Deprem ve hapishaneler: Tutsak yakınları anlatıyor

Türkiye’yi büyük yıkımla karşı karşıya bırakan depremler sonucunda her geçen saatte can kaybı artıyor. Enkaz altında kalan insanlar halen yardım bekliyor. Bu haftaki İnsan Hakları Gündemi sayfasını afet durumlarında hapishaneler ve tutsakların yaşam hakkına açıyoruz. Tutsak yakınları yaşadıkları belirsizlik, endişe ve bilgi eksikliğini, hapishanelerin mimari olarak tutsakların yaşam hakkını korumaya yönelik olmadığını ve yapılması gereken değişiklikleri anlatıyor.

Gezi Davası tutuklularından Mücella Yapıcı’nın kızı Cansu Yapıcı anlatıyor:

‘Haber alamamak insanın içini acıtıyor’

Günlerdir akıl almaz bir karanlık içindeyiz. Büyük bir öfke ve çaresizlik içerisinde yakınlarımızdan haber almaya, ‘ne yapabiliriz, nasıl yardımcı olabiliriz?’ sorularının yolunu bulmaya çalışıyoruz. Mimar annem ve babamın çalışmaları, emekleri ve uyarıları nedeniyle özellikle 1999’daki deprem sonrası tüm hayatı depremler etrafında şekillenmiş, 12 yaşında deprem hasar tespit çalışmalarında annem ve babam ile yapıları incelemiş bir mimarım. Gezi Parkı’nın olası İstanbul depreminde bölgede tek sahra hastanesi kurulacak alan olduğu için yıkılmaması gerektiğini savunduğu, 3. Havalimanı’nın yine olası bir İstanbul depreminde İstanbul’a gelecek yardımlar için kullanılamayacağını dile getirdiği, Kanalistanbul Projesi’nin yine olası İstanbul depreminde akıl almaz bir felakete yol açacağını mesleki bilinçle dilinde tüy bitene kadar tekrarladığı için devlet tarafından ‘terörist’ ilan edilmiş ve cezaevine atılmış bir annenin kızıyım. Annem Mücella Yapıcı TMMOB Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Çevre Etki Değerlendirme Kurulu ve Afet Komitesi Sekreteridir. 1999 depreminde bölgede çalıştı, Gölcük ve Van depremlerinde yine bölgede kriz masasının kurulumunda görev aldı. Silivri Cezaevi’nde bulunan Tayfun Kahraman, İstanbul’da yapıların depreme karşı güçlendirilmesi için yerel yönetimde çok değerli çalışmalar yürütmüş bir şehir plancısı, değerli Osman Kavala’nın 99 depreminde yürüttüğü çalışmalar bugün hâlâ aklımızda. Bir yurttaş ve tutsak yakını olarak hissettiğim duyguyu ‘çaresizlik’ olarak tanımlayabilirim. Böylesi karanlık bir zamanda en yakınından uzak olmak, güvenliğinden endişe etmek ve haber alamamak tabii ki insanın içini acıtıyor, ama daha da önemlisi böylesi deneyimlerden bu kriz anında yararlanılamaması ve hatta bu insanların bu çalışmaları nedeniyle cezalandırılması insanı öfkelendiriyor.

‘Kapı kilit sistemi tehlikeli’

