DOSYA
Hemşin’in Son Prensi: Sergey Vardanyan
Sergey Vardanyan 1970’li yıllardan bu yana, bir bilim insanı ve aynı zamanda bir gazeteci olarak Hemşinlilerin Ermenistan’da bilinir olmasını sağladı. 90’lı yıllardan sonra ise Türkiye’deki Hemşinliler üzerine de çalışma imkanı buldu.
Hemşinliler kültür elçisini yitirdi
Hemşin dili ve kültürü üzerine araştırmaları ile tanıdığımız gazeteci yazar dostumuz Sergey Vardanyan'ı yitirdik. 1952 yılında doğan ve Ermenistan’ın başkenti Yerevan’da yaşayan Vardanyan, uzun süredir kanser tedavisi görüyordu. Ermeni halk kültürü ve dili üzerine çalışmaları olan Sergey Vardanyan, Abhazya ve Soçi Hemşinlileri ile tanışması sonrasında çalışmalarını Hemşin dili ve kültürü üzerine yoğunlaştırmış, 1984-1987 yılları arasında, 1944’te Batum’dan Kazakistan ve Kırgızistan’a sürülen Hemşinlilerle ilgili saha çalışmaları yapmıştı.
Barış Ünlü: “AKP ‘Türklük Sözleşmesi’nin devlet ayağını çökertti”
Türkiye, siyasi bir türbülanstan geçiyor. Bir yanda PKK kongresinde silah bırakma kararı alınmasıyla yeni bir sürece adım atılırken, diğer yanda başta CHP’ye yönelik operasyonlar olmak üzere muhalefete dönük saldırılar hız kesmiyor. Otuz yılı aşkın süredir devam eden savaşın bitişi, baharın gelişini müjdelerken, otoriter baskılarla perçinlenen ekonomik darboğaz toplumsal gerilimi artırıyor. Yaşanan politik krizi değerlendirmek için “Türklük Sözleşmesi” kitabının yazarı akademisyen Barış Ünlü’nün kapısını çaldık. Ünlü, "Hem Türklere hem Kürtlere inandırıcı bir biçimde liberal demokrasi vaat eden bir açılım süreci olabilseydi işler daha kolay yürüyebilirdi. Fakat şimdi Türklerin büyük bir bölümü de büyük bir baskı ve hukuksuzluk rejimi altında yaşıyor. Liberal demokrasi veya burjuva demokrasisi dediğimiz şey tamamen çökmüş durumda" diyor.
Gerard J. Libaridian: “Ermenistan doğru bir dış politika izliyor”
1991-1997 arasında Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan’ın kıdemli danışmanı, Dışişleri Bakanı’nın başyardımcısı ve Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak görev yapan Gerard J. Libaridian, “Ermenistan Türkiye İlişkileri” başlıklı kitabının Türkçe yayınlanması vesilesiyle İstanbul’a geldi. 17 Mayıs'ta Hrant Dink Vakfı Havak Salonu’nda bir söyleşiye de katılan Libaridian’a sorularımızı yönelttik. Hayli kapsamlı bu söyleşinin ilk bölümünü yayınlıyoruz. İkinci bölüm bir sonraki hafta.
“Lozan’ı sorgulamak devleti yıkmak değil, demokratikleşmeyi tartışmaktır"
PKK, 12 Mayıs’ta fesih kararını duyurarak on yıllardır süren silahlı mücadelesinin sona erdiğini duyurdu. Bu tarihi karar farklı tartışmalara neden olsa da, hararetle en çok öne çıkan konulardan biri açıklamadaki Lozan Antlaşması ile ilgili bölümler oldu. Örgütün, “kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı” kurulduğu belirtilerek, Lozan’ın Kürt-Türk ilişkilerini sorunsallaştırdığına dikkat çekildi ve iki halkın ortak kurucu öğe olarak benimsendiği 1924 Anayasası öncesine işaret edildi. Modern tarih profesörü Hans-Lukas Kieser, Lozan Konferansı ve Antlaşması üzerine çalışmalarıyla bilinen ve aynı zamanda 2005-2015 tarihleri arasında Basel kentindeki İsviçre-Türkiye Araştırmalar Derneği’ne başkanlık yapmış bir isim. “Demokrasi Öldüğünde: Kalıcı Lozan Barışı!” kitabının yazarı Kieser ile, Türkiye'deki Kürtlerin hakları üzerinden başlayarak cumhuriyetin kuruluşu ve öncesindeki tarihi tartışmalara varan Lozan Antlaşması’nı ve sonuçlarını konuştuk.
