Medeni adam ile vahşi arasındaki savaş

Geçen ay San Francisco otobüslerine giydirilen İslamofobik reklam bugünlerde New York metrosunda görülüyor. Bu reklamın içeriğini kaba bir ırkçılık olarak niteleyen Columbia Üniversitesi Hagop Kevorkian Profesörü Hamid Dabaşi şu saptamayı yapıyor: 'Medeniyet çatışması” tezi, New York metrosunda sergilenen bu cahil soytarılığın, Harvard Üniversitesi profesörü versiyonudur.'

Hamid Dabaşi*

24 Eylül 2012 Pazartesi’den itibaren, tüm dünyadan devlet başkanları, BM Genel Kurulu’nın yıllık toplantısı için New York’a doluşmaya başladılar. New Yorklular ve dışarıda gelen konukları, ilginç reklam manzaralarına şahitlik ediyorlar. Reklamda, “Medeni adam ile vahşi arasındaki herhangi bir savaşta, medeni adamı destekle. İsrail’i destekle, Cihad’ı yenilgiye uğrat” ifadeleri yer alıyor. 

Bu reklam ilk olarak, geçen ay San Francisco’daki otobüslere konmuştu ve şimdi de New York metrosunda yerini alıyor. CNN’e göre, “New York Büyükşehir Ulaşım Yetkili Makamı, ilk başta bu reklamı koymayı reddetti, fakat Yetkili Makam’ın kararı, geçtiğimiz ay, bir federal hakimin, bu reklamın, Birinci Yasa Değişikliği’nce ifade hakkı olduğuna karar vermesiyle reklamı kabul ettiler.”

“Amerika Özgürlük Savunma İnisiyatifi” isimli bir organizasyon, bu reklamı hazırladı ve “Yetkili Makam, reklamı koymayı reddetikten sonra, bir yıldan beri, bu mesajı New York metro sistemine yerleştirmek için mücadele ediyordu.”

Washington Post’a göre, “11 Eylül saldırısının gerçekleştiği yere yakın bir İslam merkezi kurulmasına karşı kampanya başlatan muhafazakar bir blog yazarı, 10 metro istasyonuna reklamı yerleştirmek için açtığı davayı kazandı. Pamela Geller adlı blogger, Perşembe günü, ülkenin başkenti Washington’ın ulaşım sistemine de reklamı yerleştirebilmek için dava açtığını söyledi. Yetkililer, İslam karşıtı film sebebiyle Orta Doğu’da kabaran öfkeden sonra, bu reklamı koymayı reddetmişlerdi.”

Son birkaç gündür, reklamın haberleri medyada yer almaya başladığından beri fotoğraflar, birçok Amerikalının kesinlikle bariz olan ırkçılıklarını ortaya sermesiyle internette yer almaya başladı. Bu arada, en cesur New Yorklular da, Pazartesi günü reklamı protesto etmek için #MySubwayAd etiketiyle bir Twitter kampanyası başlattılar.

Bir reklam ne içerir?

Bu reklamın iki önemli özelliği, aracısız ve hoyrat ırkçılığını gerçekten gizleyebilen etki alanı geniş imalar içeriyor. Bu yüzden, bu reklamın şu özelliklerini çözümlememiz gerekiyor: bir, reklamın hedef kitlesi tam olarak kim ve iki, bu seçkin kabalık ne anlama gelyor?

BM Genel Kurulu’yla aynı zamana denk gelmesi, öncelikle global bir kitleye hitap etme amacı taşıdığı izlenimi yaratabilir. Dudak uçuklatan kabalığı da, aşırı bir fanatiğin işi olarak görülmesine sebep olabilir. Bu iki yorum da, daha derin bir analize muhtaç.

Zamanlamanın gerçekten küresel bir etkiyi hedeflediği söylenebilirse de, BM delegelerinin genellikle New York’ta otobüs ve metro kullanmadıkları ve motorlu New York polisinin eskortluğunda, şoförlerinin kullandığı limuzinleriyle seyahat ettikleri gerçeği, reklamın esas hedef kitlesinin yerli halk ve ona ek olarak küresel çevre olduğunu gösteriyor.

Wastington DC’de yayınlanması isteğini de aynı şekilde, elçilikleri hedefleme olarak yorumlamak mümkün, fakat San Francisco’daki ilk kampanya da düşünülürse, reklamın ilk hedefinin yerel kamuoyu olduğu neredeyse kesin. Zaten yerli ve uluslararası kitleleri hedeflemek, birbirlerini dışlayan amaçlar değil, hatta aslında birbirlerinin tamamlayıcıları. Fakat bu reklamın dış politika mesajları hesaba katıldığında, yerli kitleye odaklandığı görmezden gelinmemeli.