25 Nisan 2022’de annem ve arkadaşlarımız tutuklandığında emin olduğum tek bir şey vardı; annemin yaşanabilir çevre ve güvenli bir kent için çalışmalarını nerede olursa olsun sürdüreceği. İlk görüşümüzde bize cezaevindeki kapı kilit sisteminin bir depremde veya kriz anında tutsakların can güvenliği için ne kadar tehlikeli olduğunu anlattı. Elinde kâğıt, kalem. Kapıları, kilitleri çizdi. Kilit kapı sisteminden kumanda ile açma sistemine geçilmesinin gerektiğini çokça dile getirdi. Tabii bu cezaevlerindeki sorunlardan yalnızca biri. Kapasite üstü mahpus barındırma, cezaevlerinin inşa edildiği alanların özelliği, yapılarda kullanılan malzemeye ilişkin soru işaretleri gibi konular cezaevlerinde deprem güvenliğini konuştuğumuzda önemli başlıklar. Günümüzde yaşanan deprem alanlarına arama kurtarma ekiplerinin, yardımların ulaştırılamaması, gözler önüne serilen koordinasyonsuzluğu gördüğünüzde olası bir depremde cezaevindeki yakınlarınız ve tutsaklar için daha da çok endişelenmeye başlıyorsunuz doğal olarak. Haftalık 10 dakikalık telefon hakkımız var annemle. Pazartesi sabahı erkenden aradı ve telefonda “O fay hattı için biz senelerdir uyarıyoruz” diyerek ağladı. Yakınlarımızın durumlarını, haber aldıklarımızı, alamadıklarımızı sığdırmaya çalıştık 10 dakikaya. Daha önce hasar tespit çalışması yaptığı apartmanlara ilişkin girilmemesi gerektiğini düşündüklerini sıraladı. Deprem çantalarımızı hazırlamamız için uyardı bizleri.

‘Uzaktan kumandalı sistem gerekli’

Deprem söz konusu olduğunda özellikle son yıllarda büyüyen inşaat furyası, 3. Havalimanı, Kanalistanbul, Galataport gibi bilim etik kurallarını çiğneyen projelere olan inat, hasarlı yapılara sağlanan imar affı, kira artışları dolayısıyla ortaya çıkan barınma krizi, toplanma alanlarının üzerine yapılan inşaatlar nedeniyle neredeyse hiçbirimiz güvende değiliz.  Cezaevlerinde yakınlar ve mahpusları düşündüğümüzde özellikle annemin sürekli dikkat çektiği manuel kilit sistemi, tutsakların deprem anındaki can güvenlikleri için büyük bir problem. Acilen tüm cezaevlerinde uzaktan kumandalı bir sistemin entegre edilmesi gerekli. Cezaevlerinin kapasitelerine uygun tutsak barındırıp barındırmadığı, inşa edildiği alanlar, kullanılan malzeme, deprem yönetmeliğine uygunluğu, toplanma alanlarına yakınlıkları tespit edilerek denetlenmeli, afet sonrası eylem planları oluşturulmalı. Cezaevleri, evler, apartmanlar, hastaneler, alışveriş merkezleri, okullar, havalimanları inşa edilirken, sokaklara, mahallelere, kentlere müdahale edilirken artık herkesin mimarlık, mühendislik, bilim ve etik kurallarına uyarak hareket etmesine ihtiyacımız var.  Başka türlü bu karanlıktan çıkamayacağız.

Altı yıldır tutuklu bulunan DBP eski Genel Başkanı, HDP'nin kurucularından ve Diyarbakır eski Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın kızı Evin Jiyan Kışanak anlatıyor:

‘Yaşadığım çaresizlik hissinin tarifi yok’

Her şeyden önce üzgünüm ve bizi bu çaresizlik hissine mahkûm etmeye çalışanlara öfkeliyim. Depremler ülkesinde yaşadığımız bir gerçek. Her depremden sonra nasıl önlem alınmamış olur, nasıl bu kadar hazırlıksız olunur diyerek başımızı duvarlara vuruyoruz. Öte yandan, Alevilerin köylerine yol dahi yapmayan zihniyetin tarihini de çok iyi biliyoruz. ‘Kendisine’ oy vermeyen yerlere hizmet götürülmediğini de biliyoruz. Şimdi sahipsiz kalanların da tesadüf olmadığını biliyoruz. Her şeyde, her zaman, her konuda olduğu gibi çok politik. Ülke tarihinde daha önce benzeri görülmemiş bir felaket yaşıyoruz. Yaralarımızı sarmak uzun sürecektir. Hepimizin, yine kendi öz gücümüzle yaralarımızı saracağına eminim, bu uzun soluklu bir yolculuk olsa da... Yaşamını yitiren herkes için çok üzgünüm.

