Dersim özrü, giderek anlaşılıyor ki, sadece muhalefeti sıkıştırmak için ortaya sürülmüş bir hamle değil, daha geniş bir stratejik arayışın ilk ve kolay adımı. AKP hükümetinin, Cumhuriyet’in toplumla ilişkisini ele alan bir tartışmayı adım adım hayata geçirmek istediği anlaşılıyor.
Dersim özrü, giderek anlaşılıyor ki, sadece muhalefeti sıkıştırmak için ortaya sürülmüş bir hamle değil, daha geniş bir stratejik arayışın ilk ve kolay adımı. AKP hükümetinin, Cumhuriyet’in toplumla ilişkisini ele alan bir tartışmayı adım adım hayata geçirmek istediği anlaşılıyor. Muhatap ise diğer siyasi partilerden ziyade toplumun kendisi. Çünkü AKP, anayasa yapımı üzerinden rejimi yeniden inşa etme fırsatını kendince iyi değerlendirmek istiyor.
Eğer yeni anayasa etnik kimliğe, Cumhuriyet’in ilkelerine, Türk milliyetçiliğine ve rejimin kutsal bellediği öğelere atıfta bulunmayan, aksine çoğulculuğu, evrensel hakları ve anayasal vatandaşlığı vurgulayan bir metin olacaksa, bunun psikolojik ve ideolojik zemininin de şimdiden hazırlanması lazım.
Görünen o ki, diğer partilerle anlaşma ihtimalinin çok sınırlı olduğunu ve anayasa sürecinin tıkanabileceğini öngören hükümet, sırtını toplumdan alacağı meşruiyete dayamak istiyor. Geçmişle yaşanacak yüzleşmelerin rejime mesafe almayı kolaylaştıracağı umuluyor.
Bu stratejinin başarısı ise muhakkak ki sivil toplumun ne yapacağına bağlı. Şimdiye kadar bu alanda pek de iyi bir sınav verilmedi. Meselelere, çoğu zaman, açılımı destekleyici bir perspektiften ziyade kamplaşma mantığı içinden bakıldı. Kendilerini mağdur veya mağdurdan yana görenler eleştirel olmanın rahatlatıcılığına sığındı. Hak aramanın verdiği meşruiyetle maksimalist pozisyonlara sıkışıldı ve siyaset üzerinde etkili olma fırsatları kaçırıldı.
Şimdi sivil toplumu ve bu arada Ermeni aydınları yeni bir görev bekliyor: Türkiye’yi bir bütün olarak demokratlaştıracak tartışmalara katkıda bulunmak. Sadece ‘doğruları’ söylemekle yetinmeyip, karşımızdakileri anlamaya ve değişimi mümkün kılmak üzere desteklemeye çalışmak.
Zaman, kolaycı eleştirilerin zamanı değil, sahici ve yapıcı bir mesajla toplumun karşısına çıkabilmenin zamanı.