Ateşyan'a hodri meydan

Başepiskopos Aram Ateşyan'ın geçen hafta manşete taşıdığımız açıklamaları, Bedros Şirinoğlu’na sorduk. Ateşyan, “Ermeni toplumunun tek bir merkezi vardır o da Patrikhane’dir” diyerek Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı BaşkanıŞirinoğlu’nu ağır şekilde eleştirmişti. Şirinoğlu ise sözlerinin arkasında durdu ve Ateşyan’ı Eş Patrik seçimlerinin yapılması için gereğini yapmaya çağırdı.

Fotoğraf: BERGE ARABIAN

BARUYR KUYUMCİYAN
baruyr@agos.com.tr

Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Başkanı Bedros Şirinoğlu’nun Agos’a yaptığı açıklamalar, iki haftadır Ermeni toplumunun en önemli gündem maddesi oldu. 28 Eylül Pazar günü Samatya’da düzenlenen Sevgi Sofrası’nda bu söyleşiye gönderme yapan Başepiskopos Aram Ateşyan, Şirinoğlu’nu hedef aldı. “Ermeni toplumunun tek bir merkezi vardır o da Patrikhane’dir. Lider de dönemin dini önderidir” diyen ve Şirinoğlu’nu ağır şekilde eleştiren Ateşyan’ın sözleri karşısında ne düşündüğünü Şirinoğlu’na bir kez daha sorduk. Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Başkanı, sözlerinin arkasında durdu ve Ateşyan’ı Eş Patrik seçimlerinin yapılması için gereğini yapmaya çağırdı. 

Şirinoğlu’nun açıklamalarını kendi ağzından aktarıyoruz.

Patrikhane hepimizin bağlı olduğu ruhani tahttır ve hepimiz buraya bağlıyız. Bu makama herkes gibi benim de saygım var. Başepiskopos Ateşyan’a da bir ruhani olarak saygı duyuyorum. Fakat sorun bu tür tasarrufların bu makamı yıpratmasıdır. Bu vekaleten yönetme hali, sivillerden kopuk yönetim, maalesef bu makamın saygınlığını etkileyecek noktaya geldi. Bundan önce üç Patrik’le çalıştım. Hepsi de sivil danışma kurullarına önem veriyorlardı ve idari tasarruflarını sivillere danışmaksızın almıyorlardı. Bu şekilde sivilleri yok sayarak ‘astığım astık, kestiğim kestik’ bir yönetim şekli söz konusu olamaz. Eğer her şeyin başı benim diyorsa o zaman bütün sivil yöneticileri azledelim ve hastane yönetimine de kendisi geçsin, vakıfları da kendisi yönetsin. Krallar bile halka ‘rağmen’ kararlar veremezler. İster seçilmiş Patrik ister vekil halktan kopuk bir şekilde halkı yönetemez. Patrikliğin yıpranmaması için bizlerin bu eleştirileri yapmamız şart.

‘Kukla istiyor’

Ateşyan’ın Samatya’da söylediği sözler, ‘kukla yöneticiler’ istediği anlamına geliyor. Benim bu toplumda otuz yıllık emeğim var. Bu konuda tevazu göstermeyeceğim. Yöneticilik hayatımın dışında, Cumhuriyet tarihi boyunca bu topluma maddi anlamda en büyük desteği sağlamış hayırseverim. Kimilerinin verdiği 5 lira bile benim verdiğim milyonlardan daha kıymetli olabilir. Ben bunu tartışmıyorum. Ama ‘Ben Bedros’u sildim’ diyerek beni silmesi mümkün değildir. Gördüklerini söylemeyen bir ‘kukla’ olarak da 30 yıllık emeğimi halkın gözünde sıfıra indiremem. Dolayısıyla bir sıkıntı görüyorsam bunu dile getirmek aynı zamanda en önemli sorumluluğum.

Yöneticilere çağrı

Buradan vakıf yöneticilerine sesleniyorum. Onlardan maalesef henüz hiçbir tepki gelmedi. Bu maalesef çok ikiyüzlü bir tavır. Bu şekilde devam etmesini istiyorlarsa desteklerini açıkça ifade etmeliler. Yok, aksi gibiyse bunu cesaretle dile getirmeleri gerekiyor. Yorumsuz kalmak bu topluma karşı en büyük riyakârlıktır. Bu vekaleten yönetime, olup bitenlere karşı toplumda bir bıkkınlık var, ben bunları dile getirdim. Bu asla makama saygısızlık değildir.

‘Korkunun ecele faydası yok’

Başepiskopos Ateşyan eğer kendine güveniyorsa ve kazanacağına inanıyorsa, bir an önce bu seçimin yapılması için ne gerekiyorsa yapmak zorunda. Eğer bu kararı alamıyorsa, korkuları var anlamına geliyor. Fakat korkunun ecele faydası yok, bu toplumun bir beş yıl daha bu şekilde yönetilmeye tahammülü yok. Samatya’daki eleştirileri Patrik Mutafyan yapmış olsaydı, şapkamı önüme koyar düşünürdüm. Fakat bunu Ateşyan’ın yapıyor olması beni anlamadığını gösteriyor. Benim diyeceğim odur ki, eleştirilere kulak tıkayıp halka bildiğini empoze etmeye çalışması, halkın çok daha büyük tepkisine yol açacaktır. Onun için oturup mantıklı düşünerek, cemaat için en hayırlısı neyse o yönde karar vermesi gerekir.

‘Ateşyan cemaatine güvenmiyor’

Maalesef, kurmayı düşündüğü Hovagim 1461 Vakfı meselesi de kimseye danışmadan alınmış bir karar. Bundan pek fazla kişinin haberdar olduğunu da sanmıyorum. Devletin de bu oluşuma izin vermeyeceğini düşünüyorum. Çünkü Patrikhane’nin mal mülk işlerine girmesi, emlak işlerine özenmesi doğru değil.

Patrikhane’nin böyle bir deneyimi de yok. Siviller dururken neden Patrikhane bu şeylere yöneliyor? Beykoz’daki arsayla ilgili görüşmeler devam ederken, Patrikhane’nin maddi ihtiyaçları da görüşüldü ve bir rakam üzerinde anlaşıldı. Zaten bugüne kadar Patrikhane, sivillerin desteğiyle varlığını sürdürüyor. Tabii ki bu destek devam edecek. Niçin bu yollara gidiliyor? Başepiskopos Ateşyan, devletle her görüşmede maalesef bu para mevzusunu dile getiriyor. Bu durumdan artık ben utanır hale geldim. Son görüşmede de ısrarlı şekilde bu tavrını sürdürdü ve bu tavrın bir olumsuzluğa yol açacağını hissettiğim için kendimi araya girmek zorunda hissettim. ‘Sırpazan Hayr, cemaatimiz desteklerini sürdürecektir’ dedim. Sırpazan’ın yanıtı maalesef beni daha çok üzdü, ‘Ben cemaatime güvenmem.’ Nasıl bir din adamı cemaatinden bu kadar uzaklaşabilir? Eğer cemaatine güvenmiyorsan o makamı işgal etmemen gerekir.