“Adana, Rize, İstanbul”

Çocuğunuzla yan yana yürürken ona ismiyle seslenemiyorsanız, İstanbullu olmanıza rağmen Rum olduğunuz için teselli ediliyorsanız ve ‘Aristoteles’ adıyla vaftiz edilemiyorsanız kimliğiniz üzerine sık sık düşünürsünüz. Zoğrafyon Lisesi’nin kimya öğretmeni ve çevirmen Aristoteles Ari Çokona ile, düşünceler, isimler ve sözcükler üzerine söyleştik.

İsminizin anlamı nedir?

Benim ismim bilinen bir isim, Aristoteles. Fakat çok uzun olduğu için, resmî işler dışında Ari’yi kullanmayı tercih ediyorum. Kendimi tanıtırken Ari olarak tanıtıyorum. Kısa bir isim olmasına rağmen, ilk söylediğimde insanlar bazen tuhaf bakar. Ben de hiç düşünmeden, bir tepki olarak, hemen “Adana, Rize, İstanbul” derim. Hatta bazen adımı sorduklarımda, doğrudan “Adana, Rize, İstanbul” diyorum. Fakat işin içine anne-baba adı girdiğinde durum çetrefilleşiyor, çünkü annemin adı Olimpia, babamın adı Kimon. Ona da şöyle bir çare buldum: “Siz verin, ben yazayım” diyorum. Bunu yapamayacak durumdaysam, nüfus kâğıdımı gösteriyorum. Bir de şu var, eğer adınız Yorgo veya Agop ise, ne olduğunuz belli oluyor. Fakat ‘Ari’ ile, üç öteki de olabilirsiniz. Yani beni tanımayan bir insana adımı söylediğimde, benim Ermeni mi, Rum mu yoksa Musevi mi olduğumu anlamıyor. Ermeni ve Musevi arkadaşlarım var. Bir dizide, bir İsrail ajanının ismi Ari’ydi. Finlandiyalı bir yazar da var bu ismi taşıyan. Çok yaygın bir isim.

Kimlerden olduğunuz belli olmasa da azınlık olduğunuza şüphe bırakmayan bir isimle Türkiye’de yaşamak nasıl bir durum?

Ben bir zamanlar serbest piyasada çalıştım, mühendislik yaptım. Bizim anne ve babalarımızdan öğrendiğimiz ilk şey, göze batmamaktır. Bu uygulanır.            Amerika’da zenci olmak zordur, belli olursun. Türkiye’de Rum olmak nispeten kolaydır; giyimine dikkat edersen, insanların gözüne bakmadan yürürsen, sesini yükseltmeden konuşursan, çocuğunla yan yana yürürken ona ismiyle seslenmezsen... O şekilde, pek sorun yaşanmıyor. Fakat resmî bir evrak doldururken soruyorlar, “Nerelisin?”, “İstanbulluyum.” “Nerelisin?” diye bir daha ısrar ediyorlar, “İstanbulluyum.” İnanmıyor, çünkü kimse İstanbullu değil, herkes bir yerden gelmiş. En sonunda “Rum’um” diyorsun, karşındaki de “Olsun ağabey, hepimiz insanız” diyor.

İstanbul’a aidiyet ve Rum olmakla ilgili bu açıklamaları yaparken ne hissediyorsunuz?

İstanbulluluk da bir kimlik. Petros Markaris dünya çapında tanınmış bir polisiye yazarı, Heybeliadalı. Bir tarafı Ermeni, bir tarafı Rum. Yunanistan’da yaşıyor. Alman eğitimi almış, kitaplarını Almanca yazıyor ama diyor ki, “Ben her şeyin önünde İstanbulluyum.” İstanbulluluk kimliği bazen başka bütün kimliklerin önüne geçiyor. Kimlikler açısından isimler çok önemlidir, çünkü her şey isimle başlar. Taşrada bir kadın der ki “Allah bana çocuk vermedi, iki tane kızım var.” Bakın, ne büyük bir aşağılama... Bu sene üniversite giriş sınavında bir soruda “gâvura gâvur denmemesi”nin bir iyilik olarak gösterilmesi de öyle. Kimliğimizi gösteren kelimeler hakaret olarak kullanılıyor. Hatta geçenlerde bir büyüğümüz, kendisine Ermeni denmesini hakaret saydığı için mahkemeye başvurmuş. Olumsuz yaklaşımlarda ismin bir etkisi oluyor. İnsan kendini korumak için savunmaya geçtiğinde o ismin çevresinde kimliğini oluşturuyor.

