YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Yaşı yetenler Banker Kastelli krizini hatırlar. 1980 sonrası girdiğimiz liberal ekonomi furyasında birdenbire yüksek faiz vaadeden bankerler ortaya çıkmıştı. Bunların en önde geleni Banker Kastelli’ydi. Ünlü oyuncuların rol aldığı reklam filmleriyle piyasadan yüklüce para topladılar.

Hrant Dink cinayetinin faili Ogün Samast’ın cinayetten 16 yıl 10 ay sonra tahliye edilmesi, kamuoyu vicdanının yanı sıra yargısal anlamda da tartışılıyor. Samast hakkında, tahliyeden sonra, geçtiğimiz hafta, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlamasıyla yeni bir iddianame düzenlendi. Öte yandan Samast ve arkadaşları için “örgüt üyeliği” suçlaması zaten talep edilmiş ancak bu suçlama, isnat ettiği TCK maddesi nedeniyle zaman aşımına uğramıştı. Gelişmeleri ve süreci Dink Ailesi avukatlarından Hülya Deveci ile konuştuk.

Tartışılacak elbette çok şey var ama şu notu da düşmekte fayda var: Diyelim ki, AKP ve medyasının dediği gibi Yargıtay da Anayasa Mahkemesi de, eşit konumdaki birer üst mahkeme. İyi ama bu durumda Yargıtay’ın yanılmazlığı nereden geliyor? Nihayetinde Hrant Dink’i mahkûm eden de Yargıtay değil miydi?

Gazetemiz yazarı Prof. Dr. Baskın Oran’ın, Prof. Dr. Ali Dayıoğlu ile birlikte kaleme aldığı “100. Yılda Lozan İhlalleri: Yunanistan ile Türkiye, Azınlıklar ve Ege” başlıklı çalışma geçtiğimiz aylarda Alfa Yayınları’ndan çıkmıştı. Oran ile kitaptan yola çıkarak hem Lozan tartışmalarına hem de azınlıkların haklarının nasıl ihlal edildiğine yakından baktık.

Türkiye'nin yakın tarihi üzerine çalışmalarıyla bildiğimiz Taner Akçam'ın "Yüzyıllık Apartheid/1918-1923 Türkiyesi: Bağımsızlık ve Apartheid Rejiminin İnşası" başlıklı kitabı geçtiğimiz aylarda Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı ve kısa sürede ikinci baskısını yaptı. Akçam ile kitabından yola çıkarak "Apartheid" olarak tanımladığı, Cumhuriyet rejiminin azınlıklarla ilgili politikalarına yakından baktık. Pek çok konu başlığını içeren söyleşimizin ikinci ve son bölümünü yayınlıyoruz

Bilhassa 2015 sonrasına damga vuran Türkçü-İslamcı siyasetler de (Ayasofya’nın camiye çevrilmesini burada hatırlamak gerekir) azınlıkları yine tedirginlik içinde yaşamaya sevk etti. Her şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğu belliydi. Somut örneklere gelecek olursak, Türkiye Ermenileri açısından Patrik seçimini burada saymak gerekir.

Türkiye'nin yakın tarihi üzerine çalışmalarıyla bildiğimiz Taner Akçam'ın "Yüzyıllık Apartheid/1918-1923 Türkiyesi: Bağımsızlık ve Apartheid Rejiminin İnşası" başlıklı kitabı geçtiğimiz aylarda Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı ve kısa sürede ikinci baskısını yaptı. Akçam ile kitabından yola çıkarak "Apartheid" olarak tanımladığı , Cumhuriyet rejiminin azınlıklarla ilgili politikalarına yakından baktık. Pek çok konu başlığını içeren söyleşiyi iki bölüm halinde yayınlayacağız.

Türkiye’deki iki büyük düşünce ve siyaset ırmağı, yani laik-seküler Cumhuriyetçiler ile dindar muhafazakârlar, ülkeye her zaman ‘laik - laik değil’ ekseninde baktılar ve bu mücadelenin bir aracı olarak devleti ele geçirmeye, elde tutmaya özel bir önem verdiler. Bir kez devleti ele geçirdiklerinde ise önceliği rakiplerini ezmeye verdiler. Bu kavga içinde demokrasiye, eşitliğe, çoğulculuğa yer yoktu. Bu tür kavramlar hep göstermelik ya da bu siyasetlerin kendi iktidarları açısından işe yarayacakları ölçüde kullanıldı. AKP örneği, bu açıdan çok öğreticidir.

İnsan hakları alanında çalışmaları ile bilinen avukat-hukukçu Orhan Kemal Cengiz’in öykülerini biraraya getirdiği “En İyi Oyuncu” başlıklı kitabı SRC Yayınları’ndan çıktı. Orhan Kemal Cengiz kitabında dört öyküyü biraraya getirmiş. “Yanlış Taksi” başlıklı öykü ise benim açımdan ilginç, çünkü zamanında bir röportajda söylediğim bir cümle, Orhan Kemal Cengiz’e esin kaynağı olmuş. O cümlenin ne olduğunu birazdan okuyacaksınız. Hak mücadelesi alanında takip ettiği davalarla ilgili pek çok kez kendisinden bilgi aldığım Orhan Kemal Cengiz ile bu kez ilham kaynağı olduğum öykü ve kitabı üzerine konuştum.

Bu saldırıyla ‘Artık yeni bir döneme giriyor muyuz?’ sorusu herhalde gündeme gelebilir. ABD ve ağırlıklı olarak Batı dünyası, genel olarak Ortadoğu meselesinde İsrail’i destekleyegeldi. Bugün de böyle. Hastane saldırısı sonrasında ABD Başkanı Biden İsrail’e destek verdi. Ancak bilgi ve haberin çok hızlı yayıldığı şu dönemde artık bu destekler eskisi kadar geçerli olmuyor. Batı medyası da bu anlamda sert bir eleştiri altında. Bir yandan da “doğru haber” arayışı sürüyor.