OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Bütün sorumluluğu sadece devlete yüklemiyorum; Ermeni toplumu içinde kendi küçük iktidarları uğruna devleti, bazen devletin niyetlerinin veya kastının ötesine de geçerek, bir sopa gibi kullananlar var. Ama tekrar etmek gerekirse, bu, devlet böyle istediği için böyle, en azından izin verdiği, o insanları kendi politikaları için kullandığı için böyle.

Düşük katılım oranı, seçim bölgelerini mümkün olan en geniş ölçekte tutmanın önemini de bir kere daha hatırlattı. Katılımın zaten düşük olduğu seçimleri bir de kısıtlı bölgede yaparsanız yönetimler hepten üç-beş oyla seçilecek.

Bir vakıfta birden fazla liste çıkması güzel ve sevindirici bir durum, herhangi bir seçimi anlamlı kılacak olan birden fazla adayın olmasıdır. Bu anlamın tamamlayıcısı sizlerin de gidip oy vermeniz olacaktır. Gidin ve beğendiğiniz listeye oy verin. Hiçbirini beğenmiyorsanız boş oy atın, ama atın. Gelelim aday listelerine...

‘Her koyun kendi bacağından asılır’ anlayışı, zaten yüz yıllık bir gerileme içinde olan Ermeni toplumunun sonunu getirecek bir anlayıştır. Daha evvel de söylediğim gibi, Ermeni toplumunun bitme noktasına geldiği bir ortamda bir-iki vakfın kendi başına ‘büyük’ olmasının hiçbir anlamı yok, marifet de değil. Marifet, Ermeni toplumunun eğitsel, sosyal, sağlık imkânlarını bir bütün olarak geliştirebilmek.

Önümüzdeki seçimlerde aday olanlar seçildikleri takdirde, ilgili vakfın uhdesinde bulunan taşınır-taşınmaz tüm varlıkları deklare edeceklerine dair taahhütte bulunmalılar. Bu hem ilkesel olarak doğru olandır, hem de vakıf yöneticileri için akıllıca olandır.

"Nor Lur’un o meşhur baskısının çıktığı gün, şehirde muazzam bir hareketlenme oldu. Gazetenin beş liraya satıldığını duydum. Fahiş bir fiyattı. Dünyanın en beter karaborsasıydı. Normal fiyatının elli katı. Bir de gazeteyi bu fiyata satanlar, normalde makalemi umursamaması gereken ya da başlarına bir iş geleceğini düşündüklerinden bana karşı bilenmeleri gereken Ermeni Kapalıçarşı esnafı, zanaatkârlarıydı."

Zaven Biberyan’ın meşhur ‘Al gı pave” [Artık yeter] başlıklı yazısı ve sonrasında aldığı tepkilere dair yazdıklarını hiç yorum yapmadan, geniş bir şekilde aktarmak istiyorum. Söz konusu yazı, başlığından anlaşılacağı üzere bir isyan, bir sabır taşması.

İnsanların vakıf yöneticisi olma konusunda gösterdikleri ilgisizliğin önemli bir sebebi de bunun tamamen gönüllü olarak yapılan bir iş, hani neredeyse bir angarya olması. “Hamaynki hamar” (cemaat için), demek insanları motive etmeye yeterli olmuyor. İnsanlar, zaman ve emeklerini sadece manevi amaçlar için harcamak istemiyorlar. Bu da ayıp değil. Dolayısıyla, vakıf yöneticiliğinin profesyonel bir iş, hatta bir kariyer olmasını mümkün kılacak bir sisteme geçmek gerekiyor.

Gelelim bu tiyatroda başından beri eksik olan aktöre: Ermeni toplumu, yani halk. Birileri devamlı hareket hâlinde, oraya giriyor, buraya çıkıyor, bir şeyler söylüyor ama esas aktör olan veya olması gereken halk ortada yok. O ortada olmayınca, diğer aktörler sahada bildikleri gibi kendi çıkarları doğrultusunda at koşturuyor.

CHP, azınlık toplulukları içindeki ‘Reisçilik’ten samimi biçimde rahatsızsa ne yapmalı? Bunun için telefonda adam azarlamaktan daha etkili yöntemler olabilir. Kısaca söylemek gerekirse, CHP’nin yapması gereken, Ermeni, Rum ve Yahudi toplumlarının, örneğin dokuz senedir gündemde olan ama CHP’nin hiç ilgi göstermediği azınlık vakıfları seçim krizi gibi gerçek, somut, hayati sorunlarına ilgi göstermek ve bu konulara azınlık ve insan hakları açısından AKP’nin ilerisinde bir tavır sergilemektir