OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Kürtler, onurlarını koruyarak ve kendileri olarak ülkenin bir parçası olmaya çalışıyorlar. Onları iteleyen, öteleyen merkezdeki tekçi devlet aklı ve onun toplumsal tabanı. Ülke meclisine girmeye çalışıyorlar, bütün engelleri çıkarmanıza rağmen giriyorlar, bu sefer de orada yok muamelesi yapıyorsunuz. Belediye başkanlarını oy verip seçiyorlar, kayyım atıyorsunuz, bir daha seçiyorlar, soyut gerekçelerle bir daha kayyım atıyorsunuz.

Bu karar, daha evvel de belirttiğim üzere, hayli ilerici, özgürlükçü ve ince düşünen bir anlayışı yansıtıyor. O kadar ki, üzülmeli mi sevinmeli mi bilmem ama mahkeme, yazdığı gerekçede Ermeni toplumunun patrik seçme teamüllerine Ermeni toplumunun kimi kesimlerinden daha fazla hassasiyet göstermiş.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) patrik seçimine devlet müdahalesinin din özgürlüğünün ihlali olduğu yönündeki kararının uzunca bir analizi hak ettiğini söylemiştik. Bu hafta bunu yapmayı deneyelim. Öncelikle şunu belirtelim ki AYM, başvurucuların ‘Ermeni cemaati üyeleri’ olmalarını mağduriyet için yeterli saymıştır. Bu, daha sonraki olası başvuruların da önünü açan bir yaklaşımdır. Bu demektir ki, Ermeni toplumunun herhangi bir üyesi bu süreçte hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini düşünürse dava açabilir, başkaca bir özelliğe veya makama sahip olması gerekmez.

Şeffaflık adına daha vahim bir durum, gene Ateşyan’ın ifadelerinde ortaya çıkıyor. Valilik’ten gelen ve değabah seçiminin ertelenmesini isteyen yazının üzerinde ‘gizli’ ibaresi varmış. Sonunda halk tarafından seçilecek bir patriğin seçim sürecinde kamuoyundan gizli herhangi bir şeyin olması meşru değildir. Bu, toplumun arkasından iş çevirmek manasına gelir. Neymiş burada kimsenin bilmemesi gereken ‘gizli’ durum?

Evet, çoğunluk veya baskın grup mensupları aralarında kimin azınlık olarak tarif edilen gruptan olduğunu bilmez, çünkü azınlığa mensup bireyler kendilerini gizlerler. O kadar ki, haksızlığa uğradıklarında bile, genellikle ortaya çıkıp haklarını açıkça savunmaktan kaçınırlar, çünkü bilirler ki, haklı olmalarının bir önemi yoktur, kolayca haksız duruma düşürülebilirler ve gördükleri zarar büyüyebilir.

Bu şartlar altında nizamnameye karşı nasıl bir yaklaşım geliştirmeliyiz? Onu nasıl konumlandırmalı, ne ölçüde referans almalıyız? Bu yazıda bu gibi sorulardan yola çıkarak bir nizamname değerlendirmesi yapalım ve onunla bağlantılı olarak patrik seçiminde ve Ermeni toplumunun diğer işlerinde devletin yerini tartışalım.

Her şey bir yana, patrik adayı olmayan birinin değabah olmasının neden bu kadar tedirginlik yarattığını anlayamadım. Olur veya olmaz; olursa şık, güzel olur ama olmasın diye çabalamak niye? İşte beni düşündüren bu.

Değabah seçiminin ötesinde ise, patrik seçim süreci de şeffaf, demokratik kurallara, akla ve insafa uygun biçimde yürütülmeli. Makamın doğal adaylarının hiçbiri en başından, çeşitli bahanelerle süreçten dışlanmamalı. Her adaya, düşünüp cevap vermesi için makul bir süre verilmeli.