"Biri Alevi, biri türbanlı, öteki gayrimüslim, biri tinerci… Ne oldu birlik beraberliğe?"

Ararat Şekeryan, uzun uğraşlar sonucu Beyinsiz Adam'a ulaştı ve özel hayattan güncel politikaya, eğitim sorunlarından büyük bayrak yapma yarışlarına varan dolu dolu bir söyleşi yaptı.

Ararat Şekeryan
sekeryan@gmail.com

Twitter aleminin Asosyal, Üşengeç ve Beyinsiz adamı... Genç kızların sevgilisi. Her tweet'i olay yaratan, her yazısıyla korkunç gerçekleri gün yüzüne çıkaran cesur bir kalem... Agos şapgir, uzun süren uğraşlar sonucu Beyinsiz Adam'a ulaştı ve ortaya özel hayattan güncel politikaya, eğitim sorunlarından büyük bayrak yapma yarışlarına, Türkiye'nin hal-i pûr melali üzerine dolu dolu bir söyleşi çıktı.

  • Merhaba Beyinsiz Adam. Biz dostuz. Röportaja başlamadan önce ‘cam’ açmak ister misin? Twitter’daki yakışıklı profil fotoğrafınla birlikte söyleşiyi birkaç snapshot ile zenginleştirmek genç kızların da ilgisini çekecektir diye düşündüm...

Cam açmasak daha iyi olur. Twitter’daki profil fotoğrafım usta bir fotoğrafçının eseridir. Ayrıca benim bugüne kadar en iyi çıktığım fotoğraf. Bu malzemeden öyle bir fotoğraf çıkarmayı başaran fotoğrafçıyı alnından öpüyorum. Öptüm de zaten. Pek hoşuna gitmedi.

  • Söyleşiye senin kadim bir dostunu, Bedri Baykam’ı anarak başlamak isterim. Bir dönem aranıza bir soğukluk girdiyse de Baykam’ın senin portreni yapmasıyla buzları erittiniz diye duydum..?

Bedri Baykam gerçekten saygı duyduğum, sevdiğim, başımı omzuna yaslamaktan mutluluk duyduğum, “tam benim kafa” diyebileceğim bir insan. Hiç görüşmedik bugüne kadar; ama aramızda bir bağ var. Portremi yapması onun ne kadar insancıl olduğunu gösterir. Nü resmimi de çizebilirdi ve işte o zaman rezil olurdum.

 

'En büyük hayalim Flash TV'de halay çekmek'
 

  • Dizi teklifleri aldığını biliyoruz. Hatta genç kızların sokakta arkandan “Kıvanç!” diye bağırdıkları bugün artık herkesçe bilinen bir gerçek. Seni halen ekranlarda göremememizi henüz nitelikli projelerle karşılaşmamış olmana mı yoralım?

Beni ekranlarda görememeniz sizin suçunuz. Gören nasıl görüyor? Ben her türlü projede yer alırım, proje ayrımı yapmam. Bize küçükken proje ayrımı yapmamayı öğrettiler. Büyüklerimizden böyle gördük biz. En büyük hayalim Flash TV’de bir halay çekmek. Orada kendimi ispatlayıp Esra Erol’da Evlen Benimle’ye katılacağım.

  • Evlilikten söz etmişken... Biliyorsun başbakan “En az 3 çocuk” diyor. 3 çocuk yapar mıydın?

Evlensem 3 değil 13 çocuk da yaparım. Ama maalesef başbakan şunu anlamıyor: Tek başına çocuk yapmak çok zor. Mutlaka ikinci bir insanın katkısı gerekiyor ve o insanı bulmak benim için imkânsıza yakın. Kızlar zeki, yakışıklı ve parası olan erkeklerden hoşlanıyor. Oysa benim en nefret ettiğim insan tipidir bu.

  • Madem aşk hayatına girdik, derinleşelim. Bob Marley, “No Woman No Cry” demiş, peki Beyinsiz Adam’ın mottosu nedir? Bir ara halterci bir kızla çalkantılı bir ilişki yaşadın; sonrasında ise Sevgililer Günü’nü yalnız geçirdiğini öğrendik. Nedir son durum?

Halterci kız arkadaşımla ayrıldık. Beni taşıyamadı. Evde sürekli antrenman yapıyordu. Güreş salonu gibi kokuyordu ev. Bir yerden sonra dayanamadım ve ilişkimizi bitirdik. Şu an hoşlandığım yüz binlerce kız var. Herhangi birinden olumlu dönüş alabilirsem yeni bir ilişkiye başlayacağım.

