YETVART DANZİKYAN
Belediyelerde ve medyada neler oluyor?
Bir yıl kadar önce şunları söyleyebiliyordum: Hayli sorunlu bir seçim sistemi de olsa, medya ambargosu da uygulansa, muhalefet seçimlere girebiliyor, belediye başkanlıkları kazanabiliyor, muhalif medya, üzerinde büyük baskılar olsa da yayın yapabiliyor. Artık bunları da söyleyemeyecek haldeyiz. Darbeyi püskürtmek belli ki zaman alacak.
Gezi direnişi 12 yaşında: Tarih sizi nasıl yazacağını biliyor
Gezi direnişi aslında ilk büyük mağlubiyetleri oldu. Evet iktidarı kaybetmediler, seçim de kaybetmediler ancak toplumu istedikleri biçimde dönüştüremediklerini ve dönüştüremeyeceklerini anladılar. Bu kendi açılarından bir mağlubiyetti. O yüzden “Gezi” ile ilgili dertleri hiç bitmedi.
Erdoğan’ın yeniden adaylığı: Söylenenler, olanlar
Erdoğan’ın yeniden aday olmak gibi bir derdi yokmuş. Belki onun yok ama MHP lideri Bahçeli ile birlikte kurduğu rejimin ya da “sistem”in ona ihtiyacı var. Yoksa yargı, emniyet, orduda ve istihbarattaki hükümet hâkimiyeti nasıl devam ettirilecek? Ekonomide doğayı ve dar gelirliyi sömürmek, birilerini palazlandırmak üzere kurulmuş düzen nasıl devam ettirilecek? Semirmekte olan belli başlı patronların düzeninin bozulmaması nasıl sağlanacak? Onlar Erdoğan olmazsa yerlerinde duramazlar. Dolayısıyla onların yeniden adaylık derdi var.
Umut ve soru işaretleri
Özetle Öcalan’ın koşullarında değişiklik ve “Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti”, Kürt siyasal hareketinin öne çıkardığı noktalar. Buna rejimin ne ölçüde yanıt vereceğini bilemiyoruz, iktidar ve medyasında şu aşamada “Terörsüz Türkiye” üzerinde duruluyor, bazı adımlar atılacağı belli belirsiz söyleniyor ancak bu adımların nereye varacağı bilinmiyor, belki de iktidar da bunu bilmiyor. Bu tablo içinde, silahlar da sustuğuna göre, artık demokratikleşme, hukukun üstünlüğü önünde bir engel ya da anti-demokratik uygulamalar için bir mazeret kalmamış olsa gerek.
“Seçim olsun ama rakiplerim hapiste kalsın” rejimi
Darbe aslında 2016’da Selahattin Demirtaş’ın hapse atılmasıyla başlamıştı. O dönemin yeni ve muhalefete en fazla umut veren siyasetçisi olan Demirtaş’ın önü böylece kesilmiş oldu. İmamoğlu için bir öngörüde bulunmak zor. Umalım ki tüm siyasi tutsaklar serbest kalsın. Ama belki de iktidar açısından rejimin adını artık koyabiliriz.
Soykırımı anamamak
Ermenistan açık biçimde sadece bunu dış politikada bir öncelik haline getirmemekten bahsediyor. Beri yandan bu tutumun Ermenistan’da tepki yarattığını söylemek lazım. Paşinyan da kendi ülkesinde muhalif çevrelerce suçlanıyor. Türkiye’ye dönecek olursak. Hükümet ve 110 yıllık resmi görüşü sürdürenler açısından bu elbette rahatlatıcı bir durum. Peki durum böyle diye “yüzleşme” çabaları rafa mı kaldırılsın? Kaldırılmasın elbette. Her zaman söylediğimizi tekrarlayalım. Bu topraklarda yüz binlerce insan, savaş koşulları bahane edilerek tarif edilemez acılara maruz kaldı. Ermeniler binlerce yıldır yaşadıkları ülkelerinden öldürülerek veya sürgün edilerek koparıldı.
Tanju Özcan’ın sözleri ve Türkiye’de ırkçılık
19 Mart sonrası sokağa çıkanlar arasında Ermenilerin de olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çıkmasalar bile İmamoğlu’nun önünün siyasi olarak kesilmesine tepki duyan Ermeniler olduğunu haydi haydi varsayabiliriz. Tüm Türkiye’de olduğu gibi… Bu da çok normal çünkü Türkiye Ermeni toplumu ayrı bir dünyada yaşamıyor. Tablo bu iken CHP’deki sessizlik, tarif etmesi zor bir yarılma, çelişki yarattı Türkiye Ermeni toplumunda. Özetle CHP’nin bu konuda bir açıklama yapması şart, bu çok açık. Beri yandan şunu da not etmeden geçemeyiz. Özcan’ın çıkışı tam da TCK 216/1’de tarif edilen “halkın bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik” suçu.
Madem ortada bir “darbe” var, CHP “emanetçi aday”dan çekinmemeli
İş buraya gelince ister istemez 12 Eylül darbesi sonrasını hatırlıyoruz. Biliyorsunuz Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş’e 12 Eylül darbecileri tarafından siyasi yasak konmuştu. Bu siyasi yasak döneminde CHP, AP, MSP ve MHP farklı yollar izlediler. Ecevit eski CHP’li yol arkadaşlarıyla yürümeyi tercih etmedi . AP’nin yerine kurulan DYP’de ise pek böyle tartışmalar olmadı. Merkez sağ’ın imrenilecek bir yönünü pek bulmam. Ama DYP’nin 1980 sonrası, -1993’e kadarki diyelim- performansı, merkez sol’dan daha başarılıydı.
Geleceği çalınan gençler Erdoğan’a neden oy versin?
Türkiye yaklaşık olarak 2018 yılından beri bizzat iktidar eliyle yaratılan ekonomik bir krizin içinde. Bu sürece bir de şehirli, okumuş, kazandığı bilgi ve becerisiyle kendi ülkesinde insanca yaşamak isteyen, (AKP ya da MHP ekosistemine girmeyi de gönlü kaldırmayan) kesimlerin aşağılanması, ötelenmesi, neredeyse memleketten kovulması yönünde bir siyaset de eklenince, gençler bir anlamda “geleceksiz” kaldıklarını düşündüler, çok da haklılar. İmamoğlu’nun tutuklanması bu gençler için bir tür bardağı taşıran damla oldu.
Darbe demeyelim de ne diyelim?
“Diploma” hamlesiyle yetinmeyen iktidar bir de “gözaltı” uygulamasına karar vermiş durumda. Bu gelişmeyi pek çok kesim doğal olarak “siyasete darbe” olarak adlandırdı. Bazı gelişmeler vardır ki esasında yoruma pek de hacet bırakmaz. İmamoğlu’na yönelik bu peş peşe gelen hamlelerin, Erdoğan’ın en önemli rakibinin önünü kesmeye yönelik -anti demokratik demenin bile hafif kalacağı- uygulamalar olduğu aşikâr. Bunu artık sokaktaki çocuk bile söyler.