Vitali Aramyan’ın gözünden Ahıska Türklerinin tehciri

‘Salkım Söğütlerin Gölgesinde’, Profil Yayınları’ndan çıktı. Kısa sürede 3. baskıyı yapan kitabın yakında dördüncü baskısı yapılacak. Kitabın yazarı Fırat Sunel, Türkiye’nin Dusseldorf başkonsolosu olarak görev yapan bir diplomat. Sunel, ‘Salkım Söğütlerin Gölgesinde’ adlı ilk romanını, dört yıl Müsteşar olarak çalıştığı Tiflis’te ve hemen sonrasındaki Dışişleri Bakanlığı Kafkasya Dairesi Başkanlığı döneminde yazmış.

KEMAL YALÇIN

Romanda, 2. Dünya Savaşı döneminde, 1944 Kasım ayında, savaşın bitimine az bir zaman kala, Gürcistan’ın Ahıska Bölgesi’nde yaşayan yüz bin Ahıska Türkü’nün, Özbekistan’ın Fergana Vadisi’ne tehcir edilmesi anlatılıyor. 40 gün süren bu ölüm yolculuğu sırasında otuz bin insanın hayatını kaybetmesi; Ahıska Bölgesi’nde yaşayan çeşitli milliyetlerden insanların aralarındaki ilişkiler, Stalin döneminin korku rejiminin işleyişi, rejimin yıkılışı ve 65 yıl sonra Ahıska’nın durumu da romanda konu ediliyor.

Roman’ın kahramanlarında birisi de, Orsep Köyü’nün öğretmeni, Vitali Aramyan’dır. Muallim Vitali Efendi, çok iyi Türkçe bilir. Babası Ermeni, annesi Rus’tur. Vitali Aramyan, Petrograt’ta 1917 Ekim Devrimi’ne katılmış, ‘Yoldaş Aramyan’dır. İç savaş yıllarında Beyaz Ordu’ya karşı Kızıl Ordu saflarında propagandacı olarak önemli görevler yerine getirmiştir. Bu nedenle kendisine Sovyetlerin en büyük nişanı olan Lenin Nişanı verilmiştir.

•          Ahıska Türkleri’nin tehcirini anlattığınız romana Vitali Aramyan adlı bir Ermeni köy öğretmeni ile başlıyorsunuz. Bunun özel bir anlamı var mı?

Vitali Aramyan, bu romana damgasını vuran kişilerden biri. Ben romanımda olaylara Aramyan’ın gözünden bakıyorum. Pek çok sürgün romanı, öyküsü okudum. Genelde sürgün olayı, sürgün edilenlerin gözünden anlatılır. Ahıska Türklerinin sürgün olayını hem bu sürgünde yer almış olan Ahıskalıların hem de Türk olmadığı için sürgün edilmemiş, geride kalmış insanların gözünden ele alıp anlatıyorum. Vitali de komşuları sürgün edilirken, Türk olmadığı için köyünde, geride kalanlardan birisi. Romanımım bir bölümünde sürgünden geriye kalan,  Yahudi bakkal Moşe ile Ermeni terzinin konuşmaları var. Orada, sürgünün, sadece gidenleri değil, geride kalanları da ne kadar etkilediğine şahit oluyoruz. Yılların birikimiyle meydan gelmiş insan ilişkileri, komşuluk ilişkileri, dostluklar sürgünle bir anda yok oluyor. Bu nedenle tehcir, sürgün geride kalan, görünüşte düzenleri bozulmayan insanların da acısıdır. Ben yaşanmış büyük felaketin acısını, 60 yıl sonra, Ahıska Bölgesi’ni gezip dolaşırken de gözlerimle gördüm. Oradaki yaşlı Ermenilerle, yaşlı Gürcülerle de konuştum. Sürgüne gönderilmedikleri halde, yaşlı Ermenilerin, Gürcülerin acılarını gördüm, yaşadım. Sürgünün acısını benliklerinin derinlerinde nasıl hissettiklerine tanık oldum. Bu nedenle romanımda Vitali Aramyan’a geniş yer verdim. Tabii ki şimdiki nesil bunların hiçbirini bilmiyor.

•          1915’te kardeşini kaybetmiş, diğer kardeşi Arjantin’e göç etmiş, tehcirin ne olduğunu bilen Aramyan, sürgüne giden komşusu Ahmet Ağa’nın ailesine, son anda ölümü göze alarak bir yön döşek veriyor. Bu kurguyu biraz açar mısınız?

Her romanda bir kurgu olduğu gibi tarihi roman olunca gerçeklik daha da öne çıkar. Ben de bu romanda gerçeklere dayanan bir kurgu yaptım. Romana hazırlık döneminde terkedilmiş köylerin hemen hemen hepsini gezip gördüm. Viraneye dönmüş evleri, insanın bin bir halini gördüm. Köyleri dolaşırken, bazı yaşlı Gürcüler, Türk olduğumu, bölgeyi görmek istediğimi söylediğimde hemen bana anılarını anlatmaya başlarlardı. Ahıska’da pazarda dolaşırken rastladığım bir yaşlı Ermeni kadına “Ben Türküm, buraları, sizleri görmeye geldim,” dediğimde hüngür hüngür ağlayarak bana yaşadığı acıları anlatmasına şahit oldum. Gençler bilmeseler bile, yaşlılar yaşadıkları acıları pırıl pırıl hafızalarıyla anlatıyorlardı. Artık yüksek siyaset uğruna, etle tırnak gibi bir arada yaşayan halkların, insanların nasıl birbirinden ayrıldığını, tarifsiz acılar çektiklerini görüp yaşıyorsunuz.

•          Siz aynı zamanda bir diplomatsınız. Bu romanı Dışişleri Bakanlığı nasıl karşıladı?

Benim yazarlığıma ve romanıma en fazla önyargı ile yaklaşanlar meslektaşlarım oldu. Çünkü biz diplomat olarak çok rapor yazarız. Rapor yazmanın da kendine göre bir üslubu vardır. Çoğu roman yazarken benim de bunun etkisinde kalacağımı düşünmüşler, okuyup öyle olmadığını görünce de bana telefon açıp “Bu, gerçekten de roman gibi bir roman olmuş, eline sağlık” dediler. En büyük desteği de yine Bakanlığımdan gördüm.

•          Yeni bir roman yazmayı düşünüyor musunuz?

 Yeni romanım, Almanya’dan İstanbul’a, oradan da İzmir’e kadar giden gizemli bir aşkın izini sürüyor. Salkım Söğütlerin Gölgesi’nden farklı olarak, romandaki olaylar günümüzde geçiyor.

 

Kategoriler

Güncel Dünya