‘Neredeyse tamamen karanlıkta bırakılmış bir konu’

Bir de mahpus yakını olma halim var ki, her depremde yaşadığım çaresizlik hissinin tarifi yok. Her depremde onlar bizi, biz onları merak ediyoruz. Mahpus yakınlarımızın sağlığından, yaşam koşullarından endişe duyuyoruz. Onlardan haber almak, seslerini duyup bir derin nefes alabilmek için belirsizlik içinde bekliyoruz. Adalet Bakanlığı, pandemi zamanında da deneyimlediğimiz üzere, mahpus yakınlarını felaket anlarında bilgilendirme üzerine bir sistem geliştirmiş değil. Bu kadar teknolojinin geliştiği bir zamanda, mahpus yakınlarını afet, felaket anlarında bilgilendirme mekanizması geliştirmesi zor olmasa gerek. Bu iletişimsizliğin de ikincil bir cezalandırma yöntemi olduğunu düşünüyorum. Şu an itibariyle bile, depremin kaçıncı günü oldu, depremin etkilediği şehirlerdeki cezaevlerinin durumunun ne olduğuna dair derli toplu bir bilgi akışı, bir açıklama yok. Mahpuslar dışarı çıkıp afet bölgelerindeki yakınlarına yetişmek, yardım etmek istiyorlar. Ya da mahpusların kapatıldığı cezaevlerindeki hasar durumu nedir, kimseye bir şey oldu mu diye de aileler, yakınlar dışarıda merak içinde. Afet durumunda cezaevleri ve mahpusların hali neredeyse tamamen karanlıkta bırakılmış bir konu.

‘Bırakın insanlar yakınlarıyla dayanışsın, yas tutsun’

Afet anlarında cezaevlerine dair bir diğer önemli konu da cezaevlerinin fiziki koşullarının olağanüstü anlarda pratik ve hızlı tahliyeye yönelik tasarlanıp tasarlanmadığı. Dışarıda durum felaket olsa da insanların bir şekilde kaçma, kendini koruma şansı olabiliyor. Fakat kapatılma mekânı olan cezaevlerinin örneğin sadece kapıları bile başlı başına bir konu. Gözlemleyebildiğimiz ve bildiğimiz kadarıyla çoğu manuel sistem. Yani klasik demir kapılar ve birilerinin o kapıları açması gerek. Afet anlarında her saniyenin dahi yaşamsal önem taşıdığı göz önünde bulundurulursa, böylesi fiziki koşullarda acil ve hızlı tahliye nasıl gerçekleşecek? Cezaevlerinin acil durum anlarında tahliyelerine dair bir planlama var mı? “Gizlilik sebebiyle açıklanamayan şeylerdir” denerek geçiştirilmemeli, sistematik ve güncellenen planlar yapılmalı. Açıkçası geleneksel hale baktığımızda bir planları olduğunu dahi düşünmüyorum, umarım yanılıyorumdur.

Şu anda beklentim, özellikle depremin etkilediği şehirlerdeki cezaevlerinin ve mahpusların güncel durumuna dair bir rapor hazırlanıp, kamuoyuna sunulması. Mahpusların her gün yakınlarını arayabilmeleri gerekiyor. Hatta mümkünse bazı cezaevlerinde hayata geçirilmiş olan ama herkese tanınmayan görüntülü arama koşullarının bütün mahpuslara sağlanması gerekiyor. Tutuklu yargılanan, hükümlü olmayanların acilen tahliye edilmesinin önünde her zaman olduğu gibi bugün de bir engel yok. Bırakın insanlar yakınlarıyla dayanışsın, yas tutsun.

Tutsakların yaşam hakkı korunuyor mu?

İnsan Hakları Derneği Hapishaneler Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Çevirmen afetlerde tutsakların yaşam hakkının ne denli korunduğunu, bu hakkın remî makamlar tarafından nasıl ele alındığını, eksiklikleri ve yapılaması gerekenleri aktarmanın yanı sıra deprem sonrasında sosyal medyaya yansıyan Malatya’da bir cezaevindeki tutsakların vurulmasına ilişkin elde edilen bilgileri aktardı.

