“Türkiye’deki inanç gruplarının sorunu ‘anayasal’ bir sorundur”

Ermeni toplumundaki yönetim sorunlarına çözüm önerileri tartışmasına devam ediyoruz. Bu sayıda, Bakırköy Surp Asvadzadzin Kilisesi Vakfı Başkanı Mesut Özdemir, Surp Haç Kilisesi Vakfı Başkanı Toros Alcan ve Samatya Surp Kevork Kilisesi Vakfı eski yöneticilerinden Anto Kösedağ toplum kurumlarının nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşlerini aktardı.

AREN DADIROĞLU
arendadir@gmail.com

Son dönemlerde Ermeni toplumuna ait kurumların doğru yönetilmediği ve bir otorite boşluğu olduğu çeşitli platformlarda dile getiriliyor. Hemen hemen her kesimden insanın toplumda bir şeylerin değişmesi gerektiğine dair ortak kanaati olsa da, bunun nasıl gerçekleşeceği konusunda somut fikirler tartışılmıyor. Bu noktada toplumun çeşitli kademelerinde görev yapmış deneyimli bir yönetici olan Melkon Karaköse'nin oluşturduğu model, bu çalışmaları ete kemiğe büründürdü. '2014 Nizamnamesi' başlığıyla manşete taşıdığımız bu tartışma etrafında, çeşitli görüşlere yer veriyoruz. Bu sayımızda görüşlerine başvurduğumuz üç isimden birisi olan Bakırköy Surp Asvadzadzin Kilisesi Vakfı Başkanı Mesut Özdemir, VADİP'in yaptırım gücünden yoksun olmasının, bu platformu atıl hale getirdiğini ve yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiğini ifade ediyor. Surp Haç Kilisesi Vakfı Başkanı Toros Alcan ise bu tarz yönetim modelleri için yürütülecek sürecin karmaşıklığını vurgularken, temel sorunu 'Anayasal' olarak tanımlıyor. Samatya Surp Kevork Kilisesi Vakfı eski yöneticilerinden Anto Kösedağ da Karaköse'nin modeline destek verirken patrik seçiminin bir an önce yapılması gerektiğini ifade ediyor.


‘Bu bir Anayasa sorunudur’
Surp Haç Tıbrevank Lisesi Vakfı Başkanı Toros Alcan

Surp Haç Kilisesi Vakfı Başkanı Toros Alcan ise asıl sorunun yönetim modeli olmadığını ifade ederek şu değerlendirmelerde bulundu: “Yıllardır birçok yönetim modeli önerildi ve hayata geçirilmeye çalışıldı. Türkiye Ermeni toplumu olarak bugün yaşamakta olduğumuz yönetim sorunlarımızın temeli, Osmanlı Devleti sonrası medeni hukuka geçişe kadar dayanmaktadır. Kısaca, yönetim modelinin teknik altyapısını hazırlamak yerinde bir düşünce olsa da öncelikler ortak bir iradenin oluşturulması yönünde olmalı. Günümüz dinamiklerine yanıt verecek bir model ancak konunun uzmanlarınca; hukuk, siyaset, sosyoloji gibi bilimlere, TC. Anayasası ve kanunlarına vakıf uzmanlarca hazırlanmalı. Yönetim boşluğu, sorunlara ortak yaklaşım iradesinin yaratılamaması olarak tanımlanabilir. Bu nedenle biz bu durumu bir üst yapı sorunu olarak değil, 'Türkiye Ermeni toplumunun talepkâr olmaması' sorunu olarak tanımlıyoruz. Kısaca “yönetim boşluğu” olarak tanımladığınız durum, sadece bazı yönetici ve profesyoneller tarafından değil, halkımızın ortaya koyacağı talep ve oluşturacağı irade ile çözülebilir.”

Temsil büyük  mesele

“Vakıf yöneticilerinin seçimle işbaşına gelmeleri çok olumlu bir mekanizma, fakat oluşan yönetimlerin halkı ne kadar “temsil” ettikleri de büyük bir sorun olarak ortada durmaktadır. VADİP bir üst yapı kurumu olarak çok iyi niyetle oluşturulmuş yararlı bir yapı. Birlikte çalışma kültürünün oluşturulmasına katkı sağlayabilir. Fakat yürürlükte olan yasalar vakıflarımızı yalnızlaştırmaktadır. Her bir vakıf yönetimi büyük yetkilere sahip ve iyi niyet dışında maddi, manevi ortaklaşmayı gerekli kılacak hiçbir yaptırım söz konusu değil. Bu durum sorunlarımızın temelini oluşturuyor. Laki Vingas'ın bize yönetmelik değil kanun lazım’ saptaması çok yerinde fakat ben bir aşama ilerisini düşünüyorum. Türkiye’de yaşayan farklı inanç gruplarının sorunları bir anayasa sorunudur. Parçası olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkeleri anayasalarına baktığımızda sorunların nasıl akla, vicdana ve insan haklarına uygun çözülebildiği görülecektir.”


