25 Kasım'da gözaltı ve şiddet dalgası: Neler yaşandı?

25 Kasım’da Tünel’de engellenen eylemde gözaltına alınan ve günlerdir geri gönderme merkezinde tutulan Azerbaycanlı Saida ve İtalyan Dalila için sınırdışı kararı verildi. Süreci takip eden ve kadınların avukatlarından olan, Mor Dayanışma Kadın Derneği’nden Avukat Sezen Ezer, son durumu Agos’a anlattı. (Yeni Gelişme: 25 Kasım Platformu'ndan yapılan açıklamaya göre iki kadın, yapılan itirazlar üzerine 2 Aralık'ta serbest bırakıldı)

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için, her yıl olduğu gibi bu yıl da 25 Kasım’da Taksim Tünel Meydanı’nda toplanma çağrısı yapıldı. Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklanan eylemde 200’e yakın kadın gözaltına alınırken, iki kişi için sınırdışı kararı verildi.

25 Kasım Kadın Platformu, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için eylem çağrısında bulundu. Eylemden saatler önce Tünel Meydanı’na girişler polis barikatlarıyla engellendi, İstiklal Caddesi ve civardaki sokaklar kapatıldı, alana çok sayıda polis ekipleri sevk edildi. Engellere rağmen, başta Sofyalı Sokak ve Karaköy olmak üzere çeşitli noktalarda bir araya gelebilen ve açıklama yapan kadınlara güvenlik güçleri tarafından şiddet uygulandı, 216 kadın gözaltına alındı. 

25 Kasım’da Tünel’de engellenen eylemde gözaltına alınan ve günlerdir geri gönderme merkezinde tutulan Azerbaycanlı Saida ve İtalyan Dalila için sınırdışı kararı verildi. Süreci takip eden ve kadınların avukatlarından olan, Mor Dayanışma Kadın Derneği’nden Avukat Sezen Ezer, son durumu Agos’a anlattı.

25 Kasım’da Taksim Tünel’de düzenlenen eylemde gözaltına alınan kadınlar serbest bırakılırken, yabancı uyruklu iki kadın geri gönderme merkezinde tutulmaya devam ediyor. Avukat Sezen Ezer, bu kararın hukuksuz olduğunu belirtiyor: “İki kadın arkadaşımız 25 Kasım’da gözaltına alındı. Diğer kadınlar serbest bırakıldı ancak ikisi hâlâ geri gönderme merkezinde tutuluyor. İki kadından birinin oturum izni, diğerinin de geçerli vizesi var, yani ülkede kalma durumları yasal. Verilen bu karar hukuksuz. Anayasal hak olan bu tür talep ve eylemler, kadına yönelik erkek şiddetine karşı çıkmak suç değildir.”

‘Merkezde psikolojik şiddete maruz kalıyorlar’

Katıldıkları eylemlerden dolayı yabancı yurttaşları sınırdışı etme kararının benzeri İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini protesto etmek için yapılan gösteride yaşanmıştı. Bunu hatırlatan Ezer, geri gönderme merkezinde tutulan kadınlara ‘gönüllü dönüş’ belgesi imzalatmaya çalışıldığını vurguluyor: “Ne yazık ki son zamanlarda bu örnekleri gördük. Özellikle İstanbul Sözleşmesi eylemlerine katılan İranlı kadınların da aynı uygulamayla karşılaştıklarına şahitlik etmiştik. İki kadın tutuldukları geri gönderme merkezinde psikolojik şiddete maruz kalıyor. Oradaki memurlar, kadınların kendi istekleriyle sınırdışı kararını imzalayıp gitmezlerse aylarca orada kalacakları yönünde tehditler savuruyorlar.”

‘Dava sürdükçe sınırdışı edemezler’

Azerbaycan ve İtalya vatandaşı kadınların sınırdışı edilmeleri kararına karşı yürütmeyi durdurma davası açmaya hazırlanan avukatlar, dava devam ederken kadınların geri gönderme merkezinden serbest bırakılmaları için Sulh Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulundu: “Biz kadınların tutulmalarına karşı Sulh Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunduk. İdari gözetim kararı çıktı ve bu altı ay sürebiliyor. O esnada merkezde tutulmamaları ve serbest bırakılmaları için başvurduk. Cuma gününe kadar kararın çıkması bekleniyor. Sınırdışı kararına karşı da yürütmeyi durdurma talepli dava açmaya hazırlanıyoruz. Dava sürdüğü sürece sınırdışı edemiyorlar. O sebeple bu Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararını bekleyeceğiz.”

İkamet izni iptal edildi

Bu haberin hazırlandığı 30 Kasım Çarşamba günü kadınların avukatlarından Sezen Ezer, ikamet izni olan kadının ikametini iptal ettiklerini paylaştı. Kadınlar geri gönderme merkezinde tutulmaya devam ediyor. Birinci derece akrabaları ve avukatları hariç ziyaretçi kabul edilmiyor ve gün içinde merkezin sabit telefonundan bir veya iki kez konuşmalarına izin veriliyor. Ezer, “Sabah ziyaret ettik. Durumları iyi, kararı bekliyoruz. Sulh Ceza’nın kararına göre belirlenir. Aynı zamanda biz kadınlar bu süreçte dayanışma ve mücadeleyi büyütmeye devam ediyoruz” diye ekledi.

Not: 25 Kasım Platformu son yaptığı açıklamada “25 Kasım’da gözaltına alınan ve haklarında sınır dışı kararı verilen iki arkadaşımız için yapılan itiraz kabul oldu. Ve arkadaşlarımız serbest bırakılacak. Onları almaya gidiyoruz Dayanışmamız sınırları aşıyor! Yaşasın kadın dayanışması!.” dedi. 

Polis şiddetinin mağdurları anlattı

25 Kasım’daki eylem esnasında gözaltına alınan kadınlardan Meltem Oral ile G. A., yaşadıkları polis şiddetini Agos’a anlattılar.

Meltem Oral: ‘Sokakta olmaktan başka bir seçenek yok’

"Kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet bizzat siyasi iktidar ve devlet eliyle teşvik ediliyor. Şiddet faillerine yönelik cezasızlık da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek de şiddetin, tacizin, tecavüzün, istismarın bu kadar yoğun olduğu bir yerde bunları önleyecek hiçbir politika geliştirilmemesi de failleri koruyarak şiddetin önünü açıyor. Otoriter rejimlerin olduğu veya sağın yükseldiği birçok yerde kadınların, lubunyaların kazanılmış haklarını tırpanlamaya çalışmak merkezi bir politika haline geldi. Türkiye’de de son dönemde gündeme getirilen aile yasası aslında makbul kadın anlayışının ve LGBTİ+ nefretinin meşrulaştırılması yasası. Savaşın, militarizmin, göçmen düşmanlığının baskın olduğu atmosferde şiddetin ve nefretin farklı biçimleriyle günlük olarak yüz yüze geliyoruz. Tüm bunları değiştirebilmek için mücadele etmekten, sokakta olmaktan başka bir seçenek yok.

Sanki kadınlara karşı savaş var da 25 Kasım’da da seferberlik ilan edilmiş gibiydi. Beyoğlu ve çevresinde öğlen saatlerinden itibaren sokaklar barikatlarla kapatıldı, her sokak başına polis yığınağı yapıldı, metro-füniküler kapatıldı, İstiklal Caddesi boşaltıldı, resmen sokakta gezen insanları çıkardılar, dükkânlar kapatıldı, koca bir semt adeta ablukaya alındı. Ne için? Kadına yönelik şiddete karşı bir araya gelmek istediğimiz için. Herhangi bir konuda gösteri ve yürüyüş hakkı zaten uzun süredir gasp ediliyor. Ancak o gün sadece sokakta sigara içen kadınları bile gözaltına alacak kadar gözleri dönmüştü. Bu arada aslında izin verilen gösteri ve yürüyüşler var. Birçok ilde aile yürüyüşü adı altında nefret mitingleri düzenlenmesinde, bu mitinglerde LGBTİ+’ların temel hak ve özgürlüklerinin hedef haline getirilmesinde bir sorun görülmüyor. Aynı devlet 25 Kasım eylemini ‘başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasının tehlikeye düşebileceği’ bahanesiyle yasakladı. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde polisler kadınların bacağını kırdılar, tekmelediler, dizleriyle boyna bastırarak nefessiz bırakmaya çalıştılar. Erkek ve devlet şiddeti birlikteliğinin somutlaşmış haliydi. Buna rağmen birçok noktada kadınların bir araya gelmesini, yürüyüş yapmasını, sloganlarını haykırmasını engelleyemediler. Kadınlar susmadı, korkmadı, itaat etmedi.

Çağrının yapıldığı Tünel’e doğru gitmek ve diğer kadınlarla bir araya gelerek eylemi başlatmak üzere pankartımızı açtığımız anda polis ablukasına alındık. Basın sert bir şekilde yanımızdan uzaklaştırıldı ve görüntü alması engellendi. Bir uyarı yapılmadan gözaltına alındık.

