Piyasalarda Rusya soğuğu

Türk lirasında son günlerde hızlı bir değer kaybı yaşanıyor. Akla ister istemez, geçen sene bu zamanlarda yaşanan benzer sıkıntılar ve akabinde Ocak ayında Merkez Bankası’nın faizleri sert bir şekilde yüzde 10’a çıkarması geliyor. Her ne kadar, dolar kuru her gün yeni bir tarihi zirve yapsa da, durum geçen seneki kadar endişe verici değil.

Geçen yılın ana teması, döviz likiditesinin azalmasıyla dünyada yükselen faiz oranlarına, gelişmekte olan ekonomilerin nasıl ayak uyduracağıydı. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ve ‘kırılgan beşli’ diye tanımlanan, önemli oranda döviz açığı olan ülkelerin döviz kurları değer kaybederken, faizler de artma eğilimindeydi. Genel kanı, Türkiye’nin bu beşlinin en zayıf halkası olduğu yönündeydi.

Tüm bunların üstüne, 17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk soruşturması ve akabindeki siyasi kriz, Türkiye’deki makro ve siyasi risklerin taşınamaz boyutlara ulaşmasına neden oldu. Türk lirası hızla değer kaybederken, Merkez Bankası üzerinde faiz artırması yönünde piyasa baskısı hızla yükseldi. Ocak ayı sonundaki faiz artırımı, TL’nin ateşini söndürürken, bono ve hisse senetlerinde piyasanın durulması, Mart ortalarını buldu. Bunda, Mart seçimleri öncesinde yükselen siyasi belirsizlik etkili olurken, gelişmekte olan ekonomilere yönelik risk iştahının da ancak Mart ayında iyileşmeye başlamasının payı var.

Peki, dolar kuru 2.40’lara doğru çıkarken, durum, neden geçen seneki kadar endişe verici değil? Öncelikle döviz kurundaki artışın stres yaratma nedenine bakalım. Döviz kuru yükseldikçe, yabancı para cinsinden borcu olanların da ödeme gücü düşüyor. Türkiye’de bankaların açık döviz pozisyonu yok denecek kadar az. Hane halkının döviz borcu olmamakla beraber, önemli ölçüde döviz tasarrufu var. Kamunun net dış borcu negatif. Dolayısıyla yük, döviz açığı yüksek özel sektör şirketlerinde. TL değer kaybettikçe, döviz borçları gelirleri içerisinde daha büyük bir yer tutarak, ödeme kabiliyetlerini azaltıyor.

2.51’e dikkat!

Geçen sene, kabaca dolar kurunda bu stres seviyesinin Merkez Bankası’nın faiz artırdığı seviyenin hemen üzerinde olan 2.35 seviyesi olduğunu düşünelim. Döviz cinsinden borcun, geçtiğimiz bir yıl içinde yüzde 5 artığını ve şirketlerin gelirlerinin de kabaca yüzde 12 arttığını göz önünde bulundurursak (Yüzde 9 enflasyon ve yüzde 3 reel GSYH büyümesi), bizi aynı borçluluk oranlarında strese sokacak dolar kurunun 2.51 civarı olacağı anlaşılabilir. Dolayısıyla, gerek Merkez Bankası’nın, gerekse şirketlerin panik yapmasına sebep olacak bir durum, henüz söz konusu değil.

Diğer yandan, genel hatlarıyla global konjonktür, geçen yıla göre Türkiye’yi çok daha destekler durumda. Enerji fiyatlarının hızlı bir şekilde düşmesi, küresel büyümenin hâlâ kırılgan olması ve enflasyonun genel olarak düşük seyretmesi, küresel likiditenin korkulduğu gibi daralmak bir yana, 2015 yılında da artmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Risk, petrol fiyatlarındaki hızlı düşüşün devam etmesi durumunda ortaya çıkan fay hatlarının kırılması. Petrol fiyatları 100’den 70 dolara kayarken, Türk piyasalarında hızlı bir yükseliş yaşandı. Türk lirası da nispeten kuvvetlendi. Nihayetinde, Türkiye’nin enerji açığı yaklaşık 50 milyar dolar ve düşen fiyatlar önemli bir fayda sağlıyor. Büyük resimde, küresel ölçekte petrol fiyatlarının düşmesi, tüketiciye sağlanan bir nevi vergi indirimi ve büyümeyi destekleyecektir.

Ancak, unutulmaması gereken, bu indirimi fonlayanın enerji ihraç eden ülkeler olduğu. Petrol fiyatları önce 70, sonra 60 doların altına inince, Rusya başta olmak üzere petrol ihraç eden ülkelerde önemli sıkıntılar baş göstermeye başlarken, bu ülkelerin borç ödeme kapasiteleri de sorgulanır oldu. 90’ların başında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve 90’ların sonunda Rusya’nın borcunu ödeyemez duruma düşmesinin petrol fiyatlarındaki sert düşüşlerin ertesinde yaşandığını hatırlandığında, bu hiç şaşırtıcı değil.

İyimser senaryo

Şayet, korkulduğu gibi petrol fiyatları 40 dolara doğru düşmeyip 60 dolar civarında kalır ve Avrupa Merkez Bankası, beklenildiği gibi 2015 başında, bilançosunu bono alımlarıyla genişletmeye başlarsa, piyasaların Aralık ayında gördüğü kâbustan uyanması da benzer bir şekilde kolay olacaktır. Rusya dahil, gelişmekte olan ekonomilerde düşen petrol fiyatlarının ciddi bir krize yol açmayacağı senaryoya göre de, Türkiye’nin pozitif olarak ayrışması hâlâ kuvvetle muhtemel.

Düşen petrol ve emtia fiyatları nedeniyle, bilançolarında ciddi bozulma yaşayarak 2015’te ekonomilerinde hızlı bir yavaşlama yaşayacak enerji ihraç eden ülkeler düşünüldüğünde, Türkiye’nin yüzde 3 civarındaki büyüme ve iyileşen makro dengesizlikleriyle göreli cazibesi artıyor.

Kategoriler

Güncel Gündem



Yazar Hakkında