Cezaevlerinde durum nedir, tutsaklar depremden nasıl etkileniyorlar/etkilendiler? Size ulaşan bilgiler, veriler ışığında bunu değerlendirebilir misiniz?

Hapishaneler ve mahpuslar olağan durumlarda dahi toplumun dikkatinden uzak bir noktada tutuluyor ve sorunlarına dair bir iyileştirme politikası uygulanmıyor. Mahpuslar kapatılma mekânlarında pek çok hak ihlaline uğramasına rağmen aileler, sivil toplum kuruluşları ve çok dar bir siyaset alanının dışında dert edilmiyorlar. Hal böyle iken, deprem ya da farklı olağanüstü durumlarda yaşamlarının ne kadar dikkate alındığı şüpheli.

Depremden hemen sonra mahpusların ailelerinde büyük bir endişe ve telaş başladı. Yakınlarından haber alamadılar, özellikle depremden etkilenen şehirlerde bulunan hapishanelerde yakınları bulunan ailelere bilgi verilemedi. Ayrıca mahpuslar da deprem bölgesindeki ailelerine ulaşmada sorunlar yaşadılar. Deprem bölgesindeki hapishanelerde bulunan ailelerine telefon eden bazı mahpuslar binaların çok sallandığını, binalarda çatlaklar oluştuğunu aktardılar.

Yine ailesini arayan mahpuslardan bazıları başka bir hapishaneye sevk edileceklerini ancak detayını bilmediklerini söylediler.

Tutsakların deprem durumunda kendilerini kurtarması söz konusu mu? Bu durumlarda tutsakların yaşam hakkı garantiye alınıyor mu?

Maalesef deprem anında mahpusların yaşamlarını garantiye olacak bir durum söz konusu değil. Toplam 399 hapishane var ve mahpus sayısı 2 Ocak itibari ile 341497. Bu yıl 20 hapishane daha açılması planlanıyor ve yıl sonunda hapishane sayısı 419 olacak. Bu kadar çok hapishane ve mahpusun olduğu bir sistemde ne yazık ki olağanüstü felaketlerde yaşamsal risk çok fazla. Mahpusların güvenli bir alana geçebilmeleri neredeyse imkânsız ve pek çok prosedürü içeriyor. Kapılar mahpusların üstüne kilitli. Panik halinde o mahpusların tahliye edilmesi fiziksel olarak da mümkün değil çünkü çok yüksek güvenlik önlemleriyle mahpusların hızlı tahliye edilmesi olanaksız. Odaların kapılarının tek tek açılması, hapishane çıkışında turnikelerden geçiş için retina taraması yapılması gerekiyor. Hızlı hareket edebilmek mümkün değil. Deprem gibi saniyelik bir felakette bile saatler sürecek bir bürokratik engel var.

Kapıların açılması da izne tâbi. “Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik Madde 126- (1) Hükümlü; izin, hastaneye, Cumhuriyet başsavcılığına veya duruşmaya sevk, eğitim, öğretim, işyurdu, cezanın ertelenmesi, salıverilme, nakil, deprem, sel gibi doğal afet ve yangın hâlleri dışında ve yetkili makamca verilmiş yazılı bir emir olmadıkça kapalı kurumun dışına çıkarılamaz” deniyor. Yani yazılı bir emir yoksa deprem esnasında dahi kapılar açılamıyor.

Mevcut kanun ve yönetmelik depremi bir iç güvenlik meselesi çerçevesinde ele alıyor ve düzenlemesini de buna göre yapıyor. Yani öncelik yaşam kurtarma değil, güvenliğin sağlaması. Oysa hapishanelerde mahpusların yaşam hakkının korunması devletin en önemli görevi olmak zorunda.

