DOSYA
Başlı başına bir şenlik: Tomo
Belki de Aras’la başlayan rönesansa yakın bir geçmiş aranacaksa, hikâyeyi 1970’te en yakın arkadaşlarıyla, Tıbrevank Mezunları Derneği çatısı altında hazırlayıp Şan Sineması’nda sergiledikleri gösterinin şaşırtıcı başarısına kadar götürmek mümkün. Bu gösteri, şiirlerle, müzikle, halk danslarıyla karma bir seyirci kitlesine ‘bir başka’ kültürün de mümkün olduğunu göstermesi açısından önemliydi. Tomo gecenin düzenlenmesinde yer almış, okuduğu şiirlerle de geceye renk katmıştı. Tabii, o günün birikimi daha gelişkin bir hamleye imkân vermiyordu ama 90’lı yıllar bu kuşağın olgunlaşmasıyla Aras’a ortam hazırlayacaktı.
Silinmeyecek izler bıraktı
İki ustanın, yani Tomo ile Sarkis’in tanışması, sonraki yıllarda pek çok meyve verdi. Derin bir dostluk kurdular. Tomo ve çalışma arkadaşları, Sarkis Usta’yla dayanışmanın kıymetli örneklerini verdiler, işyerleri onun ikinci adresi gibi oldu. Yıllar sonra bir sohbet esnasında, Tomo ile Sarkis Usta’nın ailelerinin, 50’li yıllarda, 6-7 Eylül olaylarının yaşandığı dönemde Yedikule’de aynı binada oturdukları ortaya çıktı.
O hep sevdi
O kendi geçmişini sevdi, tarihini sevdi, toplumunu sevdi, insanı sevdi, kültürü sevdi. Hayatı boyunca bu kutsal değerleri için çalıştı, elinden geleni yaptı. Sağlığında da, hastalığı süresince de, vücudu ne kadar elverdiyse çalıştı. Ve bir gün en önemli eserlerinden birini planladı ve gerçekleştirdi: Yayınevi kurdu.
Kadasetsiz Tomo Hazretleri
Fazla kitabımız yoktu o zaman. Hıdivyal Palas’ta dört metreye üç metre bir oda. Bir masada Baron Margosyan, bir masada Oyrort, yani Payline, ütü masasına benzettiğim dar bir masa vardı çapraz ayak, ara ara oradaki Macintosh LC’nin karşısına da ben oturmaya başladım, öbür işleri hâllettiğimde, dizgi yapmak filan için. Kitaplar o zaman birinci hamura basılıydı, ağır çekiyorlardı, Babıâli Yokuşu’ndan çıkıp dağıtımcılara kadar taşımak zordu, kollarım kopuyordu ama onun dışında iş kolaydı. Okuldan çıkıp geliyordum, çok da geç kapatmıyorduk, zaman kolay geçiyordu. Cebim harçlık görüyordu, mavi kart parası da veriyorlardı, her gün bedavadan İstiklal’e çıkmış oluyordum, daha ne olsun.
Köprünün üstünde iki kadın
Gümrü’de doğmuş genç bir kadın tanıdım. Kendisiyle yolum Yerevan’da kesişti. Türkiyeli olduğumu söyleyince, anne ve baba tarafından Karslı ve Muşlu olduğunu öğrendim. Oraları daha önce ziyaret etmemiştim. Anlatacak bir hatıram yoktu. Fakat Ani’yi merak ediyordum.
Nazar Büyüm’ün kaybı bizler için bir veda değil
Bir kültür insanı olmanın ötesinde bir şair ve çevirmen de olan Büyüm’ün önderliğinde, 2009’da bir çeviri grubunun içinde olmuştum, Ermeniceden Türkçeye çevrilecek bir şiir ve öykü antolojisi hazırlamak amacıyla. Şairler, yazarlar ve yapıtlar seçilmek üzereydi ki bu projenin arkası gelmedi ne yazık ki! Aras Yayıncılık tarafından yayımlanan büyük şair Taniel Varujan’ın “Ekmeğin Şarkısı” kitabının Türkçe çevirisi ve önsözü için beni arayıp tebrik etmişti.
Nazar Bey silinmeyecek bir iz bırakarak gitti
Bütün işleri arasında Adam Yayınları’nın onun kafasında farklı bir yerde, bir gurur nedeni olduğu belliydi. Yayın Yönetmeni olarak Memet Fuat gibi yayıncılık tarihimizde benzersiz bir editör, yayıncı ve yazarla çalışmayı herhalde baştan hayal etmişti. Cevat Çapan’ın üniversitede öğrencisiydi, ona çok yakındı. Cevat Ağbi de onun parlak öğrencilerinden olduğunu söylerdi. Evet, Nazar Bey aynı zamanda, belki şirketlerin patronu olmaktan da önce, bilgili, görgülü bir insandı benim gözümde. Edebiyatı iyi bilen, çok okuyan bir edebiyat tutkunuydu.
İki onurlu yaşam
Bir grup arkadaş envanter çalışması için Develi’ye karargâh kurmuştuk. Ön hazırlıkları yapmış, tarihsel belgeler didik didik etmiştik. Günlerce iz sürdük, tanıklık yapacak insan aradık. Bulduk da. Develi’de tarihi bir binanın sahibi olan hukukçu Şake Hanım ve elbette Nazar Abinin telefonları imdadımıza yetişti. Bizlere en büyük desteği Nazar Abinin dört çocukluk arkadaşı verdi. Şimdi her biri kocaman adam, birer “baba” olmuştu. Bizleri el üstünde tuttular yedirdiler içirdiler. İçlerinden biri “Aranızda Nazar’ı en iyi tanıyan kim?” diye sordu. Herkes birbirine bakarken “Ben iyi tanırım” dedim...
Ağabeyim Nazar Büyüm’ün ardından
Şimdi 12 Eylül ortamında ve sonrasında Adam Yayıncılık’ın yarattığı ferahlatıcı etkiyi düşünüyorum. Yurt Ansiklopedisi’ni düşünüyorum; aralarında arkadaşlarımın da olduğu sol görüşte düşünce insanlarının, üniversiteden ayrılmak zorunda kalmış akademisyenlerin birlikte çalıştıkları bir araştırma merkezi, zor zamanlarda dayanışma ilişkilerinin insanlara güç verdiği bir sivil toplum girişimi gibiydi.