Mültecilere karşı ‘nefret’ giderek büyüyor

Türkiye'de yaklaşık 210 bin Suriyeli Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından kurulan kamplarda kalırken dışarıda yaşayan yaklaşık 800 bin Suriyelinin durumu daha vahim. Büyük bölümü halen kayıt altında değil ve artan nefret ve ayrımcılık dalgası, bu insanların hayatlarını daha da zorlaştırıyor.

Gaziantep’te Karayılan Mahallesinde çıkan ‘gürültü’ kavgasının ardından 25 Suriyeli polis tarafından mahalleden tahliye edildi.
FOTOĞRAF • KAAN BOZDOĞAN/AA

EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@gmail.com

Suriye’de 2011 yılından beri süren iç savaş, Birleşmiş Milletler’in ‘insani felaket’ olarak tanımladığı büyük bir göç dalgasına sebep oldu. Resmi istatistiklere göre yaklaşık 2,6 milyon Suriyeli evlerini terkederek bölge ülkelerine sığındı. Suriyeli mültecilerin en çok göç ettiği ülkelerin başında artık nüfusunun dörtte biri Suriyelilerden oluşan Lübnan gelirken; 1 milyonun üzerinde Suriyeli mültecinin sığındığı Türkiye, bu sıralamada ikinci sırada. Halen yaklaşık 210 bin Suriyeli Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından kurulan kamplarda kalıyor ve tüm ihtiyaçlarının karşılandığı söyleniyor. Fakat Mazlum-Der’in mültecilerle yaptığı görüşmelere göre, Suriyeliler kampları bir çeşit ‘hapishane gibi’ görüyor.

Kamplar dışında yaşayan yaklaşık 800 bin Suriyelinin durumu ise daha vahim. Büyük bölümü halen kayıt altında değil ve artan nefret ve ayrımcılık dalgası, bu insanların hayatlarını daha da zorlaştırıyor.

Gündelik hayatta tahammülsüzlük

Sosyal medyanın çeşitli mecralarında, İzmir, Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa için ‘Suriyelileri şehrimizde istemiyoruz’ ismiyle açılan sayfalar yoğun katılımcı toplarken, artık bu nefret söylemini sokaklara taşımayı hedefleyen çağrılar yapılıyor. Örneğin, 28 Haziran’da Gaziantep’te yapılması planlanan böyle bir yürüyüşün Ramazan ayının ilk günü olması sebebiyle 6 Temmuz’a ertelendiği açıklandı. Tepkilerin gerekçeleri olarak ise Suriyelilerin bulaştığı adi suçlar, ucuz emek gücü olarak görülmeleri neden oldukları işsizlik ve kira fiyatlarında sebep oldukları artış ileri sürülüyor.

Bu nefret, sadece belirli bir sınıfa ait de değil, toplumun geneline yayılmış durumda. 27 Haziran’da Pegasus Havayolları’nın İstanbul-Hatay uçağında bir hostesin Suriyeli bir çocuğu darp etmeye varan ayrımcı ve aşağılayıcı tavrı, buna son örnek. Hostesin Suriyeli ailenin isteklerini yerine getirmediği ve Türkçe bilmeyen aileye “Arapça bilmek zorunda mıyım?” diye bağırdığı olayın benzerlerinin gündelik hayatta sıkça yaşandığı, sosyal medyadaki anlatılardan biliniyor. Ekşi Sözlük’te açılan ‘Türkiye'de Suriyeli istemiyoruz kampanyası’ başlığı, hızla 38 sayfaya ulaşırken, 2014 kışında görülen grip salgınının ‘Suriye gribi’ olarak anılması ve tekrar baş gösteren çocuk felcinin sebebi olarak Suriyelilerin gösterilmesi de bu anlatıların en yaygın örneklerinden.

Hamiş Suriye Kültür Evi’nden Şenay Özden, bu tepkilerin sebebinin mültecilerin ‘Türklere has toplumsal dokuyu tehdit eden ve kaynaklara rakip olan aykırı unsurlar olarak görülmesi’ olduğunu söylüyor. Suriyeli mültecileri iç politika haline getirilmesinin de bu durumda etkisi olduğunu söyleyen Özden, hükümetin Suriyelileri Sünni kimliğe sıkıştırmaya çalışırken, muhalefetin de Suriyelileri Erdoğan’ın güdümündeki cihatçılar olarak tanımlayıp hedef gösterdiğine dikkat çekiyor.

Çizgi çoktan aşıldı

Galatasaray Üniversitesi’nden Ceren Sözeri’ye göre, Suriyeliler en ufak bir kıvılcımla linç olaylarının hedefi haline geliyorlar. Geçtiğimiz Eylül ayında İstanbul Gazi Mahallesi’ndeki cem evinde kalan ve Şirinevler’de yaşayan Suriyelilere silahlı kişilerce saldırıldı. Mayıs ayında ise Zeytinburnu’nda bir Suriyelinin gasp olayına karıştığı iddiasıyla yaklaşık 2 bin kişi sokağa dökülerek Beştelsiz Mahallesi’ndeki mültecileri linç etmek isterken, Ankara Hacılar mahallesinde Suriyelilere ait bir ev ateşe verildi. Bu olayın ardında Hatay’ın Hassa ilçesinde Suriyelilere saldırılarak, bir kadın başından yaralandı ve Suriyelilere ait bir kamyon yakıldı. Haziran ayında da Adana’da yaklaşık 40 kişi 7 Suriyeli'yi yaralandı.

1 Temmuz gecesi ise Gaziantep’in Karayılan Mahallesi’nde yaşayan 25 Suriyeli, bir çocuğu döner bıçağıyla kovaladıkları iddiasıyla mahalleliler tarafından saldırıya uğradı. Bu toplu saldırıların yanı sıra, Suriyeli kadınlara yönelen taciz ve tecavüz vakaları ve Suriyeli kadınların bir meta gibi satıldığına dair haberler de çok yaygın.

MÜLTECİ-DER İdari Koordinatörü Pırıl Erçoban, Suriyelilere yönelik suçların cezasız kaldığını, hatta tersine, Gaziantep’te yaşanan olayda olduğu gibi, saldırıya uğrayan ve mağdur olan Suriyelilerin toplanıp kampa veya başka bir şehre gönderildiğini söylüyor. Erçoban ayrıca, haksızlığa veya saldırıya uğrayan mültecilerin polise ve savcılığa şikâyet etmekten kaçındığının altını çizerken, mültecilerin polise gitse de kimsenin ilgilenmediği ya da adım atmak için “bana isim,adres getir” gibi taleplerle karşılaştıklarını söylüyor.

Medyanın dili de körüklüyor

Suriyelilere karşı yükselen nefreti körükleyen unsurlardan birisi de medyanın ilgisizliği veya bu olayları ele alırken kullandığı dil. Bu tür haberler, Hrant Dink Vakfı'nın düzenli olarak yayınladığı nefret söylemi raporlarında sıklıkla yer alırken, Ceren Sözeri, bu konularda ikili bir haberleştirme gözlemlediğini söylüyor. Bunlardan ilki, Suriyelilere karşı algıyı etkileme nefreti tetikleme tehlikesi taşıyan ve genelleştirme ve hakaretamiz söylemleri içeren haberler. İkincisi ise Suriyeli genç kadınların Türkiye'de erkeklere satılması gibi haberleri eleştirellikten yoksun, duyarsız bir dille ya da yaşanan şiddetin normal bir durummuş gibi verilmesi.

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları