EDP ve Yeşiller’den 'yeni siyaset' arayışı

Eşitlik ve Demokrasi Partisi Başkanı Ferdan Ergut ile 'Demokrasi ve Ekoloji Forumları' ile başlayan ve 'hem sol hem yeşil' ve 'yeni siyaset' söylemleri ile gündeme gelen EDP ve Yeşiller ortak hareketini konuştuk.

Fatih Gökhan Diler
fgdiler@agos.com.tr

EDP ve Yeşiller
“yeni bir siyaset” için çıktıkları bu
yolda “hem sol hem yeşil” bir parti
için kolları sıvadı.

2011 yılının Kasım ayından bu yana birçok ilde toplantılar ve atölye çalışmaları düzenleyen Eşitlik ve Demokrasi Partisi ile Yeşiller Partisi ‘yeni bir siyaset’ için çıktıkları bu yolda ‘hem sol hem yeşil’ bir parti için kolları sıvadı. Yeni parti girişimine aydınlar ve akademisyenler, çevre ve hayvan hakları aktivistleri, emekçiler, gençler, kadınlar, LGBT bireyler ve sanatçılardan büyük destek var. Türkiye siyasetindeki bu yeni soluğu EDP Başkanı Ferdan Ergut ile konuştuk.

  • EDP ve Yeşiller Partisi birlikteliğinde süreç nasıl işledi?
    Oluşumu bir birleşme olarak  değerlendirmek gerekiyor
    yoksa tamamen yeni bir parti olarak  görmek lazım?

25 Kasım’da yeni bir parti kurulacak. Bu süreçte inisiyatif elbette EDP ve Yeşiller Partisi’nden geldi. Fakat iki parti daha ilk müzakereler sırasında şu konuda anlaşmıştı: Bu birleşme, iki partinin birleşmesinden daha fazla bir şeye tekabül etmeliydi. Elbette, bölünmelerle dolu bir sol tarihe bakıldığında iki partinin birleşmesi de olumlu bir gelişmedir. Fakat yeni bir siyaset kurgulama iddiasındaki bir projeyi hayata geçirmek için çok daha geniş bir kesimin sürecin sahiplenicisi olması gerekiyordu.

EDP ve Yeşiller “yeni bir siyaset” için çıktıkları bu yolda “hem sol hem yeşil” bir parti için kolları sıvadı. İlk görüşmeler sırasında bu ulaşılması gereken bir hedefti sadece... Kendi payıma söylemeliyim ki o sırada bu hedefin gerçekleşeceğinden emin değildim ama bu hedefle yola koyulduk. Türkiye’nin 40’ı aşkın ilinde “Demokrasi ve Ekoloji Forumları” yapıldı. Gördük ki forumlar çok geniş katılımlarla gerçekleşiyor ve katılımcıların çoğunluğunu da EDP ve Yeşiller’in dışından gelenler oluşturuyordu. Bu mayanın tutacağını ilk o toplantılar sırasında anladım. Proje olgunlaştıkça ilgili çevrelerle yine çeşitli illerde “yeni siyaset” toplantıları yaptık. Çevre grupları, gençler, kadınlar, akademisyenler, aydınlar, LGBT bireyler, çeşitli inanç gruplarının üyeleri, kamu çalışanları, hayvan hakları aktivistleri, hukukçular, mühendisler ile ayrı ayrı toplanıldı. Bütün toplantılarımızda bir EDP’den bir Yeşiller'den konuşmacılar oldu ve katılımcılar süreç hakkında bildirildikten sonra katkıları ve destekleri alındı.

Yeni parti

Sonuç olarak, baştaki öngörümüz gerçekleşti. Kuracağımız partiyi EDP ve Yeşiller’in birleşmesinden ibaret olmaktan çıkardık. İllerde yaptığımız genel ve davetli toplantılar devam etmekle birlikte, artık yeni partinin geniş bir destek ve katılımcı ağını da harekete geçirerek kurulacağı şimdiden belli oldu.

Dolayısıyla yeni bir parti kuruyoruz. Kimse kimseye iltihak etmiyor. EDP ve Yeşillerin de içinde bulunacağı yeni bir parti kuruyoruz. Bağımsızların, bireylerin, çevrelerin eşit katılımcısı olacakları yeni bir parti... Öte yandan yepyeni de değil… İçererek aşma diyelim isterseniz. Son tahlilde EDP ve Yeşiller kendi siyasetlerini ve fikri zeminlerini kuruldukları günden bu yana sağlam bir biçimde yerleştirdiler.