Resmî Gazetede 29 Mart 2020’de yayınlanarak yürürlüğe giren kararda şöyle deniyor: ‘Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik Madde 32/3- Kurumlarda meydana gelen isyan, yangın, deprem, toplu firar, tünel kazma, duvar delme gibi asayiş ve güvenlikle ilgili olaylarda, iç güvenlik görevlilerinin yetersiz kalması hâlinde, kurum en üst amirinin istemi üzerine, kapalı kurumlarda dış güvenlik görevlileri, açık kurumlar ile eğitim evlerinde kolluk görevlileri kuruma girerek olaya müdahale etmek suretiyle gerekli tedbirleri alır.”

Deprem gibi felaketlerde tutsakları korumak için çalışmalar yapılıyor mu? Bu çalışmalardaki eksikler nelerdir, sizce neler yapılmalı?

Mevzuatta depreme dair telefon görüşmesinin düzenlenmesi, mahpusların alacağı izinler dışında yalnızca yukarıda belirttiğimiz bir güvenlik meselesi dışında bir uygulama bilgisi yer almıyor. Mahpusların bu tarz bir durumda nasıl tahliye edileceği, toplanma alanına nasıl çıkartılacağı, bu konuyla ilgili bir eğitim ve tatbikatlarının olup olmadığını, binaların depreme dayanıklı olup olmadığına dair açık bir mevzuat yok. Deprem gibi bir felaket esnasında ne yapılacağına dair mahpuslardan da bir şey duymuş değiliz.

Öncelikle bir yöntem biçimin yapılması ve hızlıca uygulanabilmesi için gerekli eğitim ve tatbikatların verilmesi gerekiyor. Doğal felaket durumlarının iç güvenlik sorunu olarak ele alınmasından vazgeçilerek yeniden bir düzenleme yapılması gerekiyor. Deprem esnasında güvenli toplanma alanına mahpusların sevki için yeniden bir uygulama şekli oluşturmak gerekiyor. Tedbir amaçlı olarak da binaların depreme dayanıklı olup olmadığına dair kontrollerinin yapılması ve dayanıklı değilse mahpusların daha dayanıklı inşa edilmiş yerlere sevk edilmesi gerekir. Elektrik kesintisi, su kesintisi gibi durumlarda acil durumlar için kullanılacak tehçizatların (yakıt, jeneratör, su deposu vb.) hazır edilmesi gerekir. Mahpusların aileleri ile iletişimini hızlandırmak gerekiyor.

Malatya’da deprem sonrası olası firara karşı tutukluların vurulduğu görüntüler paylaşıldı. Bu durumun neden kaynaklanabileceğini düşünüyorsunuz? Yaşananları teyit etmek mümkün oldu mu?

Yine sosyal medyada yer alan bazı görüntüler ve haberlerde Malatya Hapishanesi’nde isyan çıktığı, mahpusların öldürüldüğü bilgileri dolaşmaya başladı. Durumu teyit etmek için Ceza ve Tevkifevlerini aradığımızda bilgi alamadık. Resmî bir açıklama yapılmadı. Milletvekilleri sordu ve dolaylı olarak kısmen bilgiler alındı ancak bilgiler karmakarışıktı. Bazı bilgiler yaralıların olduğu, ölümlerin olmadığı yönünde, bazı bilgiler bir ölü ve birkaç yaralı olduğuna dairdi. Malatya’daki hangi hapishanenin olduğu noktasında dahi doğru bilgiler verilemedi. Deprem bölgesi olduğu için yerine gidilip görüşme ilk anda yapılamadı. Kurum olarak Ceza ve Tevkifevleri’nden acil bilgi talep ettik ve girişimde bulunması için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na yazdık. Henüz bir cevap alabilmiş değiliz. En son bir milletvekilinin verdiği bilgiye göre, “Malatya’daki cezaevinde isyan, firar girişimi doğrulandı, ölüm konusunda böyle bir bilgi yok deniyor. Cezaevindekiler başka yerlere naklediliyor. Elbistan ve Maraş cezaevlerinde de başka cezaevlerine nakiller yapılıyor, ısıtma vb. konularda sıkıntılar olduğunu kabul ediyorlar. Genel olarak da cezaevlerinden aileleri aramaları için olanak sağlandığı” söylenmiş. Ancak hâlâ resmi bir açıklama yapılmış değil.



Yazar Hakkında