'Kalbi olanların çok az olduğu bu yitik çağda, hüzünlenmek bir ayrıcalıktır'

Gizem Asya Genç, ikisi de ev sahibi olan, biri Arap biri Yahudi, biri şair biri romancı iki adamı yazdı: Amos Oz ve Mahmud Derviş. 'Zannettiklerinden daha fazla benziyorlar, birbirlerini belki sadece yazdıklarından tanıyorlar ama okuyucuya aynı şeyleri anlatıyorlar 'barış mümkün' ve korkan, öfkeli gözlerle soruyorlar 'değil mi?'

Gizem Asya Genç
giz_genc@hotmail.com

Bir Arap-Yahudi masaya ölülerini yanına almadan oturabilir mi? Yara izlerinin müsebbibi ile farklı dillerde aynı şeyleri anlatabilir mi? Kuşkusuz oturabilirler hem de hiç tanışmamış olsalar da. Biri şair, biri romancı, biri Arap, biri Yahudi, anne farkıyla aynı soydan. Şiir romana öykünür, roman şiiri içselleştirir. İki adam, ikisi de ev sahibi. Zannettiklerinden daha fazla benziyorlar, birbirlerini belki sadece yazdıklarından tanıyorlar ama okuyucuya aynı şeyleri anlatıyorlar 'barış mümkün' ve korkan, öfkeli gözlerle soruyorlar 'değil mi?'

Dünya tarihinin tüm savaşları öğretti ki kavgaların en kötüsü kardeş kavgasıdır. Tanımadıklarımız, hikâyesini bilmediklerimizin her tavrını sineye çekeriz çünkü o bizi bilmeyendir. Ama kardeşimiz, avucunun içi gibi bildiği yumuşak karnımızdan vurur bizi.

İsrail, işgal altındaki Filistin, kutsal topraklar ya da adı her ne ise ikisi de burada dünyaya geldi. Amos Oz yalnızca 3 yaş büyüktü Mahmud Derviş'ten. 1948'de henüz 6 yaşındayken Derviş, köyü İsrailli askerler tarafından işgal edildi, Lübnan'da bir mülteci kampına gönderildi. Bu sırada Oz, hiç sevmediği yobaz Yahudilerle aynı okulda okumaya başlamıştı. Aidiyet hissi, anlama, uzlaşma, kaybolma hissi 2 yazarın da tam bu yaşlarına tekabül ediyordu. Oysa çocuklar annelerinden başka hiçbir yere ait olamazlardı ve tek bildikleri oyun oynamak olmalıydı. Orta Doğulu çocuklar kırmızının tüm tonlarını bilirler, hangisi kan hemen ayırt ederler, bir silah sesinde o silahın türü canlanır gözlerinde, insan etinin kokusunu bilirler. O çocuklar herkesten daha iyi bilirler savaşı, kazanmanın öğretilmiş gururunu, kaybetmenin kesif kokusunu. Hangi gurur çalınmış köylerin patikalarını unutturabilirdi, hangi kayıp bir çocuğun akranına duyduğu nefretten büyük olabilirdi?

Tankların gölgesinde çocukluk ve ilk gençlik

12 yaşındaydı Amos Oz annesi yaşamına son vermişti, onun tanımıyla Şekspiryen bir yolla intihar etmişti. Oz, bu ölüm hakkında yalnızca 'Keşke Çehovvari bir sonu tercih edebilseydi' dedi. Yaşamına karşı protestolar, ideolojik yalnızlığı, birini kaybedeni anlaması için bu sadece başlangıçtı. Çok ölüm gördü daha sonra, çok fazla ölüm... Onlarca, yüzlerce, binlerce ölüm gördü. 15 yaşına geldiğinde Tel-Aviv'den ve onun faşist düzene ayak uyduran Yahudilerinden uzaklaşmak için Kibbutz'a taşındı. Sosyalizm ve Siyonizmin organik deneyi olan bu yerde İsrail nüfusunun 3'te 1'i yaşıyordu. Bereketli topraklar üzerinde kurulmuş bu bakir yaşam dahi Oz'u 'sadece ölmemek için savaşan askerleri, çocuğunun yaşamını kurtarmak için fahişelik yapan anneleri, tecavüze uğradığı halde susan çocukları, ardından faşistleri, kendi toprakları üzerinde hayatlarını kurmak isteyen halkları ve dağlarda odunla ısınmak zorunda kalan eşkıyaları' düşünmekten alıkoyamadı.

O yaşlarda, Lübnan'da Mahmud adında bir çocuk her gün okula gitmek için kilometrelerce yol yürüyordu, mülteci kampında büyüyor ve öğrendiği her dilde özlediği, sürüldüğü o yeri anlatıyordu, Filistin kokuyordu pişen her ekmek, her Arabın gözünde anavatanının yollarını görüyordu, bazen unutuyordu köyünü, öfkeleniyordu o zaman, en çok o zaman... Silahın günlüğü dediği şiire sarılıyordu, davasını dili, şiiri ile yüceltiyordu. Birçok dergi ve gazetede yazıyordu el-ittihad, el-cedid, ardından bunalıyordu Amos Oz gibi o da. Aşkı anlatıyordu ikisi de. Oz Bir Kadını Tanımak'ı, Derviş Filistin'li Sevgililer'i, Zifaf Şarkıları'nı yazıyordu. Sadece yazıyla olmuyordu, yaşam eyleme sürüklüyordu ikisini de çünkü kan her geçen gün daha şiddetle akıyordu. Şiirler, kitaplar mazlumun kanını pansumana yetmiyordu.