Yerli hedef kitleler

Bu reklamın esas olarak yerel kullanım için üretildiği gerçeğinin bir kanıtı da, “medeni adam” ile “vahşi” benzetmesi. Bu iki terim, doğrudan, beyaz, kendini üstün gören, Avrupalı koloni yerleşimcileri tarafından, kendilerini ve yerli Amerikalıları tanımlamak için kullanılıyordu. Her fırsatta söylediğim gibi, kendini üstün gören beyazların ırkçılıklarının görsel benzetmeleri ve etkin vokabülerleri çok kısıtlı ve bunları, kaygılarının hedefindekilere karşı kusmaya devam ediyorlar. “Medeni adam”, beyaz Avrupalı erkekti (ve hâlâ öyle) ve “vahşi” ise yerli Amerikalıydı. “Vahşi” kavramı, Amerikan tarihi boyunca, beyaz ‘üstünler’in tüm kaygılarının hedefleri olan Afrikalı Amerikalıları, Latin Amerikalıları ve şu anda Müslüman Amerikalıları içine alacak şekilde giderek genişledi ve dönüştü.

Tüm ırkçı meseller gibi bu reklamda da, çok eski ırkçı kinayelere yer veriliyor. Kısacık bir cümlede iki kere yer alan “medeni adam” ifadesi, ırkçı soyağacının kökünün, erken Amerikan tarihine kadar uzandığını gösteriyor ve bu ifadenin bir kadın tarafından kullanılması, ifadenin ırkçı zalimlerin ortak bilincinde yaşı ve cinsiyeti aşan büyük bir yer tuttuğunu göstermesi açısından kesinlikle çok yerinde bir örnek!

Bu yüzden, reklamın hedefi esasen, çokkültürlülüğe, eski ve yeni göçmenlere ve Amerikan toplumundaki büyük demografik değişimlere karşı olan yerliler. İşte kurgusal beyaz adam için kaygılarını derinden besleyen gerçekler ve beyaz üstüncülüğün sınırlı bilgisi burada devreye giriyor.  

  

Açıkçası aynı kaygılar, sadece on yıl kadar önce, Gellar’ın şu anda fevkalade kabalaştırdığı Samuel Huntington’ın “medeniyetler çatışması” tezini ortaya çıkarmıştı. Uluslararası Sosyoloji Dergisi’nde yayınlanan “medeniyetler çatışması” tezi eleştirimde, 1990’ler boyunca, ABD’de yükselen medeniyetçi düşüncenin, nasıl küreselden çok yerele odaklandığını detaylıca anlatmıştım. 2001 yılında ortaya koyduğum bu tez, dört yıl sonra, Samuel Huntington’ın “Biz Kimiz? Amerika’nın Ulusal Kimlik Arayışı” kitabını yayınlamasıyla doğrulanmıştı. 

“Medeniyet çatışması” tezi, New York metrosunda sergilenen bu cahil soytarılığın, Harvard Üniversitesi profesörü versiyonudur. Özdeş ırkçılığın iki farklı tonu, birisi gösterişli ve dikkatli, diğeri kaba ve yalın… Her ikisi de, kurgusal beyaz adamı, Amerikan tarihinin ve siyasi kültürünün merkezine koyarak, beyaz olmayan yerli Amerikalılar, Afrikalı Amerikalıları ve yeni göçmenleri hedef alıyor.

Bir bakıma bu reklam, dönemsel olarak beyaz üstünlükçülerin nefretinin nesnesi haline gelmiş yerli Amerikalıların, Afrikalı Amerikalıların, Latin Amerikalıların ve diğerlerinin arasına Müslümanların da katıldığına dair bir onur nişanesi. Müslümanlar sonunda Amerika’ya ulaştılar!

Bu bağlamda, Geller’in kamuya açık dile getirdiği patolojik ifade, Mitt Romney’nin Amerika’nın yarısını açıkça tembel beleşçiler diye aşağıladığı ve yok saydığı meşhur ses kaydının özdeşidir. Romney ve Geller sadece söylediklerini ihtiyatlı bir dille söyleyecek kadar zeki değiller. Aslında Romney, sonradan ‘yüzde 47’ ifadesini aklama girişiminde bulunurken, sadece konuştuğu gibi seçkin bir dille ifade edemedi kendini. Romney, çok yalın ifadeler kullanan, kötü eğitim görmüş ve kaba bir zengin, aynı Geller gibi. Bu kaba, ırkçı, sınıf bilincine ulaşmış, üstünlükçü iki insan, hastalıklı ifadelerini, bir Harvardlı profesörün yaptığı gibi gizleyemiyor. 