Karanlık zamanlarda düşünmek: Geleneğin sonu ve Holokost ile Soykırım çalışmalarının krizi
Gazze’de yaşanan dehşet artık inkâr edilmiyor. “Evet, bunlar yaşanıyor,” deniliyor, “ama bunların sorumlusu Hamas.” ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü kısa bir süre önce şu açıklamayı yaptı: “Gazze’de olup biten her şey, Hamas yüzünden oluyor… Bütün bunlar, Hamas tüm rehineleri iade ederse bir anda sona erebilir.” Bu sözler çok açık bir mesaj içeriyor: Belirli talepler karşılanmadıkça şiddet devam edecek. Bu olup bitenleri açıkça, en küçük bir tereddüt ya da ses tonunda bir düşüş olmadan gerekçelendirmek—aslında suçu doğrudan kabul etmektir. Sebepsiz hiçbir kitlesel kıyım yoktur. Her yok etme eylemi, istisnasız bir gerekçeyle sunulur. Bugün bu gerekçeleri öne sürenler, suçun kendisini inkâr etmiyorlar -sadece onaylıyorlar-. Her yok etme eylemi, istisnasız bir gerekçeyle sunulur. Bu mantığın uzun bir geçmişi var. 1916 ve 1918 yıllarında Talat Paşa İttihat ve Terakki kongrelerinde Ermeni Soykırımı’nı savunurken bu dili kullanmıştı.
Govdun ve Tödürge Ermenilerinin bir dilekçesi
Bilgi toplama görevi Rusya’nın Samsun konsolosuna verilir. Samsun konsolosu gönderdiği yazıda, dilekçe sahibi Ermenilerin barışçıl çiftçiler ve iyi hal sahibi olduklarını ve Rusya’ya göç etmek istemelerinin nedeninin “Türk idaresinin dayanılmaz keyfiliği ve rüşvetçiliği” olduğunu, ayrıca köylerinde iskan edilen Çerkes, Laz ve Acaralı muhacirlerin sürekli cezasız kalan soygunları olduğunu ifade etmiştir.
“İşkenceyi toplumun örtülü desteği meşrulaştırıyor”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınmasının ardından başlayan protestolarda polis şiddetinin vardığı boyutlar tartışma konusu oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü işkence iddialarını yalanlamakla kalmadı, gözaltında işkence ve çıplak arama yapıldığı iddialarını paylaşanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Son olarak 1 Mayıs eylemlerinde gözaltına alınanların sokakta maruz kaldığı kolluk şiddeti gündem yarattı. Türkiye’nin işkenceyle imtihanını anlamak için Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi adli tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer’in kapısını çaldık.
Sırrı’ya barış borcumuz var
2020 yılının Eylül ayında Kobani Davası’nda birlikte gözaltına alındık. Günlerce Ankara TEM’de kaldık. Hücremin önünden her geçişinde mazgal ardından göz göze geldiğimizde aynı dostlukla, yoldaşlıkla bakıştık. Ankara Adliyesi’nde pandemi ortamında duvarda “koridorda en fazla 40 kişi olması gerekir” yazısı altında çevremizi sarmış yüzlerce polisin ortasında kararı beklerken, Sırrı’nın çevresine konuşlanmış halde onun hikâyelerine kulak verdik. Kahkahalarımız yükselirken neredeyse çevremizdeki tüm polislerin ondan gözünü de kulağını da ayıramadığını, onun esprilerine gülmemek için kendilerini zorladıklarını gördük.
Azadamard ve bitmeyen şiddet
Gazeteye göre, Adana katliamında adı geçen isimlerden biri olan bu kişinin Yeniköy’e kaymakam atanması, yalnızca tesadüf değil: “Bu olaylar, Mustafa Kemal Bey adında bir kişinin Pazar günü atanmasından itibaren baş göstermiştir. Bu kişi kimdir? Nereden gelmiştir? Geçmişi nedir? Bunu biz bilmiyoruz. Ancak bahsi geçen köylerin halkı arasında dolaşan söylentilere göre, bu kişi Adana olayları sırasında resmi bir görevle o bölgede bulunmaktaymış. Hükümet, her fırsatta birlik ve kardeşlik fikirlerini dile getirmekteyken, meselenin bu kadar ağır ve vahim bir hâl almasına neden göz yummuştur?