Ters kelepçeyle gözaltına alındık. Bacağı iki yerden kırılan kadınlar varken bazen bahsetmekten imtina ediyorum ama aslında ters kelepçe uygulamasının doğallaştırılmasına da izin vermemek lazım. Farklı gözaltı otobüslerinde ters kelepçeye itiraz edildiğinde polisler hep bir ağızdan aynı ezberi söyledi: Kelepçenin tersi düzü olmaz. Halbuki ters kelepçe işkence ve bu şekilde rutin bir prosedürmüş gibi kabul edilmesini sağlamaya çalışıyorlar. Yaklaşık 10 saat boyunca otobüslerde ters kelepçeyle tutulduk, kelepçesi çok sıkı olan arkadaşlarımızın, tuvalete gitmek isteyenlerin, susayanların talepleri ve ihtiyaçları görmezden gelindi. Tüm bu uygulamalara karşı suç duyurusunda bulunacağız. O gün şiddete maruz bırakılan, şiddete tanık olan herkesin doldurabileceği bir form hazırladık. Bu tanıklıkların toparlanması sorumluların tespit edilip yargılanabilmesi için önemli."

G. A.: ‘Sürüklendik, tekmelendik, hakarete uğradık’

"Türkiye’de son yıllarda kadınlara ve LGBT+’lara karşı sistematik ve örgütlü bir şiddet var ve bu şiddet cezasız kalınıyor, cezasız kaldıkça da dozu arttırılıyor, normalleştiriliyor. Yoksulluk her geçen gün derinleşiyor, ülke adım adım savaşa gidiyor, Rojava bombalanıyor, mültecilere karşı ciddi bir nefret politikası yürütülüyor, sokak hayvanları işkenceyle öldürülüyor. 25 Kasım şiddete, nefret politikalarına, sömürüye, savaşa karşı sokaklarda sesimizi yükseltmemiz için önemli.

Tünel Meydan’ında yapılacak olan buluşma için Şişli’den Karaköy’e kadar her yeri polis bariyerleriyle kapatmışlar, İstiklal Caddesi’ne giriş çıkışları kapatmışlar, adeta İstiklal’i bir hapishaneye çevirmişlerdi. Osmanbey’de metrodan inip Taksim’e doğru yürürken koca bir hapishanenin içinde yaşıyoruz ve bu hapishaneden çıkmak için her gün yeni bir tünel kazıyoruz diye düşünmüştüm.

Biz Tünel’de buluşup İstiklal Caddesi’nde yürüyemedik ama Tünel’den Haliç’e kadar her yeri eylem alanına çevirdik. Tek başıma yürümeye başladığım yolda adım adım kadınlarla buluşup çoğaldık ve bütün engellemelere rağmen bir aradaydık, birbirimize tutunduk ve sesimizi yükselttik. Zaten bizim sadece yürümemizi engellemek için bütün şehri kapatmamışlardı, amaç bizim bir arada olmamızı engellemekti. Her sene bu buluşmayı engellemek için devletin bütün olanaklarını kullanıyorlar, bu yıl şiddetin dozunu arttırdılar ancak seneye yine gideceğiz. 216 kişi gözaltına alındı, bu çok ciddi bir rakam, adeta bir fişleme operasyonuydu yaptıkları.

Haliç’te gözaltına alındım. Bir anda etrafımız çevik kuvvet tarafından sarıldı ve hiçbir uyarı yapılmadan 11 kişi gözaltına alındık. Bizi çembere aldıklarında basını da görüntü almamaları için çemberin dışına ittiler. Gözaltına alınırken yaşadığımız şiddete dair elimizde hiçbir görüntü yok.

Gözaltına alınırken sürüklendik, tekmelendik, hakarete uğradık. Şiddet burada bitmedi tabii, gözaltı aracının içinde kafamızı koltuklara ve camlara vurdular. Bazı arkadaşlarımızın saçlarını çektiler. Koluma aldığım darbelerden dolayı kolum şişti ve iki gün kolumu kullanırken çok zorlandım. Kağıthane Devlet Hastanesi’ne götürüldük ve doktor muayenem yapıldıktan sonra kolum acıdığından montumu giymek için sağlık personelinden yardım istedim, ancak çok sert bir şekilde “Hayır” yanıtını aldım. Yine biz sağlık kontrolüne götürürlerken bir kadın arkadaşımıza üst üste ters kelepçe yapıyorlardı. “Ne yapıyorsunuz? Ters kelepçe hukuki değil” diye itiraz etmemize rağmen devam ettiler.

İlaç kullanması gereken arkadaşlarımıza su verilmedi, böbrek hastası olan arkadaşımızın tuvalete gitmesine izin vermediler. Gözaltına alınırken telefonlarımıza el koydular, “Karakolda yakınlarınızı arayabilirsiniz” dediler ancak karakolda kimseyi aramamıza izin vermediler. 10 saat boyunca gözaltı aracının içinde havasız bir şekilde tutulduk. Gece 4’te sağlık kontrolleri için Vatan Emniyet’ten Avcılar’a götürüldük ve Avcılar’dan serbest bırakıldık, “Biz buradan evimize nasıl döneceğiz?” diye sorduğumuzdaysa “Bizi ilgilendirmez” cevabını aldık."



Yazar Hakkında