“Ararat sahiden her yerdeymiş”

“Bir insanın etnik kimliği, coğrafi farkındalığından öte, kişisel farkındalığına bağlıdır.”

William Saroyan

Bu yüzden bazen bir dağ, sadece bir dağ değildir.

Ararat Şekeryan’la, Yerevanlılar için bir dağdan öte olan Ararat ve isimleri üzerine söyleştik. 

İsminizin anlamıyla başlayalım mı söze?

Ararat, bana hep mesele çıkarmış bir isim, o yüzden ne demek olduğunu erken yaşta öğrendim. En yaygın inanış, Ararat’ın ‘Urartu’ isminden geldiği yönünde. Bugünkü Ararat bölgesinde yaşamın M.Ö. 9.-10. yüzyıla dayandığı söylenir. O tarihlerde bölgeye yerleşenler yanıbaşlarındaki dağın heybetinden hareketle bölgeye Urartucada ‘yüksek dağ’ anlamına gelen ‘Urartu’ adını vermişler. Gayet mantıklı. Urartulardan sonra, bölgeyi M.Ö. 5.-6. yüzyıllarda yurt edinmeye başlayan Ermeniler, bu ismin zaman içinde değişikliğe uğramış hali olan ‘Ararat’la anmaya başlamışlar. Öte yandan, her antik yerle ilgili olduğu gibi Ararat’la ilgili de farklı açıklamalar türetilmiş zamanla. Bunlardan biri, Ararat’ın Klasik Ermenicedeki ‘ararel’ fiilinden geldiği. ‘Ararel’ yaratmak demek, ‘arariç’ yaratıcı, ‘Ararat’ ise hayatın yaratıldığı yer, bu teoriye göre. Ermeni tarihi üzerine çalışan kimi akademisyenler buradan yola çıkıp, Nuh’un Gemisi’nin Ararat Dağı’na inme hikâyesine de bağlayarak, ‘hayatın yaratıldığı yer, Ararat’ gibi bir anlam da çıkarıyorlar.

Nuh, Ararat’la özdeşleştiriliyor mu?

Nuh’un Gemisi oraya oturuyor. İncil’de de şu var galiba: Nuh ikinci Âdem sayılıyor; hayatı tekrar yaratan, her şeyi kurtaran adam... Ermeniler de belki buradan yola çıkarak “Bizim dağımız her şeyin tekrar yaratıldığı yerdir” diyorlar.

Sizin için neden bu ismi seçmişler?

Özel bir sebebi yok. Vaftiz babam seçmiş. “Ararat olsun< demiş, hoş geliyormuş onlara. Aslında isim olarak çok da kullanılmıyor. 60 yaşında bir Ararat bulamayız. 1980’lerde böyle bir kullanım başlamış, neden başladığı çok bilinmiyor, pek de tutmamış aslında... İstanbul Ermenilerinde ‘Ararat’ çok azdır, ‘Masis’ yaygındır. Ararat hem dağın, hem bölgenin adı; Masis sadece büyük olan dağın adı. 70 yaşında da Masis vardır, üç yaşında da. Belki Masis daha anlaşılır olduğu için... Ararat hakikaten zor, ilk kez söylediğinde insanların hemen anlayamayacağı bir isim. “Ra”, “ra”...

O dağa Ararat demek ile Ağrı demek arasında politik bir duruş farkı da var...

Toprak meselesi… “Ararat’ı mı istiyor bunlar?” diye düşünüyor bazıları. Elif Şafak’ın ‘Baba ve Piç’ adlı romanının yayımlandığı dönemde de bu çok tartışıldı. Ararat toprak talebi midir? Ararat sembol müdür?

Nasıl bir sembol Ararat? Siz Ararat’ı gördünüz mü?

Ararat’ı çok geç gördüm ben. Ailem, arkadaşlarım, hep haftalık gezilerle Ermenistan’a giderlerdi. Ben Ermenistan’la ilk karşılaşmamın turistik bir gezi vesilesiyle olmasını istemez, “En az bir buçuk - iki ay kalmayacaksam gitmem” derdim. İlk kez 27 yaşında, geçen yaz gidip iki ay kaldım ve gördüm ki, Ararat sahiden her yerdeymiş! Anlatıyorlardı, ben bu kadar olabileceğine inanmıyordum. Sokak ressamının tuvalinde, bisküvi paketlerinde, paranın üstünde... Ararat her yerde! Yerevan’dan farklı göründüğünü söylerlerdi, ona da inanmıyordum. 2010 yazında 15-16 kişi Kars’a gitmiştik. Tabii, grupta bir Ararat olunca sürekli Ararat’ı görmeye çalışıyorsun. “Hava açıyor, Ararat’ı görürüz” filan... Yolda giderken, “Aaa, görünüyor!” dediler. İlk kez o zaman gördüm. Uzaktan. Herhangi bir dağ gibi. Fakat Ermenistan tarafından çok daha heybetli. Çok baskın bir karakter Ararat orada. Yerevan’ın herhangi bir sokağında yürüyorsun, bir sokağa döneceksin, birden karşına çıkıyor. Ve çok güzel... “Biz buradaydık, buradayız, köklerimiz burada” gibi bir his veriyor insana…

Böyle bir hisle adlandırılmış olmak nasıl bir duygu?