'İngilizler Kraliçe'nin kullarıdır'
 

  • Biraz da köşe yazarlığı macerandan bahsedelim istersen? İster misin? Altı aydır “fütursuzca, hoyratça, umarsızca” yazdığın yazılar nasıl tepkiler uyandırdı insanlarda? Her biri ayrı ayrı güçlü olan, bir batı ülkesinde yayımlansa yeri yerinden oynatacak nitelikte yazılar bunlar en nihayetinde...

Köşe yazarlığına macera demek ne kadar doğru, emin değilim. Sonuçta bilgisayarımda yazıyı yazıp gönder butonuna tıklıyorum. Heyecanlı dakikalar, adrenalin dolu hareketler yaşanmıyor. Yazılarıma ilgi güzel. Çünkü her yazıda korkunç gerçekleri gün yüzüne çıkarıyorum. İnanın ben bile korkuyorum bazen o gerçeklerden ve annemi arıyorum. O beni sakinleştiriyor.

  • Atatürk’ü eleştirenlere “Hiç Cumhuriyet kurmamış olanların onu eleştirmesi komik” diye çıkışmıştın. Senin de “kendi Cumhuriyetini” kurmak gibi planların olduğunu biliyoruz. Ankara’dan bir Başbakanlık, olmadı Cumhurbaşkanlığı, hadi diyelim o da tutmadı bir müşavirlik teklifi gelse bu sevdadan vazgeçer misin? Vazgeçmem diyorsan, nasıl bir Cumhuriyet tahayyülü var kafanda?

Ben cumhuriyet çocuğuyum. Ara sıra İngiltere’den monarşi çocuklarıyla bir araya geliyoruz. İnanın onların arasında müthiş havam oluyor. Adamlar krallıkla yönetiliyor sonuçta. Onlar adına üzülüyorum. Adeta hepsi Kraliçe’nin kulu. Ülkeleri Kraliçe’nin malı. Cumhuriyeti bir tatsalar bir daha bırakamazlar diye düşünüyorum.
Elbette en güzeli kendi cumhuriyetini kurmak. İlke ve inkılaplarını kendin belirleyebiliyorsun. Müthiş kolaylık. Ölene kadar Cumhurbaşkanı olmak, milletvekillerini tek tek kendin belirlemek, her istediğini yaptırabilmek falan güzel şeyler. Nasip diyelim...

'Twitter simgesinde AKP ampulü gizlidir'
 

  • 10 yıllık bir AKP iktidarından bahsediyoruz, dile kolay. Biliyorsun, Twitter da AKP döneminin icatlarından. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 milyona yakın takipçisinin olması; ‘RTE’ ile ‘RT’ arasındaki banzerlik... Bunlar tesadüf eseri şeyler değilmiş gibi geliyor bana...

Bakın, Türkiye’yi az çok tanıyanlar hiçbir şeyin tesadüfi olmadığını zaten biliyorlardır. AKP Twitter’a el altından destek verdi. Twitter’ın simgesine dikkatli bakarsanız orada ters bir ampul görürsünüz. AKP’nin amacı şu: İnsanlar 140 karakterden fazlasını konuşamasınlar. Baktığın zaman, başarılı olmuşlar diyebiliriz. Twitter’da 140 karakterden fazla yazan hemen hemen hiç kimse yok.

  • Atatürk, “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!” demiş. Görmezden gelinmek gücüne gitmiyor mu insanın?

Yeni nesil öğretmenlerin eseriyse maaşlarında kesinti yapmamız gerekir. Çok tatmin edici bir nesil değil çünkü bu. Biraz yarım yamalak yetiştirmişler, aceleye gelmiş. Çok daha iyisi olabilirdi.

Zaten önümüzdeki yıllarda öğretmenlere ihtiyaç kalmayacak. 80 senedir aynı şeyleri söylüyorlar, basit bir yazılım yüklenen robotlar da pekâlâ onların işini yapabilir. Böylece “hoca bana taktı” bahaneleri de tarihe karışır. Çünkü robotlar insan ayrımı yapmayan, dürüst, nitelikli metal yığınlarıdır.