EDP, kurulduğu günden bu yana özgürlükçü, her türlü milliyetçilikten/ulusalcılıktan uzak, Türkiye tarihinin ürettiği mağduriyetleri merkezine alan bir siyaseti takip ediyor. Yeşiller de, en başından beri sadece ekoloji sorunlarıyla ilgilenmeyeceğini, Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarını da eşit önemde alacağını hem deklare etmiş hem de pratiğiyle örneklemiş bir parti…

EDP ve Yeşillerin ortak zemini, tarihin ürettiği mağduriyetleri ve onların mücadelesini temel alan bir zemindir. Tek ortak noktaları bu değil elbette: Neo liberalizme karşı emeğin haklarını ve örgütlenmesini savunmak, doğayla uyumlu bir yaşamı örgütlemek, ekolojik bir toplum tasavvuru da en az tarihsel mağduriyetler kadar önemlidir. Yeni partiye gelen kişi ve çevreler bu fikri zemini paylaşan insanlar... Şimdi birbirinden değerli katılımlarla birlikte bu zemin üzerinde gerçekleştirilebilir projeler üretebilecek ve bu zemini çok daha rahat örgütleyebileceğiz.

  • Yeni parti aydınlardan büyük destek aldı, Türkiye solu için yeni partiden beklentileri var muhakkak,
    peki insanlar ne beklemeli? Nasıl bir alternatif sunacaksınız? Sonuç Yeşiller siyaseti ve EDP sol
    siyaset
     arasında bir toplama işlemi mi yoka Yeşiller, EDP sol siyaseti üzerinde kendini yeniden mi
    tanımlayacak ve ayrıca EDP yeşil siyaset üzerinden nasıl bir üretim yapacak?

Ben aydınların katılımını çok önemsiyorum. Uzunca bir süredir, solda bir aydın düşmanlığı yayılmaya başladı. Hiç hayra alamet değil! Entelejiansiyayı önemsemeyen, entelektüel birikime değer vermeyen, o birikimi siyasallaştırmak için çaba harcamayan bir solu düşünmek bizim için zor. EDP’nin ve Yeşiller’in kadrolarına bu maraz –neyse ki- hiç bulaşmadı. Bu insanlar gerek son üç yılda gerekse daha önce bulundukları yerlerde yapıp ettikleriyle aydın birikimine verdikleri önemi zaten göstermiş insanlar.Biraz da bu marazın etkisiyle “aydınlar parti kuruyor” ya da “bu parti aydınlardan ibaret mi kalacak” gibi anlamsız sorular sorulduğunu gözlüyorum. Elbette öyle olmayacak. EDP’nin örgütlülüğü ve özgürlükçü sol fikriyatı içselleştirmiş kadroları yeni partinin, büyük kent partisi olmayacağının en büyük garantisidir. Hem özgürlükçü hem ekolojist bir sol zemin, büyük kentler dışında bütün Türkiye’ye kanal açacaksa bunun şu andaki tek adresi bu kadrodur.

Ferdan Ergut: “Hem özgürlükçü hem ekolojist bir sol zeminde siyaset yapacağız.”

 

Demem o ki 25 Kasım’da kurulacak olan parti sıfırdan başlamıyor. EDP’yi kuran kadrolar, EDP’nin daha öncesinde Türkiye’de özgürlükçü sol fikriyatı örgütleme mücadelesine girişmişlerdi. Yeşiller, 10 yıl öncesinden itibaren uzun tartışma süreçlerinden geçerek “yeşil siyaseti” Türkiye’de hakkıyla ve evrensel olarak temsil etmek için mücadele ediyordu.

Bu iki politik çevrenin birleşmesinin böylesi bir ilgi doğurmasının nedeni budur. Rüştünü ispat etmiş bu iki partinin, aydınların, sivil toplum aktivistlerinin bir araya gelmesi, elbette bir umut yaratacaktı. Gazete haberlerinden, yazılarından çok, donanımlarıyla göz kamaştıran genç insanların blog sayfalarında, Twiter’da, Facebook’da yeni parti için yazdıklarıyla ilgileniyorum ben. Onlara hitap edebildiysek, tutmayın bizi!

Partinin esas siyaseti nasıl şekillenecek?” sorusuna gelirsek;

Öncelikle, ben hayata determinist bir açıdan bakmam. Hayatın içindeki kaosu, kaosun içindeki düzeni önemserim. EDP, Yeşiller ve bağımsız kişi ve çevrelerin kuracağı partinin şu, şu işleri yapacağını şimdiden kesin bir şekilde ifade etmek mümkün değil. Bilinmeyene pay bırakmamız gerekiyor. Hele de alanlarında söz sahibi insanların, ya da o alanlarda uzun yıllardır farkındalık yaratma mücadelesi veren sivil toplum aktivistlerinin katılacağı bir siyasal oluşumu izlemek başlı başına heyecan verici olacaktır.