Zor bir şey. Lisedeyken çok fazla bilmiyordum; malum, Ermeni okullarında Ermeni tarihi öğretilemiyor, tarih hocasını Millî Eğitim atıyor, o da resmî müfredatı uyguluyor. Ben daha çok, üniversite yıllarımda Aras Yayıncılık’ta çalışmaya başlayıp Ermeni tarihi üzerine okumaya başlayınca, Ararat’ın hem tarihsel, hem de sembolik önemini anladım. Tarihinde, edebiyatında, müziğinde, Ermenilerle ilgili hemen her şeyde çıkıyordu Ararat karşıma. Bunu fark edince “Yahu, bu çok önemli bir şey bizim için, bana da birileri bu ismi koymuş” diyorsun. Yalnız, bu bir yandan da ağır bir şey.

Neden?

Bir anlamda isminin adamı olmaya çalışıyorsun çünkü. Ararat, Ermeni kimliğinin bu kadar bariz bir sembolü ya, o kimliği hakkıyla taşımam gerekiyor gibi hissettiğim oluyor. Daha sade, sıradan bir ismim olsa kendimi daha hafif hissederdim diye düşünüyorum bazen. Uzun lafın kısası, Ararat, yüküyle birlikte gelen bir isim bir yanıyla... Ya da yük falan yok da, ben kendi kendime havaya giriyorum. 

Ararat’a tırmandınız mı?

Bir ara çok istedim. Bir arkadaşım “Gidelim, dört gün çıkılıyor, iki gün iniliyor” dedi, çok heyecanlandım ama bir yandan da korktum. Zaten çok az insanın yapabildiği, çok meşakkatli bir şey; bir de Ararat olarak Ararat’a tırmanacağım! Başına çıkacaksın, tepesine, ona kavuşacaksın! Büyüsü kaçar mı acaba diye düşündüm ve vazgeçtim.

‘Büyülü’ bir isimle İstanbul’da yaşamak, Türkiye’de bu isme sahip olmak nasıl bir durum? Neler yaşatıyor insana?

“Vay, Ermeni ismi”, “Ulan, bizim dağa ‘Ararat’ mı diyorsunuz? Ağrı Dağı o!” gibi tepkiler oluyor ve bu sıkıcı olabiliyor. Fakat başıma çok trajik hikâyeler gelmedi, çünkü gündelik hayatta gizliyorum. Dışarıda Ararat’ı kullanmıyorum; söylemesi zor, insanların anlaması zor. Söylemek zorunda kaldığım durumlarda, bir dönem Arafat diye anlaşıldı hep. Ben “Ararat” dedikçe, Yaser Arafat çağrışımıyla “Arafat Bey”... Çok sıkıcı tabii. Genelde “Ali Şeker” deyip geçiyorum dışarda. Babamın ismi Mıgırdiç, o da Mehmet Şeker adını kullandı uzun yıllar.

Soyadınızın da bir hikâyesi var mı?

Var. Hem matrak, hem de trajik bir hikâye... Bizimkiler epey eski Samatyalı, terzi bir aile; esas soyadları da Basmacıyan bu yüzden. Dedemin babası, Soyadı Kanunu’ndan birkaç yıl önce, genç yaşta ölmüş. Çocuklarıyla dul kalan yayam, kanun çıkınca, o zamanki soyadlarını almaya gitmiş. Memurlar, “Basmacıyan’ı daha önce, hem de sizin mahalleden bir aileye verdik, başka soyadı seç” demişler. Bizimki tutturmuş, “Ölmüş kocamın soyadı, ille de Basmacıyan olacak” diye. Epey gidip gelmiş, en sonunda memurlar buna “Uğraştırma bizi, bak şeker gibi kadınsın, Şekeryan yazalım, iş bitsin!” demişler. Artık, gerçekten şeker gibi bir kadın mıydı, yoksa arıza çıkardı diye ironi yaparak mı öyle dediler, bilemiyorum.

Siz çocuğunuza nasıl bir isim vermek istersiniz?

Bilmiyorum. Hiç düşünmedim aslında ama “Rahat eder”, “Askerde sorun yaşamaz” gibi bir motivasyonum olmadan, kulağa hoş gelen, sevdiğim, o zaman hayat ne getirecekse ona göre bir isim veririm. Kendimi kısıtlamam yani.

Kategoriler

Toplum

Etiketler

İsimler Hikayeler


Yazar Hakkında