Muş mebusu Garabedyan’ın torunundan ‘yıkım’ mektubu

Fransa’da yaşayan tarihçi Keğam Kevonyan, Muş’un tarihi Kale Mahallesi’nde başlayan yıkımlara karşı bir açık mektup kaleme aldı. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Muş’un ilk ve son Ermeni mebusu olan Keğam Der Garabedyan’ın torunu olan Kevonyan, Türkiye kamuoyuna, “Bugüne kadar yapılan yıkımlar yetmedi mi?” diye soruyor

Ermeniler tarihin akışının dışına düşmüş değillerdir; tam da bu nedenle, günümüz Türkiye’si Ermenilerin de ülkesidir ve Ermeniler gelecekte onun bileşenlerinden biri olacaktır. Bu satırları bu inançla yazıyorum. Bu satırları, aynı zamanda, 24 Nisan tevkifatından kıl payı kurtulup 1918 yılında İstanbul’da ölen, Muş’un ilk ve son Ermeni milletvekili Keğam Der Garabedyan’ın torunu olarak yazıyorum. Onun bir zamanlar yaşadığı Muş’ta ben de bulundum; şehrimin yaralarını gördüm

Fransa’da yaşayan tanınmış tarihçi Keğam Kevonyan, Muş’un tarihi Kale Mahallesi’nde başlayan yıkımlara karşı bir açık mektup kaleme aldı. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Muş’un ilk ve son Ermeni mebusu olan Keğam Der Garabedyan’ın torunu olan Kevonyan, Türkiye kamuoyuna, “Bugüne kadar yapılan yıkımlar yetmedi mi? Artık tarihi, barındırdığı çeşitlilikle ve kendi bütünselliği içinde kabullenmenin, gelecek nesillerin nazarında sizi adaletli kılacak bir tavır sergilemek için çaba göstermenin zamanı gelmedi mi?”

KEĞAM KEVONYAN

Tarihçi Keğam Kevonyan

Muş’taki eski evlerin yıkıldığını öğrendik. Bu evler, yerlerine yeni binalar ve bir cami inşa edilmek üzere yıkılıyor. Aynı zamanda, tarihin gözümüzün önünden sessizce uzaklaşıp kaybolması, rahatsız edici varlığıyla geleceğe zarar vermemesi için yıkılıyorlar. Tarih, bütün Türkiye’de olduğu gibi, Muş’ta da bulanık ve çok karmaşık. Ermeniler, Türkiye’nin tüm doğu bölgelerinde olduğu gibi, Muş’ta da, çok eski zamanlardan, yaşam haklarının ellerinden alındığı zamanlara kadar yaşadılar. Peki şimdi, birileri, yıkılan evlerin Ermenilere ait olduğunu söylediğinde, bunu kim umursuyor?

Yıkılan evler, Ermenilerin ve Ermeni olmayanların yan yana yaşamış oldukları bir döneme aittir. Yaklaşık yüz yıl önce, Muş Ovası’nda yaşayanların çoğunluğunu, şehir nüfusunun da en azından yarısını Ermeniler oluşturuyordu. 1915’te, Muş’un, yoğun bir Ermeni nüfusu barındıran mahallelerinin yıkılmış olması, oradaki evlerin bugün daha da çok korunması gerektiğine işaret ediyor. O dönemden kalmış, ayakta duran ya da yarı yıkık durumdaki evler, ülkenin tek bir millete ait olduğu yolundaki temelsiz düşünceyi bir kenara bırakarak, vicdanlı gözlerle bakılması gereken geçmişin tanıklarıdır.

Ermeniler tarihin akışının dışına düşmüş değillerdir; tam da bu nedenle, günümüz Türkiyesi Ermenilerin de ülkesidir ve Ermeniler gelecekte onun bileşenlerinden biri olacaktır. Bu satırları bu inançla yazıyorum. Bu satırları, aynı zamanda, 24 Nisan tevkifatından kıl payı kurtulup 1918 yılında İstanbul’da ölen, Muş’un ilk ve son Ermeni milletvekili Keğam Der Garabedyan’ın torunu olarak yazıyorum. Onun bir zamanlar yaşadığı Muş’ta ben de bulundum; şehrimin yaralarını gördüm; Ermenilerin oradaki altı kilisesini, iki şapelini, Apostolik ve Katolik episkoposluklarını ve okullarını aradım. Büyük mezarlıkta gezindim; boş çukurlar, parçalanmış ya da devrilmiş mezar taşları gördüm. Eski evler de gördüm – şimdi yıkılmakta olan o evleri. Şimdi soruyorum: Bugüne kadar yapılan yıkımlar yetmedi mi? Artık tarihi, barındırdığı çeşitlilikle ve kendi bütünselliği içinde kabullenmenin, gelecek nesillerin nazarında sizi adaletli kılacak bir tavır sergilemek için çaba göstermenin zamanı gelmedi mi?

Yıkımı başından beri protesto edenler ve takdire değer bir adım atarak, kamuoyuna yaptıkları bir açıklama ile onlara katılan iki Muş milletvekili sayesinde, inşaat projesi kısa bir süre için durduruldu. Peki, bu karardan önce, alelacele yapılan yıkımlar hakkında ne diyeceğiz? Yıkımların yeniden başlamayacağına nasıl inanabiliriz?

Yetkililerin atabileceği tek doğru adım, mevcut inşaat projesinin yerine yeni bir proje hazırlamak, Muş’un tarihi mahallelerini koruma altına alıp, halen ayakta olan evleri onarmak, yıkık ama ayağa kaldırılabilecek durumda olanları yeniden inşa etmektir. Bunların yanı sıra, Muş’ta bulunan ve –hâlâ yerlerinde duruyorlarsa– koruma altına alınmayı en az evler kadar hak eden, Ermeni milletine ait mezarlıkların, kiliselerin ve diğer gayrimenkullerin ne zaman ve nasıl iade edileceği üzerine de düşünmek, yetkililere itibar kazandıracak bir tavır olacaktır. Bu yalnızca benim değil, birçok insanın görüşü ve güçlü beklentisidir.


14 Ağustos 2013, Paris

(Metin Türkçeye, Ermenice aslından çevrilmiştir.)

İlgili haberleri okumak için tıklayın

Kategoriler

Güncel Diaspora