Kötülük kısır döngüsü

Aşırı bir öfkeyle saldırgan tavırlar sergilemek, çoğu zaman suçluluk duygusuna işaret eder. Haksız olduğuna dair derin şüphelere sahip olup bunu onurumuza yediremediğimizde, karşı tarafın üstüne çullanırız. Karşımızdakinin üzerine çullandıkça kendi zayıflığımızı örtbas ettiğimizi zannederiz.

Oysa çevremizde uyandırdığımız, çoğu zaman sadece bir garipseme duygusudur. Bu tutumun bir alışkanlık halini alması ise, derin ruhsal buhranların habercisidir.

Türkiye’nin geçmişi hatırlamak konusunda benimsediği tavır, yukarıda anlatılandan çok farklı değil. Geçmiş, bu ülke için, beton bloklarla örtülüp üzerine yeni ama şekilsiz binalar yapılmış bir toprak parçası. Üstelik bu toprak parçasının, doğal haline bırakılsa çok iyi ürün verebilecek berekette olduğu da biliniyor. Bilgiye sahip olunduğu halde bu yolun tercih edilmemesinin yarattığı olmamışlık duygusu ise, kof övünmelerle gizlenmeye çalışılıyor.

Fransız Senatosu’nda kabul edilen yasa tasarısının, benzer her kararda olduğu gibi yine büyük bir hiddetle karşılanmasının ardında da, işte bu suçluluk-zayıflık-onur-övünme zinciri etkin rol oynuyor. Bu nedenle, makul bir dille, mantıklı gerekçelerle anlatıldığında pekâlâ meşru addedilebilecek, saygı duyulabilecek bir pozisyon bile, ağızdan tükürükler saçıla saçıla savunuluyor. Hal böyle olunca, hiçbir ahlaki haklılık iddiası kabul görmüyor.

O Senato kararı nedeniyle üretilen saldırganlığın, gidip o geçmişin bugünkü mağdurları olan Ermenistanlı göçmenleri bulması ise, sistemli olarak kötülüğün tercih edilmesinin yarattığı kısır döngüye işaret ediyor. Öz büyüklük algısının bir yanılsamadan ibaret ve aslolanın doğruya ulaşma çabası olduğunu idrak etmek bu yüzden önemli. Çünkü o idrak olmadan kendinizle barışmanız da mümkün değil.