Amos Oz yıllardır barışa omuz veren İsraillilerin sahiplendiği, Filistin ve diğer Arap ülkeleri ile barışı öngören Peace Now/Barış Şimdi hareketinin kurucularından, Derviş gezdiği tüm ülkelerde zehrin ve panzehirin ne olup, ne olmadığını anlattı.

Katliam anlatıcılığı ve ödüller

Öyle ki bir türlü barışamadıkları dünyanın kendisine sürekli barışı anlatmaya zorladı kaderleri onları. Savaşın tam ortasında bir dakika durup gökyüzüne bakarsak özgürlük şarkıları söyleyeceğimizi söylüyordu Amos Oz. Roman karakterlerine düşler gördürüyordu 'İsrail'e barış geldi, çocuklar korkmadan okula gidiyorlar.' Bir türlü gelmeyen sevgili gibi barışı bekliyordu. Uyanıyordu Oz, haberleri açıyordu: 112 İsrail askeri öldü, Filistin'de toplam 25 bomba patladı. 'Dünyanın nüfusu kalabalık geliyor olmalı. Aşık olmaya çalıştığım her gün kalbim bombalarla parçalanıyor.' Kara Kutu, Bisikletim ve İlk Aşkım, Michael ve Hannah, Fima, Pusudaki Panter... Art arda kitaplar çıkıyor, Prince of Astruias, Goethe Ödülü'nü kazanıyor ve tıpkı Mahmud Derviş aday gösterilip alamadığı Nobel adaylığı ile edebiyatçılığı değer görüyordu. Siyonist-sosyalist olan Oz sürekli daha sağcı olduğu için İsrail hükümetini, İsrail'in sol örgütlerini Siyonizme sahip çıkmadıkları için eleştirdiğinden gün geçtikçe daha da yalnızlaşıyordu.

Dünyanın mayınlı topraklarını karış karış yürümek zorunda kalan Derviş daha öfkeliydi ve haykırıyordu 'Arabım, yerim etini aç beni aç bırakanın' intifada, büyüdükçe büyüyen yerleşim bölgeleri, tahakküm altına alınan son gökyüzü, dünyanın terörist kampı Filistin, Oslo süreci, Sabra ve Şatilla, Fenike kıyıları, İstanbul, Houston... Bitmiyordu sürgünler, bitmiyordu Şam kuşlarının yası. Çaresiz, tekrar silahın günlüğüne sarılıyordu, Kimlik kartıyla haykırıyordu dünyaya: 'Kaydet, ben Arabım.. Ama lütfen yaz.. Her şeyden öte kimseden nefret etmem ben.'

Rahman Sûresi'ndeki nûn gibi sevgililer, Filistinli sevgililer, aşklar, yol haritaları... Derviş, Edward Said'in dediği gibi 'Filistin'in en zeki ve görkemli şairi idi.' Bir ömre kaç sürgün, kaç katliam sığar, kaç çocuk ölüsü görünce duyarsızlaşırız diye soruyordu. Duyarsız kalamıyor Sabra ve Şatilla'dan sonra gene en fazla şiire sığınabiliyordu. 'Beyrut Kasidesi', katliamın en büyük tanığı bu şiir 84'te ona Sovyetler'de Lenin Ödülü'nü kazandırdı. 2003'te Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü olmak üzere uluslararası birçok ödüle layık görüldü.

'Beyrut yok
Sırtımız , önümüz, denizin sırları yok
Kanımızı yitirene kadar evet
Anıların sözcüklerini yitirene kadar...'

İnkarın çare olmadığını, isyanı körüklediğini görmüşlerdi. Düşman diye öğretilene kızmaktan çok kendilerini eleştirdiler. Bu yüzden kendi gerçeklikleri içinde dahi yalnızlaştılar. 'Baylar, ülkemizi bir mezarlığa çevirdiniz, kafalarımıza kurşunlar gömdünüz ve katliamlar yaptınız' diyordu Derviş ve inkar etmiyordu Amos Oz:

'İsrail'in arka planında pogromlar, Kudüs'ün tarihinde sıkıntılar var. Kudüs üzerinde yatan karanlığı tüm ağırlığıyla hissedersin. Kralların, sahte ve gerçek peygamberlerin mezarları üzerindeki kuleleri ve kubbeleri, duvarlar ve kuleler üzerindeki karanlığı...' diye karşılık veriyordu.

Bir delikanlı Ahmed

Yaşam boyu bir umudu diri tutmak... Öfke ve bağışlama arasında inşa edilen cümleler... Birbirine utangaçça göz kırpan dizeler, tıpkı akrabalar gibi... Bir Arap delikanlısı Ahmed'in ölümü böyle kutsandı, şair unutturmadı, romancı gidişinin acısını dinledi. Tüm savaşlarda, katliamlarda, ölen Ahmed böyle kazındı belleklerimize, 2008'de yitirdiğimiz Derviş'in mısraları ve tanklara karşı duran Amos Oz ile!

'Ben Arap Ahmed, gelsin kuşatmacılar! Benim kal'am gövdem, gelsin kuşatmacılar! Ateş hattıyım ben, kuşatacağım onları çünkü göğsüm sığınaktır halkıma.' Mahmud Derviş.

'Filistin'li bir genç anlamadığım bir dilde bir hikâye anlatacak. Ağlamaya başladığında yanında ben olacağım. Omzuma yaslansın diye. Belki sadece üç-dört dakika susacağız. Sonra cebinden bir fotoğraf çıkaracak 'Ahmet' diyecek. İşte o zaman aynı dili konuşacağız.' Amos Oz.

 

 

Kategoriler

Şapgir