  • Yarım yamalak yetişmiş bir nesil var dedin... Yetenek Sizsiniz programında büyük ödülü bir köpek kazanmıştı hatırlayacağın üzere... Yeteneksiz miyiz sence? Nedir bu toplumun sorunu?

Bakıyorsun, 70 milyonluk ülkede futbol liginin gol kralı Brezilya’dan çıkıyor, Avrasya Maratonu’nu Afrikalı kazanıyor, Veliefendi’de İngiliz atı galip geliyor, Yetenek yarışması yapılıyor Alman köpeği kazanıyor. Ama bunlar lüzumsuz şeyler. Öte yandan, dünyanın en büyük dondurmasını, en uzun kebabını, en büyük bayrağını yapan Türkler... Bununla övünmeli ve yetenekli olduğumuz alandan yürümeliyiz. Daha uzun kebaplar, daha büyük bayraklar yapmalıyız. 

  • Ülke gençliğinin İngilizce özentisi hakkında neler düşünüyorsun? Bedeller ödediğimiz, İngiliz mandasına karşı çıktığımız günlerden İngilizce kurslarında telef olduğumuz zamanlara geldik. Ne zaman biter dersin bu dış güçlerin oyunları?

Ülke gençliğinin İngilizceye özenmesi bence olumlu. Sonuçta Sanskritçeye veya Koreceye de özenebilirlerdi. Etrafta harisiyouuuuuaaaa, gutukumuaaaaa diye dolaşan tipler olsaydı daha mı iyiydi? Korece hakikaten de insanı insanlıktan soğutan bir dil.

Evet, zamanında İngiliz mandasına girmedik; ama bugün Türkiye’de dışarı çıksan mandaya girmiş kadar olduğumuzu görürsün. Bu müthiş bir şey. Dönerci bile İngilizce isim koymuş dükkânına. Eternal Döner demiş. Sonsuz döner, yani hep döner. Çağı yakalamak işte bu. Birkaç on yıl sonra çocuklarımıza Billy, Tony, Elizabeth gibi isimler koyduğumuz zaman tamamına ermiş olacağız.

Zamanında İngiliz mandasına girmememiz bir yandan olumlu, bir yandan olumsuz. Ben bugün cnbc-e dizilerini altyazılı seyretmek zorunda kalıyorsam, peş peşe üç diziden sonra gözlerim ağrıyorsa bunun sebebi İngiliz mandasını kabul etmemektir. Öte yandan İngiliz mandasını kabul etseydik alfabemiz değişir, kanunlarımızın yerine Avrupa’nın kanunları gelir, tekke ve zaviyeler kapatılır, kılık kıyafetimiz baştan aşağı Batı kıyafetleri olurdu. Allah korumuş.

Hepsi bir yana, ben İngilizce'nin dünyada bu kadar tutmasını anlamış değilim zaten. Londra’ya gittiğimde adamın birinden ateş istedim, sonra da teşekkür ettim. Bana verdiği cevap şu oldu: “You are welcome!” yani, “Hoş geldin!”. Niye? Çünkü İngilizcenin kelime hazinesi çok dar. Oysa bizde “eyvallah”, “rica ederim”, “bir şey değil”, “ayıpsın kanka”, “lafı mı olur,” “ne demek” gibi yüzlerce farklı cevap vermek mümkün.

  • Taksim Yayalaştırma Projesi çok konuşuluyor son günlerde. Avrupa’nın ışık hızına ulaşmak için çabaladığı şu günlerde toplum olarak yayalaştırılıyoruz gibi bir hisse kapılmıyor musun? Ya da herhangi başka bir hisse?

Bazen âşık olduğum hissine kapılıyorum mesela, sonra geçiyor. Bakın, Türkiye olarak ilerleyemememizin sebebi çok açık. Ülke olarak milli birlik ve bütünlüğümüze gereken özeni göstermiyoruz. Herkes ayrı alemde. Biri Alevi, biri türbanlı, öteki gayrimüslim, biri tinerci… Ne oldu birlik beraberliğe? Bugün ülke olarak uzaya çıkamıyorsak sebebi işte bu. Ben bugün uzaya çıkmak istesem gözüm onlara takılır, dikkatimi toplayamam, anlatabiliyor muyum? Bütün vatandaşların Türk, Sünni ve seküler olduğu bir Türkiye’nin önünde engel kalmayacaktır.

Şapgir'de bu hafta;

Kategoriler

Şapgir