Esası gizleyen detay

Bu reklamın ilkiyle doğrudan bağlı olan en çok göze çarpan diğer özelliği, hayret verici kabalığı. Doğrusu bu kabalık, gayriihtiyari Siyonizm’i taklit ediyor, diğer insanların evlerini çalıyor! Cinayeti tahrik eden, etnik temizliği destekleyen ve Avrupa’da büyük bir katliam gerçekleştiren Anders Breivik’e ilham veren kaba Siyonizm’le işbirliği yapan bu reklam, genelde Calvin Klein iç çamaşırları veya “Centilmenler kulüpleri” gibi reklamların yer aldığı alanda, Amerikan Siyonizmi’nin önemli bir markası olarak görücüye çıkıyor. 

Bu nedenle, Siyonist amaçları reklamlaştırılararak, şu anda doğrudan ait olduğu hoyrat tüketimin görsel düzeni içinde yerini alıyor. Bu zihniyet, Filistin’deki etnik temizliğiyle Amerikan militarizmini tanımlayan tüketim fetişizmini birleştiren ileri boyuttaki Siyonizm’i taklit etmekte çok başarılı.

Siyonizm’in metalaşmış gizemli havasını, bu aldatmayı anlamak için, muhteşem Fransız göstergebilimci Roland Barthes’ın (1915-1980), Elia Kazan’ın Rıhtımlar Üzerinde (1954) filmi eleştirisindeki harika öngörüsüne hızlıca başvurmamız gerekiyor. Mitolojiler [ç.n.Türkçeye “Çağdaş Söylenler” ismiyle, elbette Tahsin Yücel tarafından çevrilmiştir] kitabındaki en ufuk açıcı denemelerinden biri olan “Sevimli Bir İşçi”de, Barthes, bir tür “gerçek aşısı”nda bahseder. Bu kavramla, Elia Kazan’ın filminde, nasıl “küçük bir gangster topluluğunun, tüm işçileri sembolize ettiğini, bu küçük derdin, hafif ve çirkin bir yara olarak saptandığını ve açıklandığını, gerçek derdin gözden kaçırıldığını, hatta adının bir türlü konmadığını ve bir büyü gibi kovulduğunu” açıklar.

Bu, tam olarak şu anda gördüğümüz şey. Reklamın bu kesif kabalığı, bir karikatüre dönüşüyor ve bizi, Harvardlı siyaset bilimcinin teorileştirdiği “medeniyetler çatışması”ndan güvenli bir biçimde uzaklaştırılıyor. Aynı şekilde, dikkatleri Amerikan emperyalizminin ana çekirdeğinden de kaçırıyor. Bu sayede, “bu küçük dert, hafif ve çirkin bir yara olarak saptanıyor” ve gerçek sorun, yani bütün Amerikan dış politikası, askeri akademilerinde verilen derslerde Müslümanların şeytanlaştırılması, Müslüman “vahşiler”e işkence ederek, Kuran’ın tuvalete atılması ve üzerine sifon çekilmesi, Pakistan veya Afganistan’daki masum insanlara yapılan hava saldırıları ve Başkan Obama tarafından tekrar tekrar dile getirilen İsrail’e koşulsuz destek, “gözden kaçılıyor”, hatta sorunun “adı bile konmuyor” ve sorun “bir büyü gibi kovuluyor.”

Bu yüzden, eğer bu reklam yüzünden sinirlendiyseniz, nefret ettiyseniz ve öfkelendiyseniz, dikkat edin, tuzağa düşürülüyorsunuz ve bu tuzak, sadece San Francisco otobüslerinde veya New York metrosunda değil. Bu reklam, esası gösteren bir istisna değil, esası gizleyen bir detaydır.

Bu ırkçı İslamofobik reklama, Müslümanların tepkisi ne olmalı konusuna gelince, şu anda böyle bir tepkiyi okumaktasınız. Vurmadan, bağırmadan, duvarlara tırmanmadan, herhangi bir bayrağı yakmadan, şiddete bulaşmadan, cinayetleri kışkırtarak, kendi yolsuzluğunu örtbas etmeye çalışan Pakistanlı bir politikacının herhangi bir yolsuzluğuna prim tanımadan… Kaba bir düzene, sadece yumuşak bir teorik yumrukla… Sizi terörize ederek sessizliğe gömmek istiyorlar, geriye dönün ve kabalıklarını yüzlerine vurun. Hepsi bu kadar, sıradaki kötülük gelsin…

-İngilizceden kısaltarak çeviren Sevag Beşiktaşlıyan. Yazının orijinali için:

http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2012/09/201292464012781613.html

* Dabaşi, Columbia Üniversitesi İran Çalışmaları ve Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde Hagop Kevorkian profesörü. Dabaşi’nin son kitabı, 2012’de yayınlanan The Arab Spring: The End of Postcolonialism, Türkçedeki kitapları ise, Filistin Sineması: Bir Ulusun Hayalleri, İran: Ketlenmiş Halk, İslam’da Otorite ve İran Sineması

 

Bu hafta...
2. Hafta
1. Hafta