İsminiz Mehmet olsaydı, Türkiye’de Rum toplumu içinde ne yaşardınız?

Hıristiyanlık, bütün dinler gibi bağnazdır. Mesela, bir azize ait olmayan isimleri taşıyan kişileri vaftiz etmezler. Benim vaftiz olmam için babam epey yorulmuş, ‘Aristoteles’ diye bir aziz olmadığı için beni vaftiz etmek istememişler. Yunanistan’da da bu böyledir; isminiz Aristoteles ise, Georgios (Yorgos) olarak vaftiz olursunuz ve kimliğinizde ‘Georgios Aristoteles’ yazar.

Siz çocuklarınıza nasıl isimler verdiniz?

Bizim cemaatte hiçbir zaman Türkçe isim vermek düşünülmemiştir. Rumlar çok baskı gördükleri zamanlarda bile isimlerinde ısrar etmişlerdir. Ben biraz gelenekçi davrandım, oğluma babamın ismini verdim: Kimon. Küçük oğlumun adı da Dimitri. Antik Yunan’dan gelen bir isim, kökeni tanrıça Dimitra’ya gider. Babamı çok küçük yaşta kaybettiğim için onun adını yaşatmak istedim. Küçük oğluma da, çok sevdiğim kayınpederimin ismini verdik.

“Adı yaşatmak” dediniz, bir ad nasıl yaşatılır?

Ben bazı konularda aykırı düşünürüm ama geleneğe çok büyük saygım vardır. Gelenek derken şunu kastediyorum: Mesela, anneannemin evinde ikonası vardı. Anneannemi çok sevdiğim için ikonasını da çok seviyordum. Bu isimler de öyle. Sevdiğimiz insanların olduğu için o isimleri severiz ve onların anılarını böyle yaşatırız. Bunu da geçmişe bağlı olmak değil ama geçmişe saygı duymak olarak görüyorum. 

Daha uzak bir geçmişe gidersek, filozof Aristoteles’in ismini taşıyor olmaktan memnun musunuz?

İyi tarafları var. Mesela ben kitap çeviriyorum. Aristoteles’i çevirirken, ‘yazan Aristoteles, çeviren Aristoteles’ oluyor, hoş oluyor. Fakat Aristoteles çok tutucu bir insandı. Platon da öyleydi. Antik Yunan felsefesi çok güzel bir felsefedir ancak günümüze yüzde biri, ikisi ve en tutucuları gelmiştir. Çünkü ilerici düşünceler yok olmuş veya yok edilmiştir. Platon, Demokritos’un bütün kitaplarını satın alıp yakmıştır, rakibini yok etmek için. Bunun yanında, Aristoteles, bütün bilimleri başlatandır. Tarih boyunca hemen hemen her konuda bilgi sahibi olan belki de tek insandır. Mantıktan metafiziğe, fizikten matematiğe, birçok alanda kitapları vardır ve metodolojiyi o öğretmiştir. Platon, “Başkalarının düşüncelerini tekrarlamak hazıra konmaktır, insan yeni düşünceler üretmeli” diye düşünür. Halbuki Aristoteles öyle değildir, o kendinden önceki tüm kitapları, ne yayımlanmışsa okumuştur ve okudukları hakkında olumlu-olumsuz fikirlerini belirtmiştir. Bu da Aristoteles ismini taşımanın olumlu yanı, çünkü Aristoteles sevilen biri, eğitimli çevrelerde ilgi kaynağı olur.

Askerliğinizi yaparken, ‘Aristoteles’ ismi nasıl bir ilgiye sebep oluyordu?

Ben askerliğimi yaptım mı yapmadım mı bilemiyorum, çünkü terhis belgeme “arululu” gibi bir şey yazmışlar! 80 yılında askerliğimi yaptım. O zamanlar Ermeni olmak Rum olmaktan daha kötüydü, ASALA dönemleri filan. Soruyorlardı, “Ermeni değilsin inşallah”, “Estafırıllah” diyordum. Yine de, güzel anılarım da var. Askerdeyken etrafımdaki herkes bana bir şey olacak diye korkuyordu. Çankırılı bir grup beni evlat edinmişti, hep etrafımda dolaşıyorlardı, bana bir kötülük olmasın diye.

Kategoriler

Toplum

Etiketler

İsimler Hikayeler


Yazar Hakkında