‘Önce patrik seçimi yapılmalı’
Samatya Surp Kevork Kilisesi Vakfı eski yöneticilerinden Anto Kösedağ:

Samatya Surp Kevork Kilisesi Vakfı eski yöneticisi Anto Kösedağ, Karaköse’nin çizdiği modelde danışma kurulunun çok kilit bir rolde olduğunu ancak önceliğin patrik seçimi olması gerektiğini vurguladı. 25 yıl boyunca Samatya'da yönetim kurulunda çalıştığını ifade eden Kösedağ düşüncelerini şu sözlerle aktardı: “Melkon Bey’in oluşturmuş olduğu modeli destekliyor ve yaptığı açıklamalara katılıyorum. Ama her şeyden önce cemaatimize yakışır bir şekilde patrik seçimi yapmamız gerekiyor. Patrik seçimi bizim olmazsa olmazımız. Aram Sırpazan hakkında pek bir şey söylemek istemiyorum, kendisine ve makama saygım var elbette ama onun da artık bir karar vermesi gerekiyor. Başsız bir toplum halindeyiz, bunu görmemek için kör olmak lazım. Ne yazık ki seçim yapmak için acı haberi bekliyoruz. Son derece yanlış bir şey, bu makamda da mutlaka bir süre olmalı, olası olumsuz bir durumda da halk yeni bir patrik seçebilmeli.”

Danışma Kurulu kilit nokta

Halkın iradesiyle yeni patriğin seçilmesi, ondan sonra da Melkon Bey’in söylemiş olduğu 'Danışma Kurulu'nu hayata geçirmemiz lazım. 'Danışma Kurulu'nun hukuki bir alt yapısı ve devlet nezdinde tanınmış bir kurum olması gerekiyor.  Danışma Kurulu’na seçilecek kişilerin toplumun büyük kısmının güvenini ve takdirini kazanmış, cemaat işlerinden anlayan donanımlı ve tecrübeli kişilerden oluşması gerekiyor. Bunlar tam bir konsensüsle yapılmalı, çünkü Melkon Bey’in çizdiği bu modelde Danışma Kurulu en kilit nokta. Patrikhane burada onay makamı olacak. Danışma Kurulu'nun hukuki bir statüsü olursa hesap da sorabilir ve yaptırımlarda bulunma hakkına sahip olabilir. Modelde VADİP bünyesinde yer alan kurulların kesinlikle olması gerekiyor ama VADİP’in şu anki yapısıyla değil. Eğitim, mali, inşaat hukuk kurulu gibi kurullar çok önemli. Bu kurullarda görev alacak birçok akademisyenimiz, avukatımız, üst düzey şirketlerde çalışan, müdürlük yapan, fabrika işleten insanlarımız var. Bunlara gitmezsek onlar da bize gelmeyecektir. Kurulları sağlıklı bir şekilde işletirsek cemaat işleri de o derece yolunda gider. Buralar asla koltuk doldurulacak yerler olmamalı. Bu kurullarda çalışacakların belirli bir zamanı, eğitim seviyesi ve vizyonu olan, kurullardaki çalışmaları layıkıyla yürütecek kişiler olması gerekiyor.”


‘Yaptırım gücü şart’
Bakırköy Surp Asvadzadzin Kilisesi Vakfı Başkanı Mesut Özdemir:

 Bakırköy Surp Asvadzadzin Kilisesi Vakfı Başkanı Mesut Özdemir, yeni model arayışının çok doğru olduğunu ve Karaköse'nin oluşturduğu şema ile yönetim düzeninin oldukça mantıklı olduğunu söyledi. Şu anki yönetim boşluğunun temel nedeninin sağlam bir hukuki alt yapının ve yaptırım gücünün bulunmaması olduğunu belirten Özdemir şöyle konuştu: “VADİP  bir insiyatif olarak kurulmuştu. Yönetim boşluğu sorununu, VADİP bünyesi altında iyi niyetli insanların yan yana gelerek sorunlara ortak çözümler üreteceğini düşünerek yola çıktık. Aramızda kötü niyetliler olsa bile, yan yana oturmamız durumunda hatalarının bedelini onlara bir şekilde ödeteceğimizi ya da bu hatalardan dönme yolunda baskıcı bir unsur olabileceğimizi düşündük. Ancak başından beri herkes ‘Sizin yaptırım gücünüz ne?’ sorusuyla karşımıza çıktı. Maalesef sonuç itibariyle, bu yönde bir irade de oluşmadı. Yanlış yapan, eleştirilere maruz kalanlar beklentimizin aksine çareyi toplantılara katılmamakta buldu. VADİP’in geldiği bu nokta benim açımdan hayal kırıklığıdır. Dolayısıyla böyle bir yönetim modeli kesinlikle ama kesinlikle yasal düzenlemeler çerçevesinde hayata geçirilmeli. Yasal bir zemini olan ve hukuki  olarak ayakları yere basan bir kurum olmalı. Aksi taktirde Patrikhane çatısı altında kurulsa da bu kurullar veya bir üst merci olarak sözü edilen Danışma Kurulu ve VADİP tekrar aynı şekilde yaptırım gücünden yoksun olacak. Hiç kimsenin keyfi olarak 'Ben bu kurulların görüşlerine katılmıyorum' deme lüksüne sahip olmaması gerekiyor. Adı yönetmelik mi olur, kanun mu olur, onu bilemem ama muhakkak yazılı kurallar olmalı ve bunlara uymayanlar hakkında yaptırım imkânları bulunmalı.”