OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Değabah seçimi için neden yenilenecek olan İstanbul belediye seçimlerini beklemek gerektiği de ayrı bir muamma. Bir grup din adamının bir odada toplanıp, bir-iki saat içinde yapıp bitireceği bir oylamayla, İstanbul halkının belediye başkanı seçmesinin ne ilgisi var? Bu geciktirmeyi nasıl yorumlamak lazım?

Net biçimde ifade özgürlüğü sınırları dışında kalan iki durum var. Biri tehdit. İster bir kimseyi, ister bir grubu, zarar vermekle tehdit etmek, ifade özgürlüğü olarak kabul edilmemelidir. İkincisi, nefret söylemi ve ırkçılık ifade özgürlüğü olarak kabul edilemez.

‘Bir kısım CHP’li’nin, daha YSK kararı çıkar çıkmaz sarf ettiği “Kürtler AKP ile anlaştı” sözleri üzerine de bir-iki kelam etmek lazım. Bu gerçekten çok tuhaf bir durum. Rejim YSK, eliyle sana bir darbe vurmuş, daha oraya doğru dürüst bir laf etmeden, oklarını Kürtlere ve HDP’ye çeviriyorsun.

Zaten bu gizli oylama meselesi bana çok tuhaf gözüktü. Dokuz kişi çok hayati bir meseleyi konuşmak üzere toplanıyorsun, neyin gizli oylaması, gizli oylamaya niye gerek var? Kaldı ki, böyle bir ortamda gizli oylama pratik olarak nasıl yapılır ki?

Çelik, bu tür yaklaşımların Ermenistan’da yaşayan Ermenilere büyük zarar verdiğini de söylemiş. Üçüncü bir ülkenin parlamentosunda gündeme gelen 1915 tasarısının Ermenistan’daki Ermenilere nasıl zarar vereceğini ilk anda anlamadıysanız, abanın altından gösterilen sopayı fark etmemişsiniz demektir.

“Batı bizi bölmek istiyor” ezberlerini tekrarlamadan evvel, meseleye dair daha ayrıntılı ve çok değişkenli, analitik bir bakış geliştirmek gerekir. Avrupa’nın ‘Türkiye’yi bölmeye çalıştığı’ dönem, 1914-1922 arası, görece çok kısa bir dönemdir. Onun dışında, Osmanlı-Türkiye’nin istikrarlı olması, genellikle önceliğidir.

Her şey bir yana, bu seçimlerin en önemli kazanımı –ki bunu kendime de söylüyorum– seçimlerle bir şeylerin değişebileceği inancının yeniden tesis edilmesidir.

Can sıkan, insanı bezdiren bunca alavere dalavereye rağmen, herkes doğru bildiğini söylemeye devam etmek zorunda. Hakka, adalete, Ermeni toplumuna olan sorumluluğumuzun gereği bu. Öyleyse, enerjimiz tükenene kadar anlatmaya devam edeceğiz.

Bugünün kavgaları tarih üzerinden veriliyor. Her kesim tarihin meşrulaştırıcı gücünü arkasına almak istiyor. Birçok akademik tarihçi bundan hoşlanmaz. Bunu tarihin, daha doğrusu tarihçiliğin ‘ayağa düşmesi’ olarak görürler. Özellikle Türkiye söz konusu olduğunda pek de haksız sayılmazlar. Payitaht gibi dizilerde tarih gerçekten de ayağa düşüyor. Peki, bu engellenebilir mi? Herhalde engellenemez. Öyleyse, tarihçi yakıcı bir soruyla karşı karşıya