'merkezileşme'yi benimseyen, 'farklılaşma'yı ise yok sayan; yani merkezileşmenin katalizörü olan bireyleşmenin önünü tıkayan, buradan hareketle devlet dışında özerk alanların oluşumunu dışlayan bir modernlik uygulamasıyla ikiye katlanan bir travma” diye yazmış.

Bu travmaların Türk siyasetinin öyküsünü oluşturduğunu belirten Bayramoğlu,

“Sonuç olarak kemalizm, islamcılık, ülkücülük, solculuk kültürel ya da ideolojik köken üzerine kurulu tepkilerle siyasallaşmaktan öteye geçmemişlerdir. Aralarındaki çatışmalarda Batı'yı, Batı modernliğinin kurumlarını parçalı ve keyfi olarak ele almışlar, referans haline getirmişlerdir. Sokaktaki yansıma da farklı olmamıştır. Mağdurlar birey haklarından, diğerleri devletten söz etmişler. Biri 'birey hakkından hareketle bireysiz kamu düzeni söylemi'ni, diğeri 'farklılaşmayı reddeden insansız bir çağdaşlık söylemi'ni yüceltmiştir. Siyaset ise kişi ve kurumların durumlarına göre bu iki uç arasında pozisyon değiştirmeleriyle can bulmuştur. Aslında bu düzende, bu zihniyette yerel ve yerli değer mahalli; evrensel değer ise yerel olmuştur... Çatışma zihinlerde, şarkın fiili otoritesi ile Batı'nın hayali bireyi arasında yaşanmıştır. Ülke hayali olandan uzaklaştırıldıkça içine kapanmış. Fiili olana yaklaştıkça kaosla tanışmıştır. Bu öykü yıllarca böyle sürdü. Bir yönüyle hala sürüyor. Diziler, yasaklar, dokunulmazlıklar, Taksim, idam, kürtaj, vs…  Bunlar sadece söze ve siyasete değil, özünde zihniyete işaret ediyor” diye yazdı.

 

 

Kategoriler

Güncel Basın