Bu böyle olmakla birlikte yeni siyasetin üzerinde yükseleceği sacayağı aşağı yukarı belli... Emek, kimlik ve doğa mücadelesi vereceğiz. Emeği sömüren neo-liberalizm, doğayı sömüren küresel kapitalizm ve deyim yerindeyse farklı kimlikleri sömüren egemen tarihe karşı mücadele edeceğiz. Bu bir hak mücadelesidir. Yeni parti, emeğin, farklı inanç ve kimlik gruplarının haklarının yanı sıra doğayı da bir hak öznesi olarak görecek.

Bu dünyanın sadece bize ait olmadığının idrakinde olacak. Doğaya uyumlu bir yaşamı kurgulayamadığımız müddetçe, bütün yaşamı tüketim, üretim ve kar merkezli kurguladığımız müddetçe, niteliksel değil niceliksel bir gelişme saplantısından kurtulamadığımız müddetçe çocuklarımıza bırakacağımız bir dünya yaşanabilir bir dünya olmayacak.

Vicdansız ve adaletsiz bir toplum

Yeni ve özgürlükçü bir Anayasa talebi temel siyasal taleplerimizin arasında olacak. Bu ülkenin temel problemlerinden biri “saygı”. Toplumun hiçbir kesimi saygı görmüyor. Çocuklar, kadınlar, Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler, farklı cinsiyet kimliklerine sahip olanlar, işçiler, köylüler, emekliler… Kimse! Bu, son tahlilde, devletin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir durum… Devlet örgütlenmesinin yurttaşla ilişkisini yeniden kurgulamamız gerekiyor. Bununla ilintili başka bir mesele ise yerinden yönetim meselesi… Yerelin ve bölgesel olanın dinamiklerini harekete geçirecek yeni bir yapılanmaya ihtiyacımız var. Merkezin değil, çevrenin güçlendirilmesi gerekiyor. Sadece belediyelerden ibaret olan ve an itibariyle merkezin vesayetinde işleyen mekanizmayı değiştirip, yeni bölgesel birimler tanımlamamız gerekiyor.

İnsana saygısı olmayan, gözünü hırs bürümüş bu hükumetin doğaya da saygısı yok elbette. İstediğini istediği biçimde doğaya kabul ettirebileceğini sanıyor. Derelere kelepçeler takıyor. Sermayenin çıkarları uğruna insanların yaşam alanlarına saygısızca saldırıyor. İstanbul’un orta yerinde bir “boğaz” daha açacağını söylüyor. Buralardan bakıldığında bu iktidar karşımızda muhafazakâr değil yırtık bir modern olarak duruyor.

Toplumumuz gittikçe vicdansız ve adaletsiz bir toplum oluyor. Yani sorunumuz sadece siyasal değil; aynı zamanda sosyolojik bir sorun. Tanıl Bora’nın sevdiğim ifadesiyle genel bir “medeniyet kaybı” yaşıyoruz. Yeni parti, sadece siyaseti değil bu sosyolojiyi de hedefine alacak. Popülizm yapmayacak. Ne zaman bir adalet ve vicdan problemi olsa; herkesin bu partiye bakmasını sağlayacak, “acaba ne diyorlar” dedirtecek bir siyaset izleyecek.

Hrant’ı okuyunca “işte budur!” dedim

Bugüne kadar birçok ortamda söylediğim, yazdığım, çok önem verdiğim ve neredeyse bir düstur olarak kabul ettiğim bir meseleyi bir kez de AGOS okurları önünde söylemek isterim. Şu anda örmeye çalıştığımız siyasetin ulaşmaya çalıştığı kitle aslında Hrant Dink’in cenazesinde bir araya gelen insanlardı. Hrant’ın kaybı, hepimiz için bir uyandırma ziliydi. Bu toplumun fay hatlarının nereden geçtiğini hepimize gösterdi Hrant’ın ölümü. Kendime düstur edindiğim sözü irticalen şöyleydi. Hrant yurtdışında doğmak zorunda kalmış Türkiyeli Ermenilere şunu söylüyordu: “Türkleri haksız yere suçluyorsunuz. Onların sorunu, inkâr değil; idrak… 1915’de ne olduğunu henüz yeni idrak ediyorlar. İnkâr, ancak idrakten sonra gelir. Önce idraki sağlamak zorundayız. Sonra kendileri karar verirler, inkâr edip etmemeye...”  

Bunu ilk okuyunca “İşte budur!” demiştim. Bizim bütün sorunlarımız “idrak” sorunları. Alevilerin, Kürtlerin, mütedeyyin yurttaşların, gayrı Müslim yurttaşlarımızın sorunlarını idrak edemedik. Bu grupların her birinin üyesi, kendi sorunlarını biliyordu elbette. Türkiye Cumhuriyeti’nin “müthiş başarısı” neticesinde hiç kimse “ötekinin” sorunlarını idrak etmiş değildi.

 

Kategoriler

Güncel Türkiye

Etiketler

EDP Ferdan Ergut