Rohingyaların ve Ezidilerin adalet arayışı sürüyor

Kanada’daki Zoryan Enstitüsü ve Toronto Üniversitesi 29 Temmuz - 11 Ağustos 2018 tarihleri arasında ‘Soykırım ve İnsan Hakları Üniversite Programı’ başlıklı bir çalışma organize etti. Program katılımcılara, insan hakları ve soykırım ilişkisi, soykırımın psikolojik etkileri, soykırımın inkarı, Holokost, Ermeni Soykırımı, Kamboçya, Ruanda, Guatemala soykırımları, Aborijinlere uygulanan soykırımlar, soykırım ve cinsiyet gibi konularda çalışan önde gelen isimlerden ders alma fırsatı tanıdı.

Aralarında gazeteciler, insan hakları savunucuları, akademisyenler, avukatlar, öğretmenlerin olduğu 19 kişilik katılımcı grubu 11 farklı ülkeden geldi. 2002’de açılan program, bugüne kadar 41 ülkeden 500 öğrenci ağırladı. Bu yılki katılımcılar da çalıştıkları alanlarda soykırımın kamuoyunda fazla bilinmeyen yüzlerine ışık tuttular. 25 Ağustos’ta birinci yıldönümü anılan  Rohingya Soykırımı ve 3 Ağustos 2014’te gerçekleşen Ezidi Soykırımı da bu örnekler arasında yer alıyor. Rohingya Soykırımı konusunda çalışan, Bangladeş’te yaşayan John Quinley III ve  Ezidi Soykırımı konusunda çalışan Güley Bor, uluslararası hukuk bağlamında Rohingya Müslümanları ve Ezidilere yönelik soykırımları, hayatta kalanların adalet arayışlarını Agos’a anlattı.

John Quinley III: ‘Rohingya Soykırımı için detaylı bir hazırlık yapıldı’

Kendinizden söz eder misiniz? Rohingya Soykırımı’nı çalışmaya nasıl başladınız?

Tayland’da doğup büyüdüm fakat ailem ABD’li. Bangkok ve Güney Tayland’da yaşadım; ülke içinde yerlerinden edilenlerin Shan eyaletinde bulunan kamplarında bir yıl geçirdim. Mültecilerle uzun yıllardır çalışıyorum. Günümüzde ‘Fortify Rights’ adlı bir kurum için Rohingyalar hakkında insan hakları uzmanı olarak çalışıyorum. 

Rohingyalarla ilgili neler yapıyorsun? ‘Fortify Rights’ın faaliyetleri nedir?John Quinley III

Ben Güney ve Güneydoğu Asya’daki Rohingya topluluklarıyla çalışıyorum. Fortify Rights (FR) Myanmar, Tayland, Malezya gibi ülkelerde çalışıyor. Rohingyalara va başka gruplara karşı insan hakları ihlalleriyle ilgili araştırma ve belgeleme yapıyoruz. Aynı zamanda insan hakları savunucularıyla çalışarak, hak ihlallerine yönelik toplu müdahaleyi güçlendirmeye çalışıyoruz.

Rohingya meselesini özetler misiniz? Günümüzde Rohingyaların durumu nedir?

Rohingyalar çoğu Müslümanlardan oluşan Myanmar’ın Rakhine Eyaleti’nde yaşamış yerli bir etnik grup. Rohingyalar onlarca yıl devlet destekli zulme maruz kaldı. Örneğin, 1982’de Myanmar hükümeti Rohingyaları vatandaşlıktan attı. Son olarak da 25 Ağustos 2017’de Kuzey Rakhine Eyaleti’nde yaşayan yerli Rohingyalara yönelik Myanmar Ordusu’nun yönlendirdiği büyük çaplı bir saldırı başlatıldı. Myanmar askerleri ve sivil uzantıları Rohingya erkekleri, kadınları ve çocukları katletti; yüzlerce köy yerle bir edildi. Sadece birkaç hafta içinde 720 bin Rohingya Bangladeş’e kaçtı. 

BM’nin Araştırma Misyonu 27 Ağustos 2018’de yayınladığı raporda Rakhine Eyaleti’nde Rohingyalara yapılan soykırım nedeniyle Myanmar’ın üst düzey generallerinin yargılanması gerektiğini vurguladı. ‘Fortify Rights’ olarak biz Temmuz ayında detaylı bir rapor yayınladık. Raporda, Myanmar yetkililerinin Rohingya sivillerine yapılacak saldırı için detaylı ve düzenli bir şekilde hazırlık yaptığını açıkladık. Mesela, militanların sistematik olarak yerli Rohingya sivillerinden keskin objeleri toplamaları, Rohingya olmayan sivilleri eğitip silahlandırmaları, onları şiddete hazırlamaları gibi detayları açıkladık. Militanlar 25 Ağustos’tan önce aylar boyunca Rohingya sivillerine yemek ve insani yardımı da kestiler. Rohingyalara karşı toplu katliamlar, tecavüz ve kundaklama saldırıları gerçekleştirildi. Bu yapılanların soykırım olduğuna dair benim şüphem yok. Bu kasıtlı faaliyetler Birleşmiş Milletler’in soykırım veya başka insanlık suçlarına “hazırlık eylemleri” tanımına uygun. Bu şiddet ve vahşeti belgeleyen sadece biz değiliz. Rohingyalar da özellikle kamplardaki vahşeti fotoğraf ve video kaydına alarak kendileri belgelediler. 

25 Ağustos’ta Rohingya Soykırımı’nın yıldönümünde eylemler yapıldı. Bunlardan söz eder misiniz?

Binlerce Rohingya 25 Ağustos’ta Cox Bazar’daki kamplarda barışçıl eylem yapmak için toplandı. Kadın, erkek, çocuk; hepsi adalet için biraradaydı. Rohingyalar uluslararası toplumu harekete geçirme konusunda hep çok aktifti. Bangladeş’teki Rohingya kamplarını ziyaret ettim, durum korkunç. Konuştuğum insanlar eve dönmek istemiyor. Güvenli olacağına inanmıyorlar, ve böyle düşünmeleri için ciddi temelleri var.

 


Güley Bor: ‘Ezidiler kendilerine yapılanları belgelediler’ 

Kendinizden söz eder misiniz? Ezidi Soykırımı konusuyla yolunuz nasıl kesişti?

İzmir’de doğdum. 2013’te Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Bir süre avukat olarak çalışıp, ardından yüksek lisans için Harvard Üniversitesi’ne gittim. Oradayken yapmak istediğim alana yöneldim: toplumsal cinsiyet ve insan hakları. Bu konularda daha önce gönüllü çalışmalarım olsa da profesyonel olarak yönelmemiştim. Harvard’taki tez danışmanım özellikle Bosna ve Ruanda’da soykırım tecavüzü alanında çalışmış bir uzman. Bu da beni çatışma bağlantılı cinsel şiddet çalışmaya yöneltti. Daha sonra Harvard’dan burs alarak Irak Kürdistanı’ndaki Duhok şehrinde bir STK ile çalışmaya gittim. 2017’de Yazda adlı STK ile soykırımı belgeleme projesinin koordinatörü olarak çalışmaya böylece başlamış oldum.

Güley Bor. Fotoğraf: Berge ArabianYazda ile ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

Dokuz aydır sahada çalışıyordum. Delil toplama faaliyeti çerçevesinde iki ana yolumuz vardı: Biri hayatta kalanların beyanlarının alınması. Bunlar büyük ölçüde esaretten kurtulan kadınlar oluyor. İkincisi de toplu mezarların, yıkılan dini veya kültürel anıtların belgelenmesiydi. 3 Ağustos 2018’de, Ezidi Soykırımı’nın 4. yıldönümünde belgelediğimiz toplu mezarlar hakkında rapor çıkardık. Bununla ilgili ilk raporumuz 2016’nın Ocak ayına ait. Orada tespit edilmiş 19 toplu mezar belgelenmişti. İkincisinde ise 21 toplu mezar belgeledik. Yani Ezidilere ait toplam 40 toplu mezar biliyoruz. Bu tespit edilen mezarlardan sadece üçü açılmıştı; birçoğunda mezarları korumak için çit bile yoktu. 

Soykırımı belgeleme projemizin iki temel amacı var: birincisi hukuki olarak boşluğu doldurmak. Uzun zaman bu konuda çalışan resmi herhangi bir organ yoktu. O yüzden çok önemliydi. Sonrasında bazı taraflar konuya dahil oldu. 20 Ağustos itibariyle BM’nin bir ekibi sahada delil toplamak üzere çalışmaya başladı. Onların olması rahatlatıcı tabii. Hayatta kalanların birçoğu üçüncü ülkelere gidiyor. Onlar gitmeden delilleri toplamayı amaçladık. İkincisi de elbette savunuculuk; bu konuda hukuki adım atılması için teşvik sağlamak.

Duhok’ta ülke içinde yerlerinden edilmiş insanlar için kamplar var. Ezidi Soykırımı’ndan hayatta kalanlardan 400 bin kişi var. Onların köylerine dönmesi için o köylerde bulunan toplu mezarların açılması, onların Ezidi ritüellerine göre defnedilmesini sağlamak gerekiyor.  

Yazda olarak bir de arşivleme çalışması yapıyoruz. Ezidi Soykırımı’yla ilgili tanıklıkları toplayıp arşivliyoruz. Böylece toplumsal hafıza oluşturup, bu konuda çalışan insanların sağlıklı bilgilere kolayca ulaşmasını sağlayabiliriz. Ezidiler kendilerini 74 Soykırımdan (74 Ferman) kurtulmuş bir toplum olarak adlandırıyorlar. Bunların hiçbiri hatırlanmıyor. Bu yüzden Ezidiler için 2014 Soykırımının unutulmaması, belgelenmesi ve arşivlenmesi çok önemli.

Rohingya ve başka örneklerde gördüğümüz gibi Ezidi Soykırımı da kendileri tarafından belgelenmiş bir soykırımdır diyebilir miyiz?

Evet, Rohingya örneğinde olduğu gibi Ezidiler de soykırımı belgelemişler. Teknoloji çağındayız, bunların belgelenmesi artık çok kolay. IŞİD üyelerinin sosyal medya hesaplarından paylaştıkları videolardan dahi Ezidi Soykırımı’na dair deliller elde etmek mümkün. Açık bir şekilde paylaşılmış zaten; bunları da topluyoruz. Bazen hayatta kalanlardan biri gelip esarette olduğu dönemde kendi telefonuyla çektiği fotoğrafları bize getiriyor. Bunların hepsini ileride mahkemeye sunulabilecek şekilde kayıt altına alıyoruz. 

Hukuki açıdan neler yapılmalı? Faillerin yargılanması, Ezidi halkının adalete kavuşması yolunda ne tür hukuki açıklar var?

Her zaman için Ezidi toplumunun talebi, bunu yapanların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICC- The International Criminal Code) yargılanmasıydı. Bu mahkemenin kuruluş amacı zaten insanlığa karşı işlenmiş bu tür suçların, soykırımların yargılanmasıydı. Fakat ICC’nin yargı yetkisi kısıtlı. İlk önce ICC’nin davalara bakabilmesi için suçun işlendiği ülkenin Roma Antlaşması’na taraf olması lazım. Irak taraf değil. İkinci bir seçenek var. Irak ICC’ye başvurup “benim topraklarımda işlenen bu suçlarla ilgili yargılama yap” diyebilir. Ne yazık ki Irak bunu da yapmıyor. Üçüncüsü ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir karar alıp ICC’nin Irak’taki suçları yargılamasını sağlayabilir. Irak için bu henüz denenmedi. Geriye kalan tek seçenek, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Antlaşması’na taraf olan ülkelerin vatandaşlarını yargılaması. Yani yabancı askerleri. Fakat Suriye ve Irak vatandaşlarını yargılayamaz. 

Ulusal düzeyde yargılama süreci nasıl oluyor?

Burada da şöyle bir sorunumuz var. 2014’te soykırım gerçekleştiği zaman Şengal tartışmalı bir bölgeydi. O esnada bölge Peşmergelerin kontrolü altındaydı. Fakat 2017’den beri Peşmerge çekildi. Şengal artık Irak kontrolü altında. Ezidi toplumunun büyük çoğunluğu Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) yaşıyor. Böylece toplu mezarlar Irak kontrolü altında, tanıklar ve hayatta kalanlar ise IKBY kontrolü altında yaşıyor. Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’nin kendisine ait yargısı ve meclisi var. 25 Eylül 2017 bağımsızlık referandumundan sonra IKBY ve Bağdat yönetimi arasında artan gerginlik Ezidilerin zararına oldu. Ondan önce toplu mezarların açılması için ortak komisyon kurulmuştu. Referandum sonrası bu komisyon çalışmaz hale geldi zira diplomatik ilişkiler kötü durumda. O zaman Irak ve IKBY’de ayrı yargı süreçleri başlayabilir. Fakat burada da başka bir sorunla karşı karşıyayız: Ne Irak ne Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi kanunlarında soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar tanımlanmış. 2015 Antiterörizm Kanunu var. Ezidi Soykırımı’nı baz alırsak en önemli açık ise bu kanunda soykırım tecavüzü, cinsel şiddete dair hiçbir şey yok. Antiterörizm Kanunu barış zamanında yapılan saldırılar için yapılmış bir yasa. Böyle bir çatışmayı kapsayabilecek güçlü bir kanun değil. O yüzden bu kanun altında yapılan yargılamalar son derece yetersiz. Bu nedenle adalet konusunda Ezidilerde büyük bir umutsuzluk var.

Ezidi Soykırımı esnasında esir alınıp, daha sonra kurtulan kadınların Ezidi toplumuna kabul süreci nasıl ilerledi?

Yaklaşık 6 bin kadın ve kız çocuğu esaret altına alındı. Bu kadınların 3 bininin hâlâ esarette olduğu düşünülüyor. Bu kadınlar önce köle pazarlarında satılığa çıkarıldı. Bu kadınlardan geri dönenlerin kabulu zor oldu zira Ezidiler evliliklerini kendi aralarında, hatta kendi kastlarında gerçekleştiriyorlar ve bu konuda çok katılar. Ve tecavüz dahi olsa Ezidi kadınlarını dinden çıkarmak için yeterliydi. Fakat pek çok kadın kaçırıldığı için bu toplum için de büyük bir şok oldu. Ezidilik sözlü geleneklerle geçen bir din. Böyle olunca bu geleneklerin değişebileceğine karar verildi. 2015 yılında Ezidilerin dini lideri Baba Şeyh dini beyan yayınlayıp esaret altındaki kadınların hâlâ Ezidi olduğunu, onlar için yeniden vaftiz töreni düzenleneceğini açıkladı. Böylece hayatta kalan kadınlar için Laleş’te tören düzenlendi. Kadınlar için bu çok önemliydi çünkü başta kadınların başında asılı kalan “leke” yok oldu.



Yazar Hakkında