'19 Ocak Ermeni Cinayetine Lanet,Tövbe ve Af Dileme Günü'

Adilmedya.com sitesi yazarı Basri Özgür'ün yazısı

Hz. Hüseyin Kûfe’ye doğru yola çıktığında hiçbir iktidar hırsı, hesabı yoktu. Çağrılmıştı, bu çağrıya gitmemek olmazdı hak yolunda atan bir yürek için. Yolda, öldürüleceğinin açık işaretini aldığında “Allah’ın takdir ettiği her şey başa gelir. Biz, kendimiz için Allah katındaki ecri dileriz” demişti.

Ölüm karşısındaki aynı alçak gönüllü cesareti asırlar sonra Hrant’ta görmek bize nasip oldu. O da ölümün açık işaretini almıştı, o da hakikatli yolculuğundan şaşmadı. Şehadeti adalete can verdi.

Ermeniyi öldürmek…

Hrant Dink muhalif bir insandı, ki iktidarların canını sıkar muhalefet, sınırları aşarsa. Sosyalistti, bu da sevilen bir şey değildi. Hakları savunuyordu ki pek çoğu gaspedilmişti iktidarlarca. Gazeteciydi, bu da mayınlı sahalarda gezmek demekti. Ancak Hrant hepsinden çok Ermeniydi ve Ermeni olmak yeniden bu topraklarda, mucize gibi bir şeydi.

Başka bir şeyden değil, Ermeni olduğu için öldürüldü. Ne ki Ermeninin dirilmesi oldu, katli.

Soykırım demeyelim…

Ey bugün bu topraklarda yaşayan milyonlarca Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap ve bütün yetmiş iki millet! Başlarına o büyük felaketler gelmeseydi aramızda yine milyonlarca olacak olan Ermeniler yok! Bırakalım her soykırım dendiğinde hindi gibi kabarmayı, geçelim tartışmayı da, ama bu toprakların her yerinde, kökleriyle burada yaşayan milyonlarca Ermeni yok! İşte bu tartışılmaz bir gerçek. Lanet olası bir gerçek!

Türk milli tezleri birkaç yüz bine çeksin öldürülen Ermeni sayısını, Ermeni milli tezlerinin bir buçuk milyona çıkarmasına karşı… Türk tezleri çoğu ölmedi, şuralara sağ olarak ulaştı, pek çoğu dininden dilinden döndü desin… Neyi değiştirir? Koskoca bir memlekette ve memleketin her yerinde yaşayan, milyonlarla sayılan bir millet bir avuç kalıncaya YOK EDİLMİŞSE eğer, sürülmüşse eğer KÖKÜ KURUTULASIYA, lanet olsun denmez mi buna? Hani nerede bizim yarımız?

Ancak, soykırım sözü acı geliyorsa ağzımıza, 1915 çok uzak geliyorsa inanmaya, 24 Nisan çok uluslar arası stratejik geliyorsa güvenmemize, bir gün bunları da anlarız belki ama şimdi, peki bırakalım bir kenara.

Yas yetmez…

Bırakalım ama nefsimiz için değil, adalete doğru yürümek için, hani o hakikatli, hesapsız yürüyenlerin yolundan gitmek için. Üzüm yemek niyetiyle.

Hrant uzakta değil, bilinmeyen değil, hiçbir hesaba gelir değil, daha dün bizim öykümüzü bize anlatıyordu gülen gözleriyle. En cahilimizin bile kolayca anlayabileceği kadar buralı bir Ermeniydi öldürülen. Madem ötesine güven duyamıyoruz, (belki de kendimize güven duyamadığımızdan) öyleyse bildiğimiz kardeşimizden çıkalım yola.

19 Ocaklarda Hrant şahsında, bu topraklarda artık olmayan Ermenilerin böylesi kökü kurutulurcasına yok edilmelerini lanetleme ve yas günü olsun.

Lanetlemek iyi şey değil diyenler de olabilir ancak bazı fiiller vardır ki laneti hak ederler, bu fiiller lanetlenmelidir. Yas, lanetin yerini tutmaz.

Bir daha asla…

Yası ve lanetlemeyi Ermenilerle birlikte yapabiliriz. Belki. Ancak bir de sadece bize düşen şeyler var. Tövbe etmek ve af dilemek.

Tövbe etmek, bir daha asla diye yemin vermektir. Bir daha asla diyeceksek, gereğini de düşünmeli ve yerine getirmeliyiz. Doğrudan fail olmasak da sorumluluğumuz bitmez. Karşı çıkmak gerekir. Adalet için dosdoğru olmak gerekir. Elimizden geldiğince.

Geçmiş için bir şey yapamasak da, gelecek için yapabileceğimiz çok şey vardır. En azından dosdoğru bir tanıklık yapabiliriz.

Mesela Hz. Hüseyin’in katliam emrini vermek bir yana, buna çok üzüldüğünü; bilseydi önlemek isteyeceğini söyleyen Yezid’in, katliamın operasyon emrini veren, bizzat kendisinin Küfeye atadığı İbn-i Ziyad’a da çok kızdığı, lanetler yağdırdığı görülür.  Ancak bu görüntünün ardında, onu cezalandırmadığı gibi, görevden dahi almamıştır. Hatta Hüseyin’in çocukları ve kızkardeşine de iyi davranmış, sahip çıkıyor görüntüsü vermiştir. Bu felaketin geriye bıraktığı, o korkunç ağırlığın altındaki ailesi olabildiğince dosdoğru olmuştur.

İman edenlerin ise Yezid’in bu halini bilmeleri için, onun İbn-i Ziyad’ı içki masasında, “o benim katımda sır ve emanet sahibidir” diyerek ağırladığını bilmeleri şart değildir. Zalimlerin zalimliği her çağda buradan da kolayca anlaşılır: siyasetleri varsa siyasetlerinin, cemaatleri varsa cemaatlerinin adamlarını kollamalarından…

Tanıklıktan başlayıp, bir daha asla olmasın diye her türlü tedbiri geliştirmeyi ister tövbe etmek…

Eskişehir’de Ermeni Kilisesi…

Af dilemekse… Öldürülen, kurtulan, sürülen, döndürülen, ölen ve yaşayan bütün Ermenilerden.

Sadece Ermenilerden de değil, bu cinayetimizle yaraladığımız bütün bir geçmişten ve kendi çocuklarımız da dâhil bütün bir gelecekten…

Tövbe edip, af dileyeceğimiz ne büyük günahlarımız var. Benim mesela, Kürtlerden, Alevilerden ve tabii kadınlardan…

Bu 19 Ocak’taki Ermeni cinayetini lanetleme, yas, tövbe ve af dileme gününde Eskişehir’deki kadim Ermeni Kilisesinin önünde olacağım.

Eskişehir’in tam merkezinde, Orduevinin gölgesinde kalmış, uzun yıllar boyunca porno film oynatılmış bu kadim kilise şimdi bir kültür merkezi. Ancak hala adı anılmıyor.

Kamusal alanda kiliseliğini dillendirmekte aynı düşündüğümüz Ozan Devrim’le birlikte, gelen diğer arkadaşlarımızla 5 dakika sessizce anacağız 19 Ocak’ı…

Bundan sonra da artık kilise diyecek ve denmesini önereceğiz. Ermeni Kilisesi, Kilise, diliniz varmıyorsa hiç değilse Eski Kilise…

Tövbe etmek, inkârdan geçmekle başlamaz mı? Sizin oralarda da yok mu bir Ermeni kalıtı, bir ev, bir okul, bir kilise, hiç değilse bir mezar?

Kategoriler